Vakanüvis 12 Mart muhtırasını yazdı
ensonhaber.com

27 Mayıs 1960 kanlı darbesini müteakiben Türkiye yaklaşık on yıl sonra bir kez daha darbe travması yaşamıştı.

12 Mart 1971’de, seçilmiş Demirel Hükümeti askerlerce istifaya zorlanmış, yerine ara rejim hükümeti kurmak üzere CHP milletvekili Nihat Erim “Tarafsız Başbakan” olarak atanmıştı.

“ÇOK DÜZENLİ BİR DARBE”YDİ; EMİR-KOMUTA ZİNCİRİ İÇİNDE YAPILMIŞTI!

Dönemin asker bürokratları Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un imzaladığı muhtıra, asker emeklisi Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verilmiş, o da Süleyman Demirel’den hükümetin istifasını istemişti.

12 Mart Muhtırası ile gerçekleştirilen darbe, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde emir-komuta zinciri içerisinde yapılmış ilk askerî müdahalesi olarak kayıtlara geçmişti. Bir sonraki askeri müdahale olan 12 Eylül darbesinde de cuntacılar bu “emir – komuta zinciri içinde darbe” kuralına titizlikle riayet edeceklerdi!

Vakanüvis 12 Mart muhtırasını yazdı

SOLCU SİVİLLER DARBE İÇİN ASKERLERİ YÜREKLENDİRİYORDU

12 Mart’a doğru giderken Türkiye’de – bekleneceği gibi – karışık günler yaşıyordu. Sol yazar çizer takımı arasında “askeri müdahale eliyle sosyalist devrim” rüyaları görenler vardı. Doğan Avcıoğl’nun liderliğini yaptığı Yön dergisi ve Devrim gazetesi etrafında toplanan isimler – biri de Hasan Cemal’di - “Milli Demokratik Devrim” adı altında ordu içerisindeki özellikle genç subayları bir darbe için teşvik ve tahrik ediyordu. Darbe kliği, lider olarak Muhsin Batur ve Faruk Gürler’i görüyordu.

Ancak Faruk Gürler ve Muhsin Batur bu planlara yanaşmayacak, darbeyi kendi fikriyatları doğrultusunda yapıp, üzerine bir de 12 Mart’ı izleyen günlerde “Milli Demokratik Devrim” yanlısı subayları tasfiye edeceklerdi. Dönemin karmaşık olaylarından birisi “Kanlı Pazar”dı.

16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Beyazıt meydanında ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için 76 gençlik örgütü toplanmış, gösteride olaylar çıkmıştı. Valilik, provokasyon uyarılarına rağmen gösteriye izin vermiş, “Komünizmle Mücadele Derneği” ise yapılacak gösteri için kendi yandaşlarını toplayacağını açıklamıştı.

Bütün bu kargaşa çıkacağı işaretlerine rağmen kamu otoritesi adeta “olaylar çıksın” der gibi gelişmeleri sadece seyretmişti. Sonunda Beyazıt meydanı taşlı sopalı gruplarla dolmuştu. Çıkan olaylarda Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürülmüştü.

“Kanlı Pazar”ın artçı etkileri ilerleyen aylarda devam edecekti. Bu gerilimin düşürülmesi düşüncesindeki CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ile eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, kamuoyu önünde kerhen de olsa “barışmışlar”, iki tarihi şahsiyet, 27 Mayıs darbesiyle siyasi hakları ellerinden alınan Demokrat Partililere siyasi af getirilmesi hususunda da anlaşmışlardı.

Vakanüvis 12 Mart muhtırasını yazdı

Ancak ordu içindeki müfrit 27 Mayısçılar bu girişime karşı çıkıyordu. Doğan Avcıoğlu’nun etkilediği bir grup darbe hazırlığına başlamıştı. Yakın bir tarihte darbe yapmak için 16 Mayıs’ta ilke kararı alındığı bilgisi 19 Mayıs 1969’da ABD yönetimine iletilmişti.

Gerçekten de 16 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarıyla uzun bir görüşme yapmıştı. Görüşmeden sızan bilgilere göre, askerler DP’liler af getirecek anayasa değişikliğine karşı çıkıyorlardı.

İsmet İnönü, Sunay’a bir mektup yazarak, hem Cumhurbaşkanlığı makamı olarak kendisinin hem de askerlerin DP’lilere af getirmeme konusunda uyarı ve ısrarlarının arttığından şikayet etmişti.

Başbakan Süleyman Demirel de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Asker muhtıra vermedi ama bazı sıkıntılar var. Seçimlere gidelim. Hem Meclis’in verdiği oylar boşa gitmez, hem de Senato’muz zedelenmez” demişti. Sonunda askerin dediği olmuş ve Anayasa değişikliği teklifi geri çekilmişti.

Vakanüvis 12 Mart muhtırasını yazdı

SEÇİM DE DARBE HEVESLİLERİNİ DURDURAMADI, OLAYLAR DA PATLADI

Bu gelişmelerin ardından seçimlere gidildi. 12 Ekim 1969 seçimlerinde Adalet Partisi, oyları gerilemesine rağmen 256 milletvekili ile TBMM’deki çoğunluğunu korumayı başarırken, CHP 143 milletvekili elde etti. 1967’de, CHP’deki “Ortanın Solu” hareketine tepki olarak partiden ayrılan Turhan Feyzioğlu’nun kurduğu Güven Partisi de 15 milletvekilliği kazandı.

Ancak ortalık durulmamıştı. Yeni hükümetin yaptığı neredeyse her icraat kitlesel eylemlerle protesto ediliyordu. Sol örgütlerin yanı sıra DİSK ve Türk-İş’in organize ettiği eylemler kamu düzenini bozuyor, hayatı felç ediyordu.

İki konfederasyonun düzenlediği 15-16 Haziran gösterilerinde olaylar çıktı, 2 işçi, 1 polis ve 1 esnaf hayatını kaybetti. Ankara, Adana, Bursa ve İzmir’de de olaylar yaşandı. 1970 yılı böyle geçerken gösterilere artık üniversite öğrencileri de katılmaya başlamıştı.

Vakanüvis 12 Mart muhtırasını yazdı

12 MART DARBECİLERİ, 9 MART DARBECİLERİNE DARBE YAPTI

Bu sırada artan olayları gerekçe gösteren bir grubun 9 Mart 1971’de darbe teşebbüsünde bulunduğu öğrenilmiş, TSK yönetimi ise cuntaya destek olanlara karşı harekete geçmişti. Dönemin kademe komutası, Cemal Madanoğlu cuntasına adeta, “Siz durun bakalım. Biz üç gün sonra zaten darbe yapacağız” demiş oldu. Orgeneral rütbesindekiler hariç 9 Mart 1971 “Milli Demokratik Devrimi”ne adı karışan tüm subaylar re’sen emekli edilmişti.

Dönemin 1. Ordu Komutanı Faik Türün, darbeye adı karışan Devrim gazetesi yazarlarını Ziverbey Köşkü’nde Millî İstihbarat Teşkilatı ekipleriyle sorguya çekmişti.

Bu sorgularda; Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un da 9 Mart darbesine önce destek verdikleri, ancak sonra istihbarat bilgileri Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’a ulaşınca desteklerini geri çektikleri ortaya çıkacaktı.

Vakanüvis 12 Mart muhtırasını yazdı

12 MART BİLDİRİSİ: KLASİK DARBECİ TERANELERİ

Sonunda darbe, 12 Mart 1971’de, TRT Radyoları’ndan saat 13.00’de okunan bildiriyle hayata geçmişti. Muhtırada şunlar yazıyordu: “Meclis ve hükûmet, süregelen tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür. Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükûmetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir. Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır. Bilgilerinize.”

CHP’Lİ MİLLETVEKİLİ “TARAFSIZ” SIFATIYLA BAŞBAKAN YAPILDI

Böylece 12 Mart 1971 darbesi gerçekleşmiş oldu. Cuntacılar bir teknokrat hükümeti kurulmasını istiyordu, “tarafsız” bir Başbakanla yeni idare işbaşına gelmeliydi. Meclis “bu sorunu” çözerse fiili darbe yapmayacaklardı.

Bunun üzerine “tarafsız” bir milletvekili arayışı başladı. Sonunda CHP Kocaeli milletvekili Nihat Erim ismi üzerinde mutabakata varıldı. Erim, 26 Mart’ta CHP'den istifa etti. Böylece artık “Bağımsız Başbakan” olan Nihat Erim “Partiler Üstü Reform Hükümeti”ni kurdu.

BAŞBAKAN YARDIMCISI DÜNYA BANKASI’NDAN, DIŞİŞLERİ BAKANI NATO’DAN GELDİ

Dönemin NATO Genel Sekreter Birinci Yardımcısı Osman Olcay Dışişleri Bakanlığı’na, Dünya Bankası uzmanlarından Atilla Karaosmanoğlu da Başbakan Yardımcılığı’na getirildi. Hükümetin 27 üyesinden 15’i parlamento dışındandı. Başbakan Nihat Erim, “Gerekirse demokrasilerin üzerine şal örtülmeli” diyerek başladığı görevde sert bir yönetim sergiledi, aşı sol örgütlerin üzerine gitti.

Erim, 1973 seçimleriyle görevi CHP’nin yeni Genel Başkanı Bülent Ecevit’e devrettikten sonra “Tabiî Senatör” olarak 1977 yılına kadar Senato’da görev yaptı. Sol örgütlerin hedefi haline gelen Erim, 15 Temmuz 1979 günü evinde bombalı bir saldırıdan sağ kurtulduysa da bir sene sonra, 19 Temmuz 1980 tarihinde İstanbul Dragos’taki Deniz Kulübü’nün önünde Dev-Sol militanları tarafından düzenlenen suikast sonucu hayatını kaybetti.

Vakanüvis 12 Mart muhtırasını yazdı