Mustafa Kutlu’dan Bir Demet Hikaye: Bu Böyledir

Mustafa Kutlu’dan Bir Demet Hikaye: Bu Böyledir

Günümüzün önde gelen yazarlarından Mustafa Kutlu’nun ‘Bu Böyledir’ adlı hikâye kitabını okudum.

Kutlu'nun oldukça az hacimli olan bu kitabı içinde barındırdığı birbirinden güzel öykülerle okuyucularına her zaman olduğu gibi bir demet hikâye sunuyor.

Yazdığı hikâyelerle ön plana çıkan Kutlu’nun başka hikâyeleri de kitap raflarında alıcısını bekliyor.

-Bunlardan bazıları;

-Ortadaki Adam
-Gönül İşi
-Yokuşa Akan Sular
-Yoksulluk İçimizde
-Ya Tahammül Ya Sefer

SEKİZ HİKÂYE

Mustafa Kutlu’nun usta kaleminden çıkan bu kitap sekiz güzel hikâyeden oluşuyor. Bir lunaparktan başlayan hikâye kitabın sonlarına doğru yine lunaparkta son buluyor.

Bu farklı anlatım tarzıyla yazar, okuyucularını şaşırtıyor olsa da dilindeki akıcılık bu açığı kapatmaya fazlasıyla yetiyor.

Kitapta yer alan hikâyeler;

Bu Böyledir, Bahtımın Yıldızı, Süleyman’ın Seçimi, Red Cephesi, Manifatura, Kahkaha Çiçeği, Su Sesi ve Son adlı hikâyelerden oluşuyor.

Mustafa Kutlu’dan Bir Demet Hikaye: Bu Böyledir

MUSTAFA KUTLU’NIN HİKÂYECİLİĞİ

Bir yazarı en çok onu okuyan bilir. İyi bir okur sevdiği yazarın satırlarını her yerde hatırlar, ona aşina olur. Bende de bu hep böyle olmuştur.

Mustafa Kutlu’nun ‘Bu Böyledir’ kısa kitabını okuduktan sonra beni diğer kitaplarına da yöneltti. Sait Faik'le beslendikleri konular farklı olsa da Sait Faik'in hikaye geleneğini günümüzde Mustafa Kutlu temsil ediyor desem yeridir.

SÖZ TASARRUFU

Mustafa Kutlu, kelimelerle adeta dans ediyor. Kutlu'da söz tasarrufu var, kısa ve öz bir şekilde söylemek istediğini okuyucuya ulaştırır ve kenara çekilir.

Yazdığı her hikâyeyle okuyucusunu biraz daha şaşırtmayı başaran Mustafa Kutlu, diğer kitaplarında da bu geleneğini sürdürmeye devam etmiştir.

BU BÖYLEDİR

Hep beni yazdın.

“Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan.”

Şu sırıtkan tavşanı kurşunlayıp yeni bir sayfa açayım. Benim kronolojimi biliyor musun sen?

Lunapark’ın neonları, florasanları geceyi gecelikten çıkartıyor. Işığın beyazına mor, mor kızılı, yer yer çilek kırmızısı karışıyor.

Boşluğa doğru sandalyeler uçuşuyor. Yeşil-Beyaz sandalyeler. Neredeyse uçan daireler.

Gözlerimin önünde hep bir etek dalgalanıyor.

Camgöbeği yeşil bir etek.

Kıvrımlarını ve farbalarını uzatıyor.

Yel vurup yelkenleri şişince terli perçemler yapışık alnıma değiyor.

-Baba n’oolur, çarpışan otolara gidelim.

-Peki kızım

Göz.

Gez.

AYIRT EDİCİ ÖZELLİĞİ

İşte böyledir Mustafa Kutlu’nun onu diğer hikâyecilerden ayıran ayırt edici özelliği. Tam satırların büyüsüne kapılıp giderken okuyucu, yazar onu oradan alıp farklı sularda yüzdürebiliyor.

Bu sular okuyucuyu asla boğmaz ona sadece yüzmeyi öğretir.

DEĞİŞMEYEN SAAT

Bu hikâyemizin baş aktörü Süleyman Koç’tur. Onun tek derdi sürekli kaldığı felsefe dersidir. Derslerden geri kalan zamanını sürekli lunaparkta geçirir.

Felsefe dersinin onu artık bıktığını düşünen Süleyman sıkı bir çalışmayla bu dersten geçer not alır.

Artık özgür olan Süleyman eşi ve kızıyla sürekli gittiği lunaparka gider. Akşam evlerine dönmek istediklerinde çıkış kapısını bir türlü bulamazlar.

Saat 11’dir. Akrep ve yelkovan hiç yer değiştirmezler.

Zaman durmuştur adeta.

BURADAN ÇIKIŞ YOK

Süleyman ve eşi Zinnure, telaşla bir çıkış yolunu bulmaya çalışırlar. Kendilerini bir gladyatör arenasındaymış gibi hissediyorlardır. Saat hala 11’di ve umutlar tükeniyordu.

Az ileride üstü başı yırtık, uzamış sakalıyla bir adam çalılıkların arasından kendilerine doğru yöneldi. İkisini de ayrı ayrı süzdükten sonra;

“Siz çıkışı mı arıyorsunuz aptallık etmeyin buradan çıkış mıkış yok hah hah hah.”

FARKLI KONULAR

Yazar, kitapta özenle yan yana dizdiği satırlarda toplumsal olaylara da değinmeyi ihmal etmez. Okuyucuyu, felsefi, psikolojik ve sosyolojik üçgeni içine alan Mustafa Kutlu, farklı perspektiflerle alışılmışın dışına çıkartır sevenlerini.

Mustafa Kutlu’nun insanda farklı duygular uyandıran güzel hikâyeleriyle henüz tanışmadıysanız geç kalmış sayılmazsınız.