Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın diyen milli şair: Mehmet Âkif Ersoy
AA & Ensonhaber

Kosova'nın Suşitsa köyünden İstanbul'a göç etmiş bir ailenin oğlu olan Mehmet Âkif Ersoy, Fatih'te 20 Aralık 1873'te dünyaya geldi. Milli şairin 87'nci doğum yılı...

Ünlü şaire dair bazı bilgiler...

İstanbul Fatih’te Sarıgüzel’de doğdu. Babası, küçük yaşta tahsil için Arnavutluk’un İpek kazası Şuşisa köyünden İstanbul’a gelmiş, “temiz” mânasına gelen adının önüne temizlik ve titizliği dolayısıyla ayrıca “Temiz” sıfatı eklenerek anılan, Fâtih Medresesi müderrislerinden Mehmed Tâhir Efendi, annesi aslen Buharalı olup Tokat’a yerleşmiş bir aileden Emine Şerîfe Hanım’dır.

Emîr Buhârî mahalle mektebinde ilk öğrenimine başlayan Âkif, burada iki yıl okuduktan sonra Fâtih Muvakkithânesi’nin yanındaki ibtidâî mektebine yazıldı (1879). Safahat’ta, “Hem babam hem hocamdır, ne biliyorsam kendisinden öğrendim.” diyerek tanıttığı babası, o yıl kendisine Arapça öğretmeye başlamıştı.

Aynı zamanda Mühürdar Emin Paşa’nın oğulları İbnülemin Mahmud Kemal ve Ahmed Tevfik’in özel hocaları olan Tâhir Efendi, derslerini yazın Emin Paşa’nın Yakacık’taki köşkünde sürdürmekteydi.

Manzumeler yazdı

Ailece köşkün bir dairesinde kaldıklarından Âkif de bir taraftan bu derslere katılmakta, diğer taraftan iki kardeşle arkadaşlık yapmakta ve kardeşlerin büyüğü Mahmud Kemal ile birlikte manzumeler yazmaya çalışmaktaydı.

Fâtih Merkez Rüşdiyesi’nden mezun olan Mehmet Âkif (1885), Mülkiye Mektebi’nin idâdî kısmına yazıldı. Edebiyat hocalığını Muallim Nâci’nin yaptığı bu okulun üç yıllık ilk dönemini tamamlayıp, yüksek kısmının birinci sınıfında okurken babasının vefatı üzerine (1888) daha kısa yoldan meslek sahibi olarak hayata atılmak için o sırada yeni açılmış olan Mülkiye Baytar Mektebi’ne girdi (1889).

Babasını verem hastalığı nedeniyle 1888'de kaybeden Ersoy, ertesi yıl büyük Fatih yangınında evleri yok olunca ailesiyle maddi açıdan zor durumda kaldı.

Usta şair Ersoy, öncelikle meslek sahibi olmak ve yatılı okulda okumak istediği için Mülkiye İdadisi'ni bıraktı. Yeni açılan veteriner yüksekokulunda "Ziraat ve Baytar Mektebi"ne başlayan Ersoy, 1893'te baytarlık bölümünü birincilikle bitirdi.

Okul yıllarında spora da ilgi gösteren Ersoy, başta güreş ve yüzücülük olmak üzere uzun yürüyüş, koşma ve gülle atma yarışlarına katıldı.

İlk eserini yayınladı

Eğitim hayatının son iki senesinde şiire ilgi duymaya başlayan Ersoy, Divan edebiyatına merak sardı ve okuduğu eserlerin etkisiyle arkadaşlarına manzum mektup denemeleri kaleme aldı.

Mehmet Akif Ersoy'un, daha sonra çeşitli gazete ve dergilerde şiirleri yayınladı. Bilinen ilk matbu eseri ise "Hazine-i Fünun" mecmuasında 1893'te yayınlanan bir gazel oldu.

"Tophane-i Amire" veznedarı Mehmet Emin Bey'in kızı İsmet Hanım'la 1898'de evlenen ve 3 kız, 3 erkek çocuğu olan Ersoy'un oğullarından biri, henüz 1,5 yaşındayken vefat etti.

Şiir yazarak ve öğretmenlik yaparak edebiyat alanındaki çalışmalarına devam eden Ersoy'un neşriyat dünyasına girişi, daha çok 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanıyla başladı.

Ersoy, arkadaşları Eşref Edip ve Ebül'ula Mardin'in çıkardığı ve ilk sayısı 27 Ağustos 1908'de yayınlanan "Sırat-ı Müstakim" dergisinin başyazarı oldu.

Memuriyet hayatı

Mezuniyetinin ardından Ziraat Nezâreti Umûr-ı Baytariyye ve Islâh-ı Hayvânât umum müfettiş muavinliğiyle memuriyet hayatına başladı. Görev yeri İstanbul olmakla birlikte önce Edirne’de, daha sonra Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli bölgelerinde dolaşarak bulaşıcı hayvan hastalıklarıyla ilgili çalışmalar yaptı.

Bir ara ordunun ihtiyacını karşılamak için gerekli alımları yapmak üzere Şam ve civarında dolaştı. Bu seyahatlerde köylüyü de yakından tanıma imkânını elde eden, halkın dert ve meseleleri hakkında doğrudan bilgi sahibi olan Mehmet Âkif’in tespit ve tahlilleri şiirlerine realist ve canlı tablolar halinde aksetmiş, çözüm tekliflerinin isabetli olmasını sağlamıştır.

Sekiz-on yaşlarında iken başladığı ve zaman zaman ara verdiği hafızlığını da kendi kendine çalışarak bu sıralarda tamamladı. İstanbul’da bulunduğu yıllarda memuriyeti yanında Halkalı Ziraat Mektebi ile (1906) Çiftlik Makinist Mektebi’nde (1907) kitâbet-i resmiyye hocalığı yaptı.

II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Ebül‘ulâ Zeynelâbidîn (Ebül‘ulâ Mardin) ve Eşref Edip’le (Fergan) birlikte devrin ilim ve fikir hayatında önemli yeri ve tesiri olan, hemen hemen bütün şiir ve yazılarının çıkacağı Sırât-ı Müstakîm mecmuasını başyazarlığını da yaparak yayınlamaya başladı (27 Ağustos 1908).

Türkçe-edebiyat muallimi

Aynı yıl İstanbul Dârülfünunu Edebiyat Şubesi’nde Osmanlı edebiyatı müderrisliğine tayin edildi. Dönemin aydınları arasında Arapça’yı en iyi bilenlerden olan Âkif, bir taraftan da İttihat ve Terakkî’nin Şehzadebaşı Kulübü’nde cemiyetin Hey’et-i İlmiyye üyesi olarak Muʿallaḳāt ve Lâmiyyetü’l-ʿArab gibi eserleri okutup Arap edebiyatı ve tercüme usulü dersleri verdi.

Dârüledeb adlı bir özel okulda da fahrî hocalık yaptı. Baytar Mekteb-i Âlîsi Me’zûnîni Cemiyeti başkanlığında bulundu. Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye Medresesi’nde Türkçe-edebiyat muallimi oldu

Mehmet Âkif, Balkan Savaşı sırasında kurulan ve ileriki yıllarda Millî Mücadele’nin teşkilâtlanmasında önemli rol alacak olan Müdâfaa-i Milliyye Cemiyeti’ne bağlı Hey’et-i Tenvîriyye’ye (Hey’et-i İrşâdiyye) katıldı.

Bütün şiirlerini Safahat'ta topladı

Aynı yıl İstanbul Dârülfünunu Edebiyat Şubesi’nde Osmanlı edebiyatı müderrisliğine tayin edildi.

Dönemin aydınları arasında Arapça’yı en iyi bilenlerden olan Âkif, bir taraftan da İttihat ve Terakkî’nin Şehzadebaşı Kulübü’nde cemiyetin Hey’et-i İlmiyye üyesi olarak Muʿallaḳāt ve Lâmiyyetü’l-ʿArab gibi eserleri okutup Arap edebiyatı ve tercüme usulü dersleri verdi.

Dârüledeb adlı bir özel okulda da fahrî hocalık yaptı. Baytar Mekteb-i Âlîsi Me’zûnîni Cemiyeti başkanlığında bulundu (1910). Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye Medresesi’nde Türkçe-edebiyat muallimi oldu (1914).

Mehmet Âkif, Balkan Savaşı sırasında kurulan ve ileriki yıllarda Millî Mücadele’nin teşkilâtlanmasında önemli rol alacak olan Müdâfaa-i Milliyye Cemiyeti’ne bağlı Hey’et-i Tenvîriyye’ye (Hey’et-i İrşâdiyye) katıldı.

Siyasi hayatı...

Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisi'ne seçilen Ersoy, 1921'de Ankara Taceddin Dergahı'na yerleşti.

Büyük Millet Meclisi Reisi’nin teklifi üzerine Burdur mebusu seçildi (5 Haziran 1920). Haberi olmadan en yüksek oyu alarak Biga’dan da seçilmesine rağmen daha önce Burdur mebusluğunu kabul ettiğinden mecliste bu sıfatla bulundu. Zaman zaman Eskişehir, Burdur, Sandıklı, Dinar, Afyon, Antalya, Konya, Kastamonu gibi şehirlerde halka ve diğer bazı mebuslarla beraber cephelerde askerlere hitaben Millî Mücadele’yi teşvik eden konuşma ve vaazlarını sürdürdü.

Bunların en önemlisi Meclis kararıyla gittiği Kastamonu’da Nasrullah Camii’ndeki ünlü vaazıdır. Bu vaaz, son derece ihatalı bir bakışla dünyanın siyasî vaziyetini tahlil edip Sevr Antlaşması’nın bizim için nasıl bir felâket olacağını izah eden, onu yırtıp atmayı ve Batılı sömürgecilerin karşısına iman ve silâhla dikilmeyi hayatî bir mecburiyet olarak telkin edip Millî Mücadele’yi büyük bir heyecanla teşvik eden önemli bir belgedir.

Bu vaaz ve diğer konuşmalar, Âkif’in İstanbul’dan ayrılırken arkasından gelmesini söylediği Eşref Edib’in İstanbul’da tekrar çıkardığı (25 Kasım) Sebîlürreşâd’ın üç sayısıyla (sy. 464-466) Ankara’da neşredilen (3 Şubat 1921) ilk sayısında yayımlanmıştır. Ayrıca bu sayılar ve risâle haline getirilen vaazlar birkaç defa basılarak Anadolu’nun her tarafına ve cephelere dağıtılmıştır.

İstiklal Marşı

İstiklal Marşı yarışmasına 500 lira ödül verileceği için katılmayan şair, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ricası ve arkadaşı Hasan Basri Bey'in teşvikiyle kalemi eline aldı ve yazmaya başladı.

Mehmet Âkif Ersoy'un İstiklal Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hakimiyet-i Milliye'de yayınlandı. Hamdullah Suphi Bey'in Meclis'te okuduğunda ayakta alkışlanan İstiklal Marşı, 12 Mart 1921'de "Milli Marş" olarak kabul edildi. Ersoy, ödül olarak verilen 500 lirayı hayır kurumuna bağışladı.

Vefatı

Mısır'dan hasta ve yorgun olarak dönen ve Abbas Halim Paşa'ya ait Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nın dördüncü katındaki dairede kalan Ersoy, 27 Aralık 1936'da hayata gözlerini yumdu.

İstiklal Şairi Mehmet Âkif Ersoy'un her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği kabri, Edirnekapı Şehitliği'nde bulunuyor.

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri kapsamında "2018 Yılı Vefa Ödülü"ne layık görülen Ersoy, "vatan şairi" ve "milli şair" olarak da Türk insanının kalbindeki yerini koruyor.