Kanuni içkiyi yasakladı oğlu serbest bıraktı

Kanuni içkiyi yasakladı oğlu serbest bıraktı

Vatan gazetesinden Mine Şenocaklı, Osmanlı sultanları ve saray hayatı üzerine pek çok araştırmaya imza atmış tarihçi Necdet Sakaoğlu ile dün 'Osmanlı'da harem geleneği' üzerine bir röportaj gerçekleştirmişti.. Röportajın bugünkü kısmında Kanuni dönemindeki içki yasağı ve Osmanlı kadınlarının saraydaki kılık kıyafeti üzerine açıklamalar yer aldı..

Tarihçi Necdet Sakaoğlu, Kanuni'nin içki içtiğine ilişkin bir belge olmadığını belirtiyor önce, ardından bir ekleme yapıyor; "Üstelik o, içkiyi yasaklayan padişahtı. Ama oğlu II. Selim tahta geçer geçmez Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'ya, 'Herkes dilediği gibi yaşasın, içsin, eğlensin' diye emir veriyor. Sebebi zevk-ü sefa merakı değil, insanları baskıdan kurtarmak

II. Selim biliyor ki, çok baskı büyük felaketler getirir! O dönemin şeyhülislamları bile içkiye bugünküne göre çok daha hoşgörülüydüler. İçkiyle ilgili öyle divan şiirleri var ki, bugün yazmaya kimse cesaret edemez..."

Hocam dün ecdadımızın kadın düşkünü olup olmadığını konuşmuştuk. Peki ya Osmanlı padişahları içki içer miydi?
İçeni de var, içmeyeni de... Kanuni Sultan Süleyman içkiyi yasak eden padişahtı. Ama oğlu II. Selim tahta geçer geçmez içki içilsin diye izin verdi. Sokullu Mehmet Paşa'ya emir veriyor, "İlan edin" diye. "Herkes dilediği gibi yaşasın, içen içsin, oynayan oynasın, eğlensin" diyor...

Kanuni içkiyi yasakladı oğlu serbest bıraktı
(II. SELİM)

Sokullu, "Aman padişahım ne yapıyorsunuz, zar zor oturtmuştuk kanunu, herkes içki yasağına uyarken böyle bir şeyi şimdi nasıl yapalım?" diye itiraz ediyor. Sokullu aynı zamanda padişahın damadı... O anda orada bulunan Feridun Bey diye hanedana mensup birisi diyor ki Sokullu'ya, "Padişaha niye itiraz ediyorsun? Padişahın dediği her şeyde hikmet vardır. Padişah yanlış bir emirde bulunmaz! İnsanlığı sürekli baskı halinde tutarsanız sonra büyük felaketler olur. Bazen insanlara gevşeklik tanımak lazımdır. Dolayısıyla padişah isabetli buyurmuştur." Onun üzerine çarşılarda, pazarlarda, meyhanelerde yasaklar kalkıyor ve içki izni ilan ediliyor.

Peki Kanuni niye içki yasağı koyuyor?
Dönem öyle gerektiriyor... Çünkü İstanbul'da birdenbire kahvehaneler, bozahaneler açılmış Kanuni zamanında. Onların ne yapıp ettiğini kontrol etmek mümkün kolay değilmiş.

Kanuni halka içkiyi yasaklıyor. Peki sarayda serbest mi?
Hayır. Kanuni'nin içki içtiğine dair bir şey bilmiyoruz. Ancak bu saray mutfağına girip çıkanların bir listesi olursa bilinebilir ki öyle bir kayıt yok.

Dolayısıyla şerbet adı altında içki içildiğine dair bir bilgi de yok?
Ben hiç öyle şerbet deyip içki içildiğini duymadım, öyle bir kayıt okumadım...

Ama sizin "Bu Mülkün Sultanları" kitabınızda de yer alıyor, Kanuni bir gazelinde "Rindler bezminde saki bir aceb nam eyledüm/ Mescidin kandilini meyhaneye cam eyledüm" diyor. Dizelerden anlaşılıyor ama tam olarak ne dediğini Türkçeleştirebilir misiniz?
Önceki dizelerinden başlayayım; "Saki, yani içki dağıtan, sen bana içki vermekte çekiniyorsun, bu adama çok verdim o kadar vermeyeyim artık diyorsun ama sen beni tanımıyorsun. Ben rindler bezminde, yani ayyaşlar meclisinde namlı bir adamım. O kadar namlıyım ki, mescidin kandilini aldım meyhaneye götürdüm kadeh olarak kullandım. Sen ne diyorsun, ben meyhaneyi camiye tercih ederim. Onun için sen bana biraz daha içki ver de içeyim" diyor. Ama böyle dediği için böyle bir adam değil Kanuni...

Muhibbi (sevgi duyan, dost) mahlasıyla şiirler yazan ve mürettep divanı bulunan Kanuni'nin annesi Hafsa, hasekisi Hürrem'le mektuplaşması, isyan eden oğlu Beyazid'in af dileyici manzum mektuplarına verdiği manzum yanıtlar ilginçtir. Bu gazelinde de bunu yapıyor. Rind, meyhane, kandil, mescit bunların hepsi divan şiirinde manzumdur. Şairler bütün manzumları kullanmak isterler.

Böyle başka bir şiiri daha var mı Kanuni'nin?
Bir şiirinde de diyor ki, onu da Hürrem'e yakıştırıyorlar, "Sûre-i Velleyl okurdum dün namâz-ı şâmda/ Zülfün andım dilberin n'ettim ne kıldım bilmedim..." Kanuni, yatsı namazında, Velleyl Suresi'ni, yani Gece Suresi'ni okurken leyl sözcüğünü telaffuz ettiğinde artık ne ettiğini ne kıldığını bilmediğini söylüyor. Leyl gece demektir. Gece siyahtır. Sevgilinin zülfü, yani saçı da siyahtır. Bu hatırlayış yüzünden her şeyi unuttum ne ettim ne kıldım bilmiyorum diyor. Şimdi bu dizeler üzerine Kanuni namaz kılarken Hürrem'i düşünmüş namazını hiç etmiş mi diyeceğiz? Bu bir şiir... Ama çok açık yüreklilikle yazılmış şiirler bunlar. Bakın Şeyhülislam Yahya Efendi diyor ki, "Mescidde riyâ-pişeler itsün ko riyâyı/ Meyhâneye gel gör ne riyâ ne mürâyı...Yani ''Bırak mescitte kim ne dedikodu ederse etsin sen meyhaneye gel ne ikiyüzlülük var ne ikiyüzlü'' diyor. Bunu diyen bir şeyhülislam... Şeyhülislam olduğu için divan şiiri yazması doğal. Fakat bizim bu şiire dayanarak Şeyhülislam Yahya Efendi her gün meyhaneye gidiyor dememiz çok yanlış. Adam din adamlığının yanında aynı zamanda şair. Kullanmış bütün manzumları. Gönlü istediği gibi şiirler yazmış... Bu devirde yapamazsınız. Bu da çok enteresandır.

Ama o kültürü bilmeyen böyle bir şey yazabilir mi acaba diye de insanın aklına geliyor...
Belki Kanuni içti. Ama kayıt yok. Yalnız şu var; ilk saltanat yıllarında bu tür eğlencelere falan daha meraklı olduğu biliniyor. 25 yaşında padişah olmuş. Bu şehzadelerin bir sancak beyliği dönemi var. Onlar haremlerini orada kuruyorlar, ava çıkıyorlar, arkadaş ediniyorlar, musahipleri (dünya ve ahiret yol kardeşleri) var. O musahiplerin içinde şair olanlar var, içenler var. Her türlü edebiyattan, tarihten anlayanlar var. O ortamda o şehzade geniş bir kültür imkanı elde ediyor ve toplumun bütün renklerini de tanıyor. Dolayısıyla toplumun üst düzey kültürünü en fazla alan insan olarak yetişiyor. Bu III. Mehmet'in Manisa valiliğine kadar böyle devam ediyor. Ondan sonra şehzadeleri sarayda hapsettikleri için bu iş bitmiş kapanmış.

Zamanla da Osmanlı çökmüş...
Tabii, çökmeye doğru gidiş başlamış... Çünkü bu tür bir aydınlanma, kültür edinimi, özgürlük tanınmamış. Mesela Kanuni padişah olarak İstanbul'a geldiğinde bu donanımla geliyor. Ama sonraki padişahlar kafesten çıkarılıp tahta oturtulmuş.,

OSMANLI'DA KADINLAR DEKOLTE GİYİNİYOR

Kanuni'nin kızı Mihrimah Sultan'a Mimar Sinan'ın aşık olduğu söylenir. Bu doğru mu?
Beni Mihrimah'ın Sinan'la, Rüstem Paşa'yla ilgisinden çok bu portresindeki duruşu, bakışı, giyimi kuşamı ilgilendiriyor.

Kanuni içkiyi yasakladı oğlu serbest bıraktı

(Avea için hazırladığı 'Osmanoğulları'nın Ünlü Kadın Sultanları' kitabının kapağındaki resmi göstererek anlatıyor. Kitabın içinde de pek çok resim var.)

Mona Lisa gibi bir ifadesi var?
Hatta Mona Lisa'dan daha soylu bir duruş, daha hoş bir çehre... Bir hükümdar kızının olması gerektiği gibi... Başındaki hotozu, incili, mercanlı süslemeleri... Burada aynı zamanda başa verilen değeri görüyorsunuz, hep mücevherlerle zümrütlerle süslenmiş. Ama kıyafetine dikkat ederseniz, al renginde sade bir üstlük giymiş. Osmanlı'da baş çok önemli. Üstlük çok sade. Görüyorsunuz bir gerdanlığı bile yok. Eğer boynu, dekoltesi doldurulsaydı biraz daha cinsiyet, cinsellik düşünebilirdik. Ama, dikkat ederseniz her şey baş üzerinde toplanmış. Baş hem görkem olarak hem ziynet olarak vücudun en değerli kısmıdır anlamı var burada.

Peki dekolte giymiyorlar mı padişah eşleri?
Giyiyorlar, hem de çok!

Ama halifelik var, şeriat hükümleri var...
Öyle ama son halife II. Abdülhamit'in kızı Ayşe Sultan'ın resmine bakın, başında başörtüsü bile yok. Omuzları açıkta. Padişah kızı, halife kızı... Çoğu böyle. Osmanlı böyle!