Şehri ziyaret eden Akgün Akova, Skylife Dergisi'ne bir gezi yazısı hazırlayarak Amasya'da yaşadığı tecrübeleri anlattı: Merzifon'da ilk durağımız, 17. yüzyılda yapılan Kara Mustafa Camii'nin avlusundaki şadırvan olurdu. Şadırvanın kubbesinin içine Zileli Emin Usta'nın yaptığı resimlere ve resimlerdeki faytonlara, çadırlara, değirmen çarklarına, İstanbul'dan görüntülere, karpuz tabaklarına, tuğralara, patlayan toplara dikkatle bakardı Shakespeare.
OSMANLI MUTFAĞI'NDA MOLA VERİN
Oradan çavdar sapı ile tablolar yapan Sabahattin Turgut'un atölyesine; ardından Narince köyündeki, kirişleri ve tavanı bir çiçek bahçesi gibi boyanmış Abide Hatun Camii'ne götürürdük. Sonra Sultaniye Medresesi'nin giriş kapısı üzerine dikilmiş saat kulesiyle saatlerimizi ayar eder, oradan Bedesten'e dalardık.
Amasya'dan muhteşem fotoğraflar
Yemek molamızı Bedesten Osmanlı Mutfağı'nda verir, önce bir keklik çorbası içer, ardından bir Hürrem şerbeti yudumlayıp "Börek-i Makiyan-ı Hassa" yerdik.
YÖRESEL TATLARI TADIN
Ünlü oyun yazarı lezzetin kaynağını merak ederse, böreğin yufkasının nasıl açıldığını ve içine beyaz lahana, soğan, nane, kuş üzümü ve baharatların nasıl eklendiğini tarif ederdik. Ama onu en çok etkileyen şey, bir "gürz"ün üzerine takılan etlerle yapılan "topuz kebabı" olurdu.
Shakespeare masadan merakla kalkıp nasıl hazırlandığını görmek için mutfağa giderken; çevre illerden, hatta uzaklardan bu özel kebabı yemek için Merzifon'a gelenler olduğunu fısıldardık kulağına. Hatta Amasya yoluna düşmeden önce balkabağı tatlısından da ikram ederdik.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış