Mübadelenin 96. yılında, Nur İçözü ile romanı
Özel İçerik

Nur İçözü

Nur İçözü, daha çok çocuk kitapları yazan bir yazar. Ancak çocuk günlerinde kararını verdiği mesleği gazeteciliğine ve daha da önemlisi babaannesinden dinlediği halasının hikayesine karşı koyamayan, zamanla içselleştiren İçözü, madem eli kalem tutuyor öyleyse bunu da yazmayı bir borç bilmiş. Özenle araştırdığı ve kaleme aldığı bu roman, hikayesinin ailesine ait olduğunu bildiğimiz bir yazar tarafından yazıldığından mı böyle çekiyor bilemiyorum. Ancak şu bir gerçek ki, Hürriyet, sayfalarına serpiştirilmiş o can yakan türkülerle sarıp sarmalıyor insanı…

İçözü, şu an bir ilk gençlik romanı yazmanın telaşında. Bilgisayarında bekleyen iki yetişkin romanı çalışması da var üstelik. Ancak Mübadelenin 96. Yılında Hürriyet’ten de konuşmalıydı doğrusu…

İşte Nur İçözü ile bir kare geçmişe döndüren sohbetimiz…

Mübadelenin 96. yılında Nur İçözü ile romanı “Hürriyet”i konuştuk

OKUMA AŞKI, HER SABAH KAPIYA BIRAKILAN GÜNLÜK GAZETEYLE FİLİZLENMİŞ


- Klasik sorumla başlamak istiyorum yine: Nur İçözü kimdir?

Yıl 1948, Şubat ayının 12’si…

İstanbul’un en eski semtlerinden Bakırköy…

İstasyonun hemen üstünde, semt sakinlerinin Aşıklar Caddesi olarak adlandırdığı caddenin üstündeki doğumevinde dünyaya merhaba diyen minik bebeğin, yıllar sonra pek çok çocuğun geleceğinde önemli izler bırakacak, dergilere, kitaplara imza atan bir yazar olacağı kimin aklına gelebilirdi? Doğumevinden sonraki ilk durağı, kalabalık aile yuvası olan yüz yaşını geçmiş üç katlı eski, ahşap bir Rum evi olur. Anneanne-dede, iki teyze bir dayı, anne ve babasıyla birlikte günümüz şartlarında geniş diyebileceğimiz ailesiyle yedi yaşına kadar yaşayacağı bu ev, onun geleceğinde önemli rol oynamıştır. Okuma aşkı, her sabah kapıya bırakılan günlük gazeteyle burada filizlenmiş, “Büyüyünce ne olacaksın?” sorularına vereceği “gazeteci” yanıtı, o mesleği hiç tanımadığı halde o gazeteler sayesinde şekillenmiştir. Aile içi sevgi, saygı ve sorumluluğun yaşandığı ortam ona tüm yaşamı boyunca rehber olmuştur. O günlerde sevmediği bir şey var mıdır, şimdi bile anımsamaz. Yaşı büyüdükçe sevmediği birkaç şeyin başında yalancılık ve riyakarlık gelmiştir…

Mübadelenin 96. yılında Nur İçözü ile romanı “Hürriyet”i konuştuk

ARTIK ARAŞTIRMA DÖNEMİ GELMİŞTİ


- Mübadelenin 96. yılı olması sebebiyle, konu üzerine 2012’de yazmış olduğunuz romanınız Hürriyet üzerine konuşalım istedim. Ancak öncesinde konu ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Kişinin doğup büyüdüğü, atalarını toprağa verdiği, yüzlerce yıl vatan dediği topraklarından ayrılması, ne denli zordur anlatılmaz. Yaşamayan anlamaz. Ülkemizde pek çok ailenin mübadele denilen bu acıyla tanıştığını biliyoruz. Çocukluğumda ve ilk gençlik dönemimde babaannemin ağzından düşmeyen o acı günleri, geçmişlerindeki varsıllığı, sonraki yoksulluğu, savaşların getirdiği yokluk yetmezmiş gibi o günlerin acısına eklenen göç sırasında ve sonrasında bebelerini toprağa vermesinin hikayelerini hep dinlemiştim.

- Nasıl etkiledi bu hikayeler sizi?

O zamanlar yaşım gereği olsa gerek, doğrusu ya pek de üstünde durmamıştım. Belleğimde yaşlı bir kadının anılarından öte gitmemişti bu söylemler. Zaman geçtikçe, hani deyim yerindeyse yaş kemale erdikçe, babaannemi kaybettikten yıllar sonra keşke, keşke daha dikkatli dinleseydim daha çok şey sorup öğrenseydim düşüncesi ağır basmaya başladı. Hele kitap yazmaya başladıktan sonra bu duygu ağırlığını daha da çok hissettirdi. Böylece yalnızca anılarla yetinerek bir olayı metne dönüştürmenin doğru olmayacağını gördüm. Artık araştırma dönemi gelmişti.

- Bir tarihi roman yazma fikri de böyle mi doğdu?

Az önce de değindiğim gibi, bunun bir görev olduğunu düşündüm.  Bu romanı kaleme almam gerektiği fikri giderek ağırlık kazandı. Ülkeme ve aileme karşı bu görevi yerine getirmem gerekiyordu...

Mübadelenin 96. yılında Nur İçözü ile romanı “Hürriyet”i konuştuk

“HÜRRİYET”TE AİLEMİN HİKAYESİ YENİDEN YAŞAM BULACAKTI


- Çocuk kitaplarının yanında tarihi bir roman yazmanızın özel bir sebebi var mıydı?

Atalarım gerek Balkan savaşı döneminde gerekse daha sonra İstanbul’da tarihin tanıklığını yapmışlardı. Hatta belli noktalarda katkıda bulunmuşlardı. Sadece “hayatım roman” söylemini irdelemek yetmiyordu. Mademki elim kalem tutuyordu, bunu tarihe not düşecek bir metne dönüştürmeliydim. Böylece romanın temeli, ana hatları beynimde canlandı. Her yere benimle birlikte gelmeye başladı.

- Peki ya konuyu mübadele olarak seçmenizin sebebi neydi?

Dediğim gibi gerek Balkanlardan, gerek Midilli, Girit, İstanköy gibi o gün için Osmanlı toprağı olan adalardan göç eden ailelerin acıları yıllar sonra bile tazeliğini koruyordu. Bu göçler, özünde Türk ve Osmanlı olan pek çok ailenin Anadolu’da buluşmasına yol açtı. Özellikle adalardan göçenler, farklı dilleri, aksanları ve kültürleriyle bu topraklarda yaşama tutunma savaşı verdiler.  Anavatana gelmiş olsalar dahi, evini yurdunu terk edip yeni bir yaşam kurmak o insanlar için hiç de kolay değildi. Üstelik bir de dışlanmanın verdiği acıları hissediyorlardı. Bu anlamda pek çok kitabın kaleme alındığını biliyordum; ama her yazarın mürekkebi ayrıdır. Kaldı ki “Hürriyet”te ailemin hikayesi yeniden yaşam bulacaktı.

Mübadelenin 96. yılında Nur İçözü ile romanı “Hürriyet”i konuştuk

İNSANIN İNSANA YAPACAĞI EN BÜYÜK ZULÜM SAVAŞTI


- Söz konusu tarihi bir roman yazmaksa, araştırma süreci de bir hayli derin olmuştur. Nasıl bir süreçti?

Kitap aslında iki yılda bitti. Ancak araştırma süreci elbette ki daha uzun oldu. Öncelikle kahramanlarımızın yaşadığı yerleri gidip görmem gerekiyordu. O günden çok farklı da olsa oradaki havayı solumam gerektiğini düşündüm. Bu bağlamda Serez’e, Selanik’e, Girit’e yolculuklar yaptım.

- Neler oldu bu yolculukta?

Serez’de dedemin dükkanının bulunduğu bedestene gittim. Sokaklarında gezdim. Dükkanlara girip çıktım. Aileme ait olabileceğini düşündüğüm eski konakların bazısının içine girdim.  Binada odaların, sofaların ne şekilde yer aldığını inceledim. Birlikte yolculuk yaptığımız mübadil torunlarından kendi ailelerinin hikayelerini dinledim. Köylere girip çıkarak,  benzer acıları yaşayan Anadolu’dan oraya yerleştirilen ailelerin özlemlerine tanık oldum. Daha sonra dedemlerin Serez’i, Bulgar işgal ettikten sonra kaçıp sığındıkları Selanik’te dolaştım. Sokak sokak ev ev onların adeta ruhunu aradım. Ardından gelip yerleştikleri İstanbul’la haşır neşir oldum.

- Ya İstanbul’da neleri fark ettiniz?

Yıllarca Cağaloğlu’nda çalıştığım halde, Sultanahmet’e, Kadırga’ya, Çemberlitaş’a farklı gözlerle bakmaya başladım. İngiliz işgali sırasında doğan babamın Dizdariye mahallesinde sokak aralarında koşup oynadığını hayal ettim. Sokaklarında halamın sesini, babaannemin udundan yükselen nağmeleri işitmeye çalıştım. Dedem Rusya’da aylarca mahsur kalınca,  babaannemin çocuklarını geçindirmek için diktiği çamaşırları götürdüğü Mahmutpaşa’daki eski hanları, dükkanları gezdim. Romanın en önemli kahramanlarından Girit mübadili Ahmet’in ailesinin vatana geçiş sürecini öğrenebilmek için Mübadil vakıflarıyla çeşitli yazışmalar yaptım.

- Başka?

Kitap önerilerine uygun pek çok kitap aldım, okudum. Kısacası bu sayede pek çok şey öğrendim. Bu öyle bir süreçti ki hazırlık aşaması bile aylar, yıllar aldı. Konuyu içselleştirmeden metne dönüştürmem olanaksızdı çünkü.

- Bu süreçte bir anınızı paylaşır mısınız bizimle?

Yolculuklarım sırasında öylesine çok anı birikti ki, hangisini anlatsam yetmez. Ancak özetle söylemek gerekirse, yolcuklarım sırasında topraklarından, evlerinden anılarından koparılıp soyca aynı olduğu düşünülerek bir yabancı toprağa yerleştirilen Rumların torunları bile büyüklerinden öğrendikleri tek tük Türkçe kelimeyle bizleri kucakladılar. Geleneksel konukseverliğimizin izlerinin ikinci, üçüncü nesilde dahi, hala sürdüğünü görmek şaşırtıcı olduğu kadar sevindiriciydi.  Bu yolculuklar savaşların ne kadar insafsız olduğunu bir kez daha göstermiş oldu bana. İnsanın insana yapacağı en büyük zulüm savaştı.

Mübadelenin 96. yılında Nur İçözü ile romanı “Hürriyet”i konuştuk

GAZETECİ OLMASAYDIM ARKEOLOG OLURDUM SANIRIM


- Araştırmada kendi geçmişinizin katkısı büyükmüş gerçekten…

Elbette. Az önce de değindiğim gibi romandaki olayların ve kahramanların hemen hepsi gerçektir.  Ancak kitabımın yalnızca bir aile romanı değil, bir dönem romanı olarak görülmesi gerektiğinin altını çizmek isterim.

- Tarihe her zaman meraklı mıydınız?

Evet. Özellikle arkeolojiye meraklıydım. Gazeteci olmasaydım arkeolog olurdum sanırım.

- Romanda pek çok şiire ve şarkıya yer vermişsiniz. Özel bir anlamı var mı bu seçimlerin?

Şarkıların pek çoğu Selanik’le ilgili; dönemsel acıları, hayalleri, umutları taşıyan dizeler. Bir kısmı ise, romanın kahramanı Hürriyet’in sevdiği İsmail’le olan aşkının sembolü…

Mübadelenin 96. yılında Nur İçözü ile romanı “Hürriyet”i konuştuk

HEP SORAN, ARAŞTIRAN BİR KİŞİLİĞİM VARDIR


- Hürriyet, bir kız çocuğu; 27 Nisan’da doğduğu için veriyor ailesi ona bu adı. Böyle özel pek çok nüans var romanda. Her zaman iyi bir gözlemci miydiniz?

Biliyorsunuz gazeteci kökenliyim ve “Gazeteci olunmaz doğulur” diye bir söz vardır. Günümüzde artık modası geçmiş gibi görünse de, gerçeği yansıtan bir sözdür bu. Yaşama bakış açınız ve araştırmacı kimliğiniz bu mesleğe damgasını vurur. Her zaman ailemi, çocuklarımı mesleğimin önünde tuttuğum için daha çok dergicilik alanında çalışsam da, günümüzde bile hep soran, araştıran bir kişiliğim vardır. Hürriyet’in adına gelince...  Hareket ordusunun İstanbul’a geldiği günlerde doğmuştur. Babası da o grubun içindedir. Ve geride kalanlar, hareket sözcüğü yerine genelde Hürriyet Ordusu demeyi tercih etmişlerdir. Babası da kızına bu adı vermeyi uygun görmüştür.

- Tarihi bir roman yazmak bu yönünüze neler kattı sizce?

Çok şey öğrendim. Bazen birkaç satır yazmak için bile sayfalar dolusu okuduğumu söyleyebilirim.

Mübadelenin 96. yılında Nur İçözü ile romanı “Hürriyet”i konuştuk

HÜRRİYET’TE DE ÖYLESİNE BEN GİBİ OLDUM

- Romanı saran bir aşk var: Hürriyet ve İsmail’in aşkı. Bu konudan yola çıkarak aşk duygusundan bahsedelim mi biraz? Aşk denen şey sizce nasıl bir duygu? Konu aşk olduğunda imkansız ne demek sizce?

Yalnızca üç harften oluşan bu olgu insanoğlunun yaratıldığından beri yüreğine nakşolmuş bir duygu diye düşünüyorum. Binlerce yıllık eserlere baktığımızda her birinde aşkla ilgili bir motif bulmak mümkün; taş devrinde bile duvarlara kazınmış. Çok tanrılı dönemlerde aşk tanrısal bir olay olarak tanımlanmış. Elinde yayı ve okuyla bir melek aşk tanrısı olarak heykellere yansıtılmış. Uğruna savaşlar verilmiş. Canlar alınmış. Bu konuda pek çok yapıt tarihe izdüşümü bırakmış. Ancak ben yine de herkese göre tanımı olabilecek bir duygu olduğunu düşünüyorum.  Sayfalar dolusu da anlatılabilir, birkaç sözcüğe de sığdırılabilir.

- Hürriyet’in yaşadıklarını yazarken hangi duygulardaydınız? Neler hissettiniz?

İncecik bir çocuk kitabımda kahramanı benliğimde nasıl hissediyorsam, Hürriyet’te de öylesine “ben” gibi oldum. Yani onun duygularını acılarını, yaşadım. Üstelik o benim halamdı ve onun yaşadığı acıları yıllarca babaannemin ağzından bir masal gibi dinlemiştim.  Oysa ne denli derin yaralar açtığını her satırda biraz daha yoğunlaşarak hissettim.

- Savaşın alıp götürdükleri çok acımasız. Romanınızda da hissediliyor bu. İnsan sanki görünmez oluyor. Siz neler düşünüyorsunuz?

Günümüzde de savaşın insanlara ne denli acımasız anlar yaşattığını görüyoruz. Yok olan onca insan, bir yerden başka yerlere savrulan, dalgaların arasında kaybolan canlar, umutlar, hayaller. Günümüzde de ne yazık ki tam anlamıyla benzer bir tarihi yaşıyoruz.  İnsanların insanlara böylesi acılar yaşattığını düşünmek akıl alır gibi değil.

Mübadelenin 96. yılında Nur İçözü ile romanı “Hürriyet”i konuştuk

İKİ YETİŞKİN ROMANI ÇALIŞMAM BİLGİSAYARIMDA BENİ BEKLİYOR


- Yeni bir roman çalışmanız var mı? Projelerinizden de bahsedelim mi biraz?

Aslında bir değil iki yetişkin romanı çalışmam bilgisayarımda beni bekliyor. Bekliyor diyorum, çünkü şu anda bir ilk gençlik romanı, ikisinin de önüne geçti.

- Siz kimleri okumayı seviyorsunuz; örnek alıyorsunuz?

Hayatımda kimseyi örnek almadım.  Her zaman kendi hedeflerimi koydum, oraya doğru yürüdüm. Ancak bu yürüyüş sırasında kimseye çelme takmadım. Kimsenin hayallerini çalmadım. Bir okulda yaptığım söyleşi sırasında çocuklardan biri, ”Kendinizi bir sözcükle tanımlamak isterseniz hangi sözcüğü kullanırsınız?” diye sormuştu. Aklıma ilk gelen sözcük “azim” oldu. Okumayı söktüğüm birinci sınıftan başlayarak kendime sürekli kitaplar aldım. Yetmedi; başkalarının kütüphanelerindeki kitapları aldım okudum. Kısacası başucumda okunmayı bekleyen kitaplarım hep vardır. Ve ben onları hiç bekletmem. Bunca yıllık okuma alışkanlığı, elbette ki insanın iç dünyasında olduğu kadar düş dünyasında da belli bir birikim oluşmasını sağlıyor. Gençlik yıllarımda daha ziyade roman okumayı tercih ederken, son yıllarda araştırma, belgesel ağırlıklı kitaplardan daha çok tat almaya başladım.

- Bizimle şu anda okuduğunuz kitabı paylaşır mısınız?

Biliyorsunuz Sabahattin Ali adeta yeniden keşfedildi. Keşke hayattayken bu mutluluğu yaşayabilseydi. Şu anda elimde olan kitabı ise Altın Kitaplar’dan çıkan, İçimizdeki Şeytan.

: Teşekkür ederim.

Nur İçözü: Teşekkür ederim.

Mübadelenin 96. yılında Nur İçözü ile romanı “Hürriyet”i konuştuk

Hürriyet

Nur İçözü

Altın Kitaplar

S.: 400

Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R

*

Instagram: biyografivekitap