Fikirci Bey: Hatanızı size gösterecek aklı başında bir danışmanınız yok mu?
ensonhaber.com

Fikirci Bey: Hatanızı size gösterecek aklı başında bir danışmanınız yok mu?

DİKTATÖR, TÜRK OBAMASI VE KENDİNİ SÜRGÜNE GÖNDERMİŞ DİNİ LİDER

Uzunca bir zamandır artık zaten herkesin de malumu olan ABD ve AB tarafından yapılan Türkiye ile ilgili algı operasyonlarından söz ediyorum. Bunun basit bir yanlış anlaşılmadan kaynaklanmadığını, sistemli bir dezenformasyon ve çarpıtma içerdiğini, bizim kamu diplomasisi koordinatörlerimizin ve yurt dışındaki basın müşavirlerimizin işinin ne kadar zor olduğunu anlatıyorum

Fakat özellikle Suriye iç savaşından sonra anlamsız boyutlara ulaşan bu dezenformasyon çabaların artık sadece bizim için değil, bunu yapanlar için de tehlikeli boyutlar almaya başladığını fark ettim

Yani biraz da AB ve ABD dış politikacılarına birilerinin kamu diplomasisi dersleri vermelerinde fayda var.

Tamam, bu çarpıtmalardan ve baskılardan bir sonuç almak ve Türkiye bir yere getirilmek isteniyor ama olmuyor işte. İnsan bundan bir ders almaz mı? Hani nasıldı o? “Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır” mıydı?

Türkiye’ye “ayar verme” konusunda kendini aşırı sorumlu hisseden, ayda bir “Financial Times’ın görüşü” adı altında başmakale yazarak bir yandan da İngiltere’nin ortayol dış politikalarına tercümanlık eden Financial Times’ın dünkü haberine bir bakalım:

“1100 odalı Cumhurbaşkanlığı Sarayından kararnamelerle ülkeyi yöneten, küçümsediklerini hapseden ve diğer kişileri de gönüllü sürgüne zorlayan Recep Tayyip Erdoğan hâlihazırda Türkiye’deki en güçlü adam. Ancak hâlen çok arzuladığı bir şey var: Anayasa’nın yasakladığı tarzda yürütme yetkilerine sahip bir başkanlık. Geçen hafta Erdoğan, onun Meclisten yeni bir anayasa geçirme çabalarına karşı çıkmaya ant içen Kürt Halkların Demokratik Partisine (HDP) karşı yaptığı sert müdahalelerle bunu başarmasının önündeki son engeli de kaldırmış oldu.”

Şimdi bu haberin neresine baksanız elinizde kalıyor. Türkiye 1100 odalı “saray” yaptırmış. Yaptırır, size mi soracak, sizden izin mi alacak? Türkiye borç harç içinde, sizden kredi dilenen bir ülke olsa belki haklı olabilirsiniz. Bizi böyle bir cumhurbaşkanlığı binasına layık görmemenin yanında külliyeyi Cumhurbaşkanının kendi malı gibi gösterme çabası da var.

Biz ister parlamenter sistemi, ister başkanlık sistemini tartışırız. Size mi soracağız? Sizden izin mi alacağız? Başkanlığı mevcut anayasamız yasaklıyormuş. Ee, değiştiririz, size mi soracağız? Siz anayasaya bile bağlanmaya gerek duymuyorsunuz ki bir anayasanız bile yok. Başkanlık konusu çıktığından beri yabancı basında bu konunun Türkiye için uygun olup olmayacağına dair derinlikli en ufak bir tartışma bile yok. Varsa yoksa Tayyip diktatör olacak… ABD, AB ve İngiltere basınında dört yıldır “giderek daha fazla otoriterleşen Erdoğan” cümlesi hiç değişmedi, fakat gide gide o otoriterlikte bir bitmedi, hala gidiyor bakalım.

Son HDP tutuklamaları haberlerinin veriliş şekli, sadece HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırıldığı ve tutuklandıkları algısını yaratmaktadır. Gerçekte, AK Parti'den 29, CHP'den 55, HDP'den 53, MHP'den 10 ve bir bağımsız olmak üzere toplam 148 milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır. Ayrıca mahkemeye çağrılan diğer tüm milletvekilleri gitmiş bunlar gitmemiş ve devlete gelip almaktan başka çare bırakmamışlardır.

Peki 15 Temmuz’da bombalanan meclis bir ay aklınıza gelmedi de, o meclisin beş on Kürt milletvekili gözaltına alınca mı meclis, dokunulmazlık, demokrasi aklınıza geldi?

Yabancı basında;

Erdoğan diktatör,

Demirtaş, “Törkiş Obama”, aynı zamanda “Türk solunun karizmatik lideri”

Fetullah, “kendi kendini sürgüne göndermiş Müslüman din adamı” (İnsan kendi kendini nasıl sürgüne gönderir? Nasıl bir tanımlamadır?)

Diyarbakır, “Türkiye’deki 15 milyon Kürt’ün” başkenti

HDP, “bölgedeki Kürtlerin yanı sıra, Türkiye’deki solculardan ve ilericilerden oluşan bir parti”

PKK, “bir vatan için savaşan Kürdistan İşçi Partisi”

Cumhuriyet Gazetesi, “Laiklik yanlısı, bağımsız bir gazete  (…) Türkiye’nin özgür basın tacının mücevherlerinden biri”

Tamam bunları yazıyorsunuz, dünya çapında böyle bir algı yaratmaya çalışıyorsunuz da, kendiniz, yani asıl politika yapıcılar, bu yalanlara nasıl inanıyorsunuz?

“Erdoğan diktatör, onu kimse sevmiyor” sandınız ama devirmeye çalıştığınız her adımda giderek daha fazla insan ona sahip çıktı. Bu size hiçbir şey ifade etmiyor mu? Yanılıyor olabileceğiniz, Erdoğan’ın diktatör falan olmayabileceği hiç aklınıza gelmiyor mu? Ya da halktan bu kadar destek gören bir insanla mücadele edecekseniz bunun böyle yapılmayacağı aklınıza gelmiyor mu?

İşte tanklarla, F16’larla Erdoğan’ın üzerine saldığınız, “kendi kendini sürgüne göndermiş” Müslüman din adamının köpeklerini halk çıplak elleri ile durdurdu. İnsan durup bir düşünmez mi, bu kadar desteği olan adama neden düşmanız biz diye? Hadi düşmansınız da, o, zamansız ve anlamsız çıkışın yıllardır dünya kadar masraf ederek beslediğiniz bir hareketi birkaç günde yok ettiğini görünce de mi bir ders almadınız? Size bütçeden o paraları tahsis edenler hiç mi hesap sormuyor?

“Laiklik yanlısı, bağımsız, Türkiye’nin özgür basın tacının mücevherlerinden biri” dediğiniz gazetenizin tirajı beş-on bin. Üstelik yediği FETÖ operasyonlarından sonra ulusalcı faşist okuyucularını da kaybetti. Aylarca FETÖ’nün gazetesi Zaman ile aynı içerik hatta bazen aynı manşetlerle çıktı. Neden kimsenin ciddiye almadığı bu gazetenin Türk halkı üzerinde büyük bir etkisi varmış gibi davranıyorsunuz? Bunu bilmiyorsunuz da o gazetenin elemanları sizi mi aldatıyor? Yoksa bu da sizin hüsnü kuruntularınızdan biri mi? Yok işte hiçbir ağırlığı, kimsenin okuduğu, ciddiye aldığı bile yok. Hatta ona sahip çıkmak için sokağa dökülen 3-5 meczup bile okumuyor onu.

“Bir vatan için çarpışan” Kürtlere yığdığınız bombalar buranın da bir Suriye olmasını sağlayamadığı gibi, söz verdiğiniz devletin kurulacağına inanan birkaç bin Kürt de öldü gitti. Buraya müdahale edebilmeniz için gerekçe oluşturamadılar. Seçimde verdiğiniz gazla “Türk Obama’sı, solun karizmatik lideri” Demirtaş tutuklanıp götürüldüğünde, 6 milyon oy veren seçmenden birkaç bini bile ona sahip çıkıp sokakları doldurmuyor. 5-10 kişi zor toplanıyor. Yazmışsınız ki devlet İnterneti kesince, TOMA’lar yolları tutunca Diyarbakırlılar örgütlenemedi. Yahu, bunlar daha önce İnternetten mi buluyorlardı birbirlerini de barış mitinglerinde yüz binlercesi toplanıyordu? Ayrıca Diyarbakırlı ne zaman 3-5 tane TOMA’dan korkmuş da sokağa çıkmamış. Neden kendinizi kandırıyorsunuz? “Bölgedeki Kürtlerin yanı sıra Türkiye’deki solculardan ve ilericilerden oluşan partinize” seçimde verilen halk desteği de kalmadı. Sizin karizmatik çakma Obama’nız asılsa Türkiye’nin batısı kadar doğusunda da halay çekecek binlerce insan var. Neden bu gerçekleri görmek istemiyorsunuz?

Fal bakanlar, karamsarlığa düşenler de yok değil yabancı basında:

“Erdoğan’ın hamlelerini yavaşlatmak için Türkiye’nin Batılı müttefiklerinin yapacağı pek fazla bir şey olmadığı, AB’nin, Türkiye’nin üyeliği konusunda anlamlı bir teklifte bulunamayarak Ankara üzerindeki nüfuzunu zaten çok uzun süre önce kaybettiği, ABD’nin bu gelişmelerden kaygı duysa bile onun da etkisinin sınırlı olduğu, Türkiye’nin, Suriye'de Washington tarafından desteklenen Kürt milislere saldırmaktan çekinmemesinin bunu açıkça gösterdiği” değerlendirmeleri var. Yani kısaca “Türkiye ne ABD takıyor, ne AB” diye ağlaşıyorlar.

Ekonomik baskılardan da umutlu değiller “Recep Tayyip Erdoğan'ın kredi derecelendirme kuruluşları ve finansörlere duyduğu güvensizliğe rağmen piyasaların da (siz faiz lobisi anlayınız)  Erdoğan’a çok fazla baskı yapma ihtimali olmadığını, Türk Lirasının zayıf durumda olduğunu, ancak Türkiye'nin bankalarının ve bütçesinin sağlam durumda olduğunu” söyleyip, üzülüyorlar. Yani Türkiye’yi o kadar kolay batıramayız diye ağlaşıyorlar.

Ama hala Türkiye’nin batabileceğinden, sürünebileceğinden “ümitli” olanlar var. “Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Merkez Bankasını terbiye etme çabalarının, bankalara faizleri düşürmeleri için baskı yapmasının ve FETÖ’cü iş adamlarının varlıklarına el konulmasının uzun dönemde refahı etkileyeceği, Turizmin bir dizi terör saldırısından zarar gördüğü ve mevcut siyasi iklimin tüketici güvenini olumsuz yönde etkileyeceği, durumu bozulan Erdoğan hayranlarının onu terk edebileceği” umudu ile yaşama tutunanlar var.

Polisin, HDP milletvekillerinin evlerine baskın yaparak vekilleri terör suçlarıyla gözaltına almasının ardından Türkiye’nin, siyasi bir karmaşanın içine gireceğine, gözaltıların Türkiye’deki istikrarsızlığı artıracağına inanan, ülkenin hem güneydoğudaki Kürt isyanıyla mücadele ettiği hem de temmuz ayındaki başarısız darbenin ardından devlet kurumlarını temizlemekte olduğu, Suriye’ye yapılan askeri müdahaleyle uğraşılırken bir yandan da Suriyeli mülteci akını, DAEŞ tehdidi ve sendeleyen bir ekonomiyle mücadele ettiğine bel bağlayıp, hayal kuranlar var.

En komiği de, idam cezasının geri dönmesinin Türkiye-AB ilişkilerini tamamen kopma noktasına getireceği tehdidini savuranlar. Yahu daha birkaç ay önce bir üyeniz “Türkiye AB’ye bin yıl sonra girer” dememiş miydi? Gerçi önce kendileri kaçtılar, o başka.

Yani özetle son 5 yıldır Türkiye ile ilgili öngörüleriniz yanlış, itip kakmalarınız sonuç vermiyor, politika değiştirmeyi düşünmüyor musunuz? Bu politikaları geliştirenler her kimse bunlara birisi hatalarını söylemeyecek mi?

Biz Türkiye’de yaşayanlar için sizin değerlendirmeleriniz hayattan, dünyadan ve Türkiye’nin gerçeklerinden kilometrelerce uzak. Siz bu politikalarla Türkiye konusunda hiçbir yere varamazsınız.
Bunu size anlatacak aklı başında bir danışmanınız yok mu?

Twitter: @kalemciler