AA & Ensonhaber

İsrail, 7 Ekim'den beri Hamas baskınını bahane ederek Gazze'yi fiilen işgal etti, Filistinlileri katlederek göçe zorladı, ağır bombardımanlarla bölgeyi yaşanması zor bir hale çevirdi.

İsrail'in saldırılarına yanıt olarak, dünyada da duyarlı toplum kesimleri tarafından İsrail menşeli ve İsrail'e destek veren markalara yönelik boykotlar başlatıldı.

"Boykot, güçlü bir etki alanı oluşturdu"

Marka İletişim Stratejisti ve Bilişim Vadisi Kurumsal İletişim Koordinatörü Leyla Gök, küresel boykotun markalar üzerindeki uzun vadeli etkilerini inceledi, özellikle İsrail ürünlerine yönelik olanı.

İsrail’in Filistinlilere yönelik insanlık dışı saldırılarına tüm dünyanın şahit olduğunu belirten Gök, şöyle devam etti:

Bu zulme sessiz kalmak istemeyen milyonlarca insan da dua etmenin dışında neredeyse yapabilecekleri tek şey olan İsrail'e destek veren markaları boykot ediyor. Tüm dünyada verilen bu tepkinin oldukça etkili bir yöntem olduğunu söyleyebiliriz. Markaların satışlarının düşmesi, bazı şubelerini kapatmak zorunda kalmaları ve buna karşı reklamlarını artırma çabaları da bu tepkinin ne kadar güçlü bir etki alanı oluşturduğunu gösteriyor.

"Onlarca yıl inşa ettikleri markaların temeline dinamit döşediler"

Gök, müşterilerin ürün satın alırken sadece maddi değil manevi olarak da tatmin duygusu yaşamak istediğine dikkati çekerek, markaların müşterilere verdikleri sözlere sadık kalmalarının önemli bir şirket stratejisi olduğunu dile getirdi.

Gazze saldırıları sırasında İsrail'i destekledikleri için boykot edilen global markaların bu durumu geçmiş boykotlar gibi kısa süreli bir zarar olarak görüyor olabileceğini ifade eden Gök,

Bu boykot markalar için sadece kısa süreli bir maddi zarar değil, onlarca yıl verdikleri sözle inşa etmeye çalıştıkları markalarının temeline dinamit döşemektir. Markaların eylemleriyle vaatlerinin çelişmesi halinde tüketici güvenini zedeleyerek, markanın temeline zarar verebilecek bir uyumsuzluk yaratır.

diye konuştu.

"Sivil katliamlara ve savaş suçlarına destek verdiler"

Gök, İsrail saldırılarını destekleyen markaların, satış ve pazarlama sırasında verdikleri "ayrımcılık yapmayacakları" vaadiyle gerçekliğin çeliştiğini aktararak, markaların reklamlarında yer verdikleri "insanlık sevgisi, ayrımcılık karşıtlığı, dünyayı kurtarma" gibi vaatlerinin konu İsrail olunca geri plana itildiğini kaydetti.

Markaların müşterilerle olumlu iletişime geçmek için kurdukları cümlelerin Gazze saldırılarında bir anda yok olduğuna değinen Gök,

Bu markaların, tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşen sivil katliamları ve savaş suçlarına karşı verdikleri destekle bize satmaya çalıştıkları insanlık tablosu akıl almaz bir çelişki.

değerlendirmesinde bulundu.

"Boykot edilen markalar saflarını suçludan yana tuttular"

Gök, markaların artık ürünleri kadar pazarlamaya da yatırım yaptığına işaret ederek, yeni nesil müşterilerin markalardan sadece ürünlerinin iyi olmasını değil aynı zamanda toplumu iyileştirici söylem ve eylemlerde bulunmalarını talep ettiğini anlattı.

Müşterilerle söylem ve vaat birliğinde buluşamayan markaların bir süre sonra maddi açıdan zorlanacaklarının altını çizen Gök, şu ifadeleri kullandı:

Markaların gerçek bir problemle karşılaştıklarında sergiledikleri duruş, asıl pozisyonlarını belirler. Boykot listelerinde yer alan markaların düştükleri hata tam da söylemleri ve eylemlerinin uyuşmadığı noktadır. Boykot listelerinde yer alan global bir kozmetik şirketi kendi misyonlarında ayırt etmeksizin sözde dünyadaki tüm kadınların güzelliklerini ortaya çıkarmayı vaat ediyor. Peki İsrail güçleri tarafından hapse atılan, öldürülen ve aralarında bebekli annelerin de bulunduğu kadın esirler, dünyadaki tüm kadınlar kapsamına girmiyor mu?

Gök, markaların çıkarları için müşterilere yalan söylediğine vurgu yaparak, boykot edilen markaların müşteriler gözünde hiçbir değerinin kalmayacağı görüşünü paylaştı.

Gazze saldırılarında boykot edilen markaların "suçludan" yana tavır almasının stratejik ve "vicdani" olarak yanlış bir tercih olduğunu vurgulayan Gök, sözlerini şöyle tamamladı:

Marka vaatlerini özellikle 'insanlığın geleceği, mutluluğu, birlikteliği' gibi kavramlar üzerine temellendiren markalar saflarını suçludan yana tutarak kendi vaatleriyle çelişiyor ve aslında müşterilerine yalan söylüyor. Tüm insani ve vicdani değerleri bir kenara bıraktığımızda ve olayı tamamen marka çalışmaları bağlamında değerlendirdiğimizde dahi boykot edilen markaların müşterilerinin gözünde hiçbir güveni kalmaması gerekir. Çünkü markalar vaatleriyle müşterilerine bir söz verir ve müşterinin zihninde oluşturduğu duygu ve düşüncelerle var olur. Tüm insani değerleri bu vahşet, suç, çaresizliği bir tarafa bıraktığımızda, bu suça destek veren markaları, sadece mesleki ve etik değerler çerçevesinde dahi değerlendirdiğimizde marka sözleriyle çeliştikleri ve insanları ayrıştırdıkları için bu boykotu sürdürmeliyiz. Kendimize ve insanlığa duyduğumuz saygı için boykota katılmak ve sürdürmek oldukça kıymetli.