Yazılarıyla Türk edebiyatına ışık olan bir kalem: Ahmet Kabaklı
AA

Ahmet Ka­bak­lı, 30 Ma­yıs 1924'te Elazığ Harput'ta bulunan Göllübağ köyünde imam Ömer Efendi ile Münire Hanım'ın çocuğu olarak dünyaya geldi. Kabaklı, 8 Şubat 2001'de aramızdan ayrıldı.

Yazarın eserlerine ve hayatına dair notlar...

Çocukluğunu Göllübağ'da geçiren Kabaklı, ilk, orta ve lise tahsilini Elazığ'da, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'nde yaptı.

Diyarbakır ve Manisa Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak çalışan Kabaklı, 1956 sonbaharında staj için Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla Fransa'nın başkenti Paris'e gitti.

Kabaklı, Paris'ten döndükten sonra İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü'nde edebiyat öğretmenliğine tayin edildi ve burada 1958-1969 arasında öğretmen olarak çalıştı.

Öğrencilik yıllarında “Yunus Emre mi Haklı, Gölpınarlı mı?” başlıklı ilk yazısı 1946’da Son Saat gazetesinde yer alan Kabaklı'nın aynı yıllarda, Nurettin Topçu’nun çıkardığı Hareket dergisi ve Bizim Türkiye dergisinde yazıları yayınlandı.

Hisar, Yeni İstanbul gibi dergilerde şiirleri ve yazıları çıkan usta yazar, 1956'da Tercüman gazetesinin düzenlediği fıkra yarışmasını iki kişiyle (Emil Galip Sandalcı ve Hakkı Gülmen) birlikte kazandı ve aynı gazetede yazı yazmaya başladı.

Ahmet Kabaklı, 1960'ta Aydın'da iken başladığı Ankara Hukuk Fakültesi'ni de tamamlayarak kısa süre avukatlık yaptı. Kabaklı, 1969'dan itibaren İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu'nda öğretim üyesi olarak çalıştı.

Türk Edebiyatı Vakfı

Emekliye ayrıldığı 1974'te Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'nda edebiyat dersleri vermeye başlayan Kabaklı; Nihat Sami Banarlı, Mehmet Kaplan, Mümtaz Turhan, Tarık Buğra'nın da aralarında olduğu arkadaşlarıyla Türk Edebiyatı Cemiyetini kurdu. Cemiyetin çıkardığı Türk Edebiyatı dergisini yönetti.

Ayrıca bazı öğretim üyeleri ve yazarlarla birlikte Türk Edebiyatı Vakfı'nın kurucularından oldu.

Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı dergisinin ilk sayısında “Çıkarken” başlıklı yazısında derginin çizgisini şöyle belirginleştirmişti:

“Bugüne kadar birçok sanat ve fikir hareketine öncülük eden Türk Edebiyatı Cemiyeti, sayısı pek çok olan değerli mensupları ile Türk milletinin geçmişi ve bugünü, eski ve yeni edebiyatçılar, çağdaş ve klasik sanatlar arasındaki yakınlaşmayı Türk Edebiyatı dergisi ile düşünüyor.”

Unvan verildi

Tercüman gazetesinde 1990'a kadar çalışma hayatına devam eden usta edebiyatçı, 1990'dan sonra da Türkiye gazetesindeki köşesinde makaleler kaleme aldı.

Eserlerinde Harput’un ve yaşadığı dönemin izleri görülen Kabaklı, 1995'ten itibaren Türk Dil Kurumu asil üyeliği görevini de sürdürdü.

Ahmet Kabaklı'ya, 14 Aralık 1996'da Aydınlar Ocağı ve 55 gönüllü kuruluşun desteğiyle düzenlenen törende, Şeyhül Muharririn (yazarların üstadı) ünvanı verildi.

Kalp rahatsızlığı nedeniyle 2000 yılında hastaneye kaldırılan Kabaklı, kısa bir süre sonra tedavisi devam ederken eşi Meşkure Hanım'ı kaybetti.

Tedavisi sonrasında iyileşmeye başlayan usta kalem, akciğer enfeksiyonu nedeniyle tekrar hastaneye kaldırıldı ve 8 Şubat 2001'de hayatını kaybetti.

Tabutuna Türk ve Doğu Türkistan bayrakları sarılı cenazesi, Fatih Camii'nde kılınan namazın ardından Eyüpsultan'daki kabrine defnedildi.

Yazılarıyla ışık oldu

Türk Edebiyatı dergisi aracılığıyla yetenekli ve genç kalemlerin edebiyat dünyasına kazandırılmasına katkı sağlayan Kabaklı, hayatının sonuna kadar devam ettirdiği köşe yazıları ve eserleriyle bir devre ışık tuttu.

Hakkında açılan davalara rağmen yazmaktan asla vazgeçmeyen Kabaklı, Allah, peygamber, vatan ve millet sevgisinin yanı sıra toplumsal açıdan önem taşıyan aile, insan, hayvan ve memleket sevgisine de eserlerinde yer verdi.

Gazete yazılarında polemikçi tarzıyla öne çıkan Kabaklı, milli kültürü ve manevi değerleri savunarak Anadolu insanının sesi oldu. Dünya görüşünün temelinde insan, aile, vatan, millet, bayrak ve dil sevgisi bulunan Ahmet Kabaklı, fikri eserleriyle gençliğe yol gösterme çabası gösterdi.

Haber Kaynağı: Anadolu Ajansı (AA)