Geçmişten günümüze, sosyolojik değişimlerle Türk Sineması
Özel İçerik

Türk Sineması, kendine has özelliği ve konularıyla seyicilerin gönlünde taht kuran fimleriyle, günümüzde bile hala zevkle izleniyor. Türk Sineması, özellikle 1960'lı yıllarından itibaren müthiş bir ivme kazandı.

Köyden kentte göçün başlamasıyla birlikte süre gelen konu çeşitliliği filmlerde kendine yer buldu. Bunun yanında 1960 yılından itibaren Türkiye'den Almanya'ya olan işçi göçü de sinemanın bir diğer ana konusunu oluşturdu.

Türklerin Almanya'da yaşantısı, fabrikalarda çalışması ve yurt özlemi çekmesi sinemada "Acı Vatan Almanya" temasıyla kendine yer buldu.

1960-70'li yıllarda Türkiye'de esen Arzu Film, özellikle komedi ve drama filmlerinde başat rol oynadı. Hababam Sınııf serisi ve hala her akşam evlerimize konuk olan Kemal Sunal filmleri bunlardan sadece birkaç örnek.

Türk Sineması kendi içinde adeta toplumsal ve sosyololjik bir başkalaşım yaşadı. Türkiye'de yaşanan toplumsal, ekonomik, sosyal gelişmeler beyaz perdede işlendi, izleyicilere aktarıldı.

Türk Sineması sadece iyi oyuncular yetiştirmedi; aynı zamanda parmakla gösterilen yönetmenler de çıkarttı. Ertem Eğilmez dediğimizde aklımıza hepimizi güldüren Kemal Sunal filmleri gelmiyor mu?

"DOKUNMA AİLEME...."

Yaşar Usta adıyla bildiğimiz Münir Özkul'un fabrikatöre "Dokunma çocuklarıma, sokunma aileme, sen mi büyüksün yoksa ben mi? Hayır ben büyüğüm ben" repliğini hangimiz hatırlamıyoruz ki?

Geçmişten günümüze, sosyolojik değişimlerle Türk Sineması

GÜLDÜRMEK İÇİN ARGO

Türk Sineması yarım asırdan fazladır geliştirdiği konu ve konularla hayatımızda önemli yer tutuyor. Bunu günümüz gerçeği için de söyleyebiliriz. Özellikle komedi türdeki filmler izleyicilerin beğenisini kazandı. Ama yeri gelmişken bir eleştiriyi de yapmadan geçmek istemiyoruz.

Bazı komedi filmlerinde izleyicileri güldürmek için bolca argo ve küfür kullanılıyor. Özellikle bel altı küfürler, seyiciyi her ne kadar güldürse de yaratıcılık konusunda geri kaldığımızın resmidir.

SİNEMADA KÖY GERÇEĞİ

Öte yandan sinemamızda köy gerçeğini ve yaşantısını anlatan filmler de çoğunlukta. Bu filmler de 1970 yılından itibaren hayatımıza girmeye başladı. Sadece sinemada değil, edebiyatta da köy sosyolojisi ağırlık kazanmaya başladı. Bu tür eserler toplumcu gerçekçi yazarların keleminden çıkan romanların bütününü temsil ediyordu.

Sinemada yaşanan bu devrim 1980 yılına kadar iyi geldi. Ama aynı yıl yaşanan ve toplumda derin tahribatlara neden olan askeri darbe sadece demokrasimize darbe vurmakla kalmadı, sinemaya da balyoz gibi indi. Büyük sansürle karşı karşıya kalan fimler, çoğu zaman sansür kurulundan geçemiyor ve izleyicilerle buluşamıyordu.

SEKS FURYASI...

1980'li ve onu izleyen yıllarda Türk Sineması'nda "seks furyası" dediğimiz bir olgu oluşmaya başladı. Seyirciyi daha çok erotik filmlere mahkum eden bu dönem, sanatçıların, aktörlerin işsiz olduğu zamanlardı. Bu filmler, seyircileri bir nebze oyalamış olsa da etik açısından sınıfta kaldı.

YILMAZ GÜNEY'DEN NURİ BİLGE CEYLAN'A

Türk Sineması'nın "taşsız kral" lakaplı Yılmaz Güney, 1980 yılında Cannes Film Festivali'inde "Yol" filmiyle ödül aldığında, bunu Nuri Bilge Ceylan izleyecekti.

Nuri Bilge Ceylan'ın filmleri daha çok sanat ağırlıklı filmlerdi ve izleyicilerde derin etkiler bırakıyordu. Ceylan, 2014'te Altın Palmiye Ödülü'nü kaznadığında gözler bir kez daha kendisine çevrildi.