Dünya gündeminde öne çıkan haberler
Dünyanın dört bir yanından siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmeler hız kesmeden devam ediyor. Uluslararası medya, ülkelerin iç dinamiklerinden küresel krizlere kadar birçok önemli konuyu gündeme taşıyor. Günün en çok konuşulan haberlerini okuyucularımız için özetledik.
Farklı ülkelerde yaşanan siyasi gelişmeler, ekonomik dalgalanmalar ve toplumsal değişimler, küresel çapta yankı buluyor.
Kuzey Amerika’dan Avrupa’ya, Asya’dan Orta Doğu’ya kadar birçok bölgede öne çıkan haberler günün panoramasını oluşturuyor.
Bugün uluslararası basının öne çıkardığı kritik başlıkları sizler için bir araya getirdik.
ABD'DE GÜNDEM EPSTEIN DAVASI
Çocuk istismarı ve elit çevrelere uzanan cinsel suç ağı iddialarıyla gündeme gelen Jeffrey Epstein davası, ABD siyasetini sarsmaya devam ediyor.
Jeffrey Epstein, milyarder finansör ve aynı zamanda uluslararası bir çocuk istismarı ağı kurmakla suçlanan bir isimdi. ABD’de ve Avrupa’da elit siyasetçiler, iş insanları ve akademik çevrelerle yakın ilişkileri olan Epstein, 2019’da cinsel istismar ve insan kaçakçılığı suçlarından yargılanmadan önce federal hapishanede ölü bulundu.
Epstein’in iddiaya göre bazı küresel elitlere, aralarında eski ve mevcut devlet başkanlarının da olduğu, küçük yaştaki kız çocuklarını fuhuş ağıyla sağladığı ve bu ilişkilerin video kayıtlarıyla belgelendiği öne sürülüyor. “Müşteri listesi” olarak anılan bu belgelerin şimdiye kadar açıklanmaması, hem halk hem de bazı siyasetçiler arasında büyük tepkiye yol açtı.
ABD Temsilciler Meclisi’nde geçen hafta Demokratların başlattığı girişimle, Epstein’e dair tüm belgelerin kamuoyuna açıklanması için oylama yapılması talep edildi.
YAZ TATİLİNE ERKEN GİRDİLER
Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi çoğunluğu, Demokratların ısrarlı girişimlerini savuşturmak amacıyla yaz tatiline bir gün erken girme kararı aldı. Meclisin normal şartlarda perşembe günü tatile girmesi beklenirken, son oylamalar çarşamba gününe çekildi.
Demokratlar, bu kararın arkasında Donald Trump’ın Epstein davasındaki rolü ve bu dosyaların kamuoyuna açılmasının yaratacağı etkiler olduğunu savunuyor. Temsilciler Meclisi Demokrat Grup Başkan Yardımcısı Ted Lieu, “Cumhuriyetçiler bu hafta Epstein dosyalarıyla ilgili oylama yapmaktan korktukları için Kongre’yi erken kapatıyor.” dedi.
Trump, geçen hafta Adalet Bakanı Pam Bondi’ye bazı büyük jüri ifadelerinin serbest bırakılması talimatını vermişti. Ancak bu belgelerin davanın küçük bir bölümünü oluşturacağı belirtiliyor.
Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson ise belgelerin açıklanmasına temkinli yaklaşılması gerektiğini savundu:
“Kurbanların tekrar travmatize edilmesini istemiyoruz. Şeffaflık önemli ama aceleci davranmak faydadan çok zarar getirir.”
Johnson ayrıca Demokratları, Adalet Bakanlığı zaten harekete geçmişken, meseleyi politik çıkara dönüştürmekle suçladı.
Adalet Bakanlığı’nın bu ay başında Epstein’in 2019’daki ölümüyle ilgili “intihar” kararını tekrar teyit etmesi ve “müşteri listesi yok” açıklaması Trump yanlılarını da öfkelendirdi. Özellikle “derin devlet” komplosuna inanan kesimler, Trump’ın bu bağlantıları açığa çıkarma vaadini yerine getirmediği görüşünde. Hatta bazı Trump yanlısı isimler, Adalet Bakanı Bondi’nin dosyaların hâlâ incelendiğini söylemesi üzerine Beyaz Saray’a tepki göstermeye başladı.
AB VE ABD TİCARET SAVAŞI KIZIŞIYOR: ALMAN OTOMOTİV SEKTÖRÜ ALARMDA
ABD’nin Almanya merkezli otomobil üreticilerine uyguladığı milyarlarca euroluk yeni gümrük vergileri, Avrupa ile Washington arasında yeni bir ticaret savaşını tetikliyor.
Alman otomotiv sektörü, karşı yaptırımların geri tepeceği uyarısında bulunurken, Berlin ile Brüksel arasında da tansiyon yükseliyor.
Nisan ayında ABD Başkanı Donald Trump’ın yeniden göreve gelmesinin ardından Washington, “ekonomik milliyetçilik” politikası çerçevesinde Alman otomobillerine yüzde 25’e kadar varan ek gümrük tarifeleri uygulamaya başladı. Gerekçe, “Amerikan sanayisinin yeniden canlandırılmak.”
Trump yönetimi, özellikle Alman markalarının (BMW, Mercedes, Volkswagen gibi) ABD pazarındaki yüksek payını ve Avrupa’nın ithalat fazlasını “haksız rekabet” olarak değerlendiriyor. Bu çerçevede getirilen gümrük vergileri, yalnızca Alman üreticileri değil, tüm Avrupa otomotiv tedarik zincirini tehdit ediyor.
Almanya Otomotiv Sanayicileri Birliği (VDA) Başkanı Hildegard Müller, Spiegel’e verdiği demeçte durumu açık şekilde özetledi:
“ABD’nin getirdiği ek vergiler sektöre milyarlarca euro ek yük getirdi. Bu kriz her geçen ay derinleşiyor.”
Müller’e göre, Brüksel’in ABD menşeli otomobil ve yedek parçalara karşılık olarak gündeme aldığı “karşı gümrük tarifeleri” önerisi, Alman şirketlerini bir kez daha vurabilir. Çünkü ABD'den Avrupa’ya yapılan otomobil ihracatının yaklaşık yüzde 65’i bizzat Alman firmalarının ABD’deki fabrikalarından geliyor. Yani karşı tarife, aslında yine Alman üreticiyi vuracak.
“Eğer AB, otomotive misilleme tarifeleri uygularsa, sadece yüzde birlik bir ek vergi bile Alman üreticilere yılda yaklaşık 100 milyon euro ek maliyet demektir.” diyen Müller, stratejik akılcılık çağrısında bulundu.
TRUMP'IN STRATEJİSİ AVRUPA'YI KÖŞEYE SIKIŞTIRIYOR
Hildegard Müller ayrıca Trump’ın bu politikalarının sadece ticaret savaşı değil, bir “yeni sanayi stratejisi” olduğunu vurguladı:
“Trump ülkesini yeniden sanayileştirmek istiyor. Bu sadece gümrük savaşı değil; yapısal dönüşüm. Avrupa’nın da kendi rekabet gücünü artırması gerekiyor.”
Müller’in bu uyarısı, Brüksel’deki karar vericilere açık bir mesaj: Sadece tepki vermek yetmez, Avrupa'nın sanayi ve yatırım ortamını güçlendirecek adımlar atılmazsa, küresel rekabet gücü ciddi biçimde zayıflayabilir.
Kulislerde, Fransa’nın daha agresif bir tutum takındığı ve Washington’a karşı net misilleme önlemlerinden yana olduğu konuşuluyor. Ancak Almanya ise karşı yaptırımların hem ekonomik hem siyasi bedelinin ağır olacağı görüşünde.
Özellikle AB Komisyonu'nun önümüzdeki günlerde açıklayacağı “ortak yanıt paketi” Berlin-Brüksel hattında gerilimi daha da artırabilir.
Konuyu ele alan Alman Spiegel, "Trump’ın ek vergileri geri çekmeye niyeti yok gibi görünüyor. Avrupa'nın da sadece bekle-gör politikasıyla hareket etmesi, yerli sanayileri daha da savunmasız hale getirebilir. Alman otomotiv sektörü ise tarihinin en kritik dış ticaret krizlerinden biriyle karşı karşıya." yorumunda bulundu.
İNGİLTERE'DE GÜNDEM YASA DIŞI GÖÇMENLER
İngiltere’de yasa dışı çalışmayla mücadele kapsamında önemli bir adım atıldı.
Hükümet, sığınmacıların kaldığı otellerin konum bilgilerini, yemek teslimat şirketleri Just Eat, Deliveroo ve Uber Eats ile paylaşmaya başladı. Bu sayede, bu adreslerden yasa dışı çalışanların tespiti kolaylaşacak ve firmalar, yetkisiz kişilerin hesaplarını hızla engelleyebilecek.
Ülkede, sığınmacılar genellikle başvuruları işleme alınırken çalışma hakkına sahip değil. Ancak son dönemde bazı sığınmacıların, başvuruları devam ederken bile bu firmalarda yasa dışı olarak teslimat yapmaya başladığı tespit edildi. Muhalefet partilerinden yapılan ziyaretlerde, sığınmacı otelleri önünde çok sayıda teslimat bisikletinin park ettiği görüldü. Bu durum, yasa dışı çalışmanın yaygınlığına dikkat çekti.
İçişleri Bakanı Yvette Cooper, yasa dışı çalışmanın hem dürüst işletmelere zarar verdiğini hem de göçmen kaçakçılığını beslediğini belirtti. Yeni veri paylaşımı ile teslimat firmalarının, hesap paylaşımlarını engellemek ve kötüye kullanımı önlemek için daha etkin hareket edebileceğini söyledi. Ayrıca, yüz tanıma ve sahtekârlık tespiti gibi teknolojik önlemler de devreye sokulacak.
Son 12 ayda yapılan denetimlerde 10 binden fazla yasa dışı çalışma vakası tespit edilerek 7 bin 130 kişi gözaltına alındı. Ayrıca, yasa dışı çalışma yapan firmalara para cezaları uygulanıyor. Bu önlemlerle birlikte yasa dışı çalışma ile mücadelede önemli bir aşama kaydedilmesi hedefleniyor.
Hükümet, insan kaçakçılığı yapan suç örgütlerine yönelik yaptırımları da artırıyor. Kaçakçıların mal varlıkları dondurulacak ve ülkeye girişleri yasaklanacak. Böylece, yasa dışı göç ve çalışma kaynaklı sorunların önüne geçilmesi amaçlanıyor.
İngiltere’de, şu anda 32 binden fazla sığınmacı otellerde, 66 binden fazlası ise ev ve apartmanlarda devlet desteğiyle kalıyor. Bu yerler, zaman zaman protestolara sahne oluyor. Hükümetin yeni hamlesiyle, hem kamu düzeninin korunması hem de yasa dışı çalışma kaynaklı suiistimallerin önlenmesi hedefleniyor.
FRANSA'NIN GÜNDEMİ 'MACRONİZM'İN BİTİŞİ
Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ikinci görev süresi yaklaşırken iktidar cephesinde ciddi bir kırılma yaşanıyor. İçişleri Bakanı Bruno Retailleau’nun, "Macronizm Emmanuel Macron'la birlikte sona erecek." şeklindeki açıklamaları, Elysee Sarayı çevresinde sert tepkilere yol açtı.
Retailleau'nun, Valeurs Actuelles dergisine verdiği röportajda dile getirdiği bu sözler, hükümetin üst düzey isimleri tarafından "provokasyon" ve "kabul edilemez" olarak nitelenirken, koalisyon ortakları arasında da yeni bir güven bunalımına neden oldu.
"BİR GÜN BAKAN, ERTESİ GÜN MUHALİF OLUNMAZ"
Eğitim Bakanı Élisabeth Borne, Retailleau’ya “ortak zemini bölme” uyarısı yaparken, eski bakan Anne Genetet ise “Bir gün bakan, ertesi gün muhalif olunamaz.” diyerek çıkıştı.
Hükümet içinde ve merkez sağ partilerde, Macron sonrası döneme hazırlık tartışmaları hız kazanırken, bazı isimlerin 2027 cumhurbaşkanlığı seçimleri için pozisyon aldığı gözlemleniyor.
Öte yandan, Aurore Bergé ve Agnès Pannier-Runacher gibi bakanlar, Macron’a destek vererek Macronizmin sona ermeyeceğini savundu. Elysee’ye yakın kaynaklar ise Retailleau’yu “çift oyun oynamakla” suçlarken, Macron’un yaşça daha genç olduğuna dikkat çekerek “Macronizm, Retaillaisme’den uzun ömürlü olacak” mesajı verdi.
Retailleau cephesinden yapılan açıklamalarda ise Cumhurbaşkanı’nın çevresinin sessizce Macron’un mirasından uzaklaştığı ima edilerek, esas ikiyüzlülüğün koalisyon içindeki diğer kanatta olduğu öne sürüldü.
Konuyu ele alan BF MTV kanalı, "Fransa siyasetinde 2027’ye giden süreçte Macron sonrası dönemin güç mücadelesi şimdiden başlamış görünüyor." yorumunda bulundu.
İTALYA'DA TARİHİ YARGI KRİZİ: MUHALEFET REFERANDUMA HAZIRLANIYOR
İtalya’da yargı sistemi kökten değişiyor.
İtalyan Senatosu, yargıçlar ile savcıların kariyer yollarını ayıran anayasa değişikliğini ilk onaydan geçirdi.
Bu reformla yargıçlar (mahkeme hakimleri) ile savcıların (davaları yürüten kamu avukatları) kariyer yolları birbirinden tamamen ayrılacak. Bugün ise her iki grup, aynı Meslek Yüksek Kurulu (Consiglio Superiore della Magistratura – CSM) tarafından yönetiliyor.
Reform yasası, Temsilciler Meclisi'nde ikinci kez görüşüldükten sonra doğrudan yürürlüğe girecek ya da referanduma götürülecek. Bu süreç, sadece hukuki değil, aynı zamanda siyasi olarak da ülke gündeminin en sert tartışmalarına sahne oluyor.
Reform, eski Başbakan Silvio Berlusconi’nin yıllardır savunduğu "yargı bağımsızlığı" vizyonunun hayata geçişi olarak sunuluyor. Forza Italia’dan Senatör Zanettin, reformu "Berlusconi'nin gökyüzünden gülümseyerek izlediği bir hayalin gerçeğe dönüşü" olarak tanımlarken, muhalefet tam tersine bunun "siyasi bir yargı darbesi" olduğunu savunuyor.
Parti liderlerinden Dario Franceschini (PD), referandum tehdidinde bulunarak “2026’da halk sandıkta bu otoriter eğilimlere dur diyecek” dedi. Franceschini ayrıca Başbakan Meloni’yi, geçmişte Salvini’nin yaptığı gibi “gizli biçimde tam yetki istemekle” suçladı.
İTALYA'NIN SİYASİ GÜÇ DENGESİ YENİDEN BELİRLENECEK
Senato’daki oylama sırasında mecliste tansiyon zaman zaman yükseldi. Muhalefet, reformun ardında yargıyı siyasallaştırma niyeti olduğunu öne sürerken, hükümet tarafı değişikliğin "adalet sisteminin etkinliğini artıracağını" savundu.
Bazı sağcı senatörler, reformu desteklemek için Giovanni Falcone’nin (1992’de mafya tarafından öldürülen savcı) eski demeçlerini referans gösterdi. Ancak 5 Yıldız Hareketi’nden eski savcı Roberto Scarpinato buna şu sözlerle sert tepki gösterdi:
“Falcone’yi kullanıyorsunuz ama onun karşı olduğu çevrelerle işbirliği yapıyorsunuz.”
Oylamanın ardından sağ partiler alkışlarla sonucu kutlarken, sol muhalefet üyeleri anayasadan alıntılar içeren “Vergogna” (Utanç) sloganı attı.
Önümüzdeki aylarda yasa Temsilciler Meclisi'nde yeniden görüşülecek.
Ardından referanduma gidilmesi bekleniyor. Sandıktan çıkacak sonuç, sadece adalet sisteminin değil, İtalya’da siyasi güç dengesinin de seyrini belirleyecek.
İSPANYA'DA SİYASETTE KRİZ HAVASI HAKİM
İspanya, uzun zamandır karmaşık ve kırılgan bir siyasi dönemin içinden geçiyor. Başbakan Pedro Sánchez’in liderliğindeki sol merkezli koalisyon, birden fazla parti ve ideolojik farklılıklardan oluşuyor. Bu durum, hükümetin istikrarını zorluyor ve önemli yasaların geçmesini güçleştiriyor.
Son yıllarda, ülkenin siyasi sahnesinde sağcı partiler (PP ve Vox) ile bölgesel ve bağımsızlık yanlısı partiler (Junts, ERC, PNV gibi) arasında sert çekişmeler yaşanıyor. Ayrıca, Sánchez’in koalisyon ortağı Podemos ile ilişkileri de iniş çıkışlarla dolu. Bu da hükümetin karar alma kapasitesini sınırlandırıyor.
2025 yılı itibarıyla ekonomik sorunlar, enerji krizi ve sosyal reformlar gibi kritik konular gündemdeyken, parlamentoda çoğunluğu sağlamak zorlaşıyor. Özellikle sağ ve bağımsızlık yanlısı partilerin farklı talepleri, koalisyon hükümetinin reform yapmasını engelliyor.
SANCHEZ HÜKÜMETİNİN ZAYIFLADIĞI GÖZLER ÖNÜNE SERİLDİ
İspanya Kongresi’nde dün gerçekleşen son oturumda, hükümetin elektrik sistemini güçlendirmek için hazırladığı acil önlemler içeren yasa tasarısı büyük bir sürprizle reddedildi.
Tasarı, hükümetin aldığı kararları onaylatmak için sunulmuştu ancak sağcı PP, aşırı sağ Vox, bağımsızlıkçı Junts ve hatta solcu Podemos’un birlikte oy kullanmasıyla 183’e karşı oyla çöktü.
Bu sonuç, hükümetin parlamentoda ne kadar zayıfladığını ve farklı siyasi cepheler arasındaki karmaşık ilişkileri gösterdi. Özellikle Junts’un bu tutumu, hükümet ile bağımsızlık yanlısı hareketler arasındaki gerginliğin derinleştiğini ortaya koydu. Junts’un karşı çıkışının temel nedeni, hükümetin Katalonya’ya tanınması beklenen af yasasıyla ilgili vaatlerde ilerleme sağlanamaması.
Hükümetin Enerji Bakanı Sara Aagesen, yasanın toplumun geniş kesimlerinde destek gördüğünü ve özellikle çevreci gruplar ile şirketler tarafından benimsendiğini belirtti. Ancak siyasi çekişmeler nedeniyle yasa geçemedi.
Oturumda diğer maddeler büyük çoğunlukla kabul edildi ancak elektrik reformunun reddi, hükümetin en önemli gündem maddesinin engellendiğini gösterdi.
Hükümetin diğer önemli reformları ise ya geri çekildi ya da daha sonra görüşülmek üzere ertelendi. Böylece Pedro Sánchez, siyasi desteğinin zayıflığını net biçimde tescillemiş oldu.
RUSYA'DA GÜNDEM UKRAYNA İLE MÜZAKERELER
Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aktif barış diplomasisi sonrası bir kez daha Rusya ile Ukrayna arasındaki barış görüşmelerine ev sahipliği yapacak.
Üçüncü tur müzakereler bugün İstanbul’da başlayacak.
Akşam saatlerinde bir Rus televizyon kanalına açıklamalarsa bulunan Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, Rusya ile Ukrayna arasındaki barış görüşmelerinin planlandığını ancak sürecin oldukça karmaşık olduğunu söyledi.
Peskov, görüşmelerde tarafların barış şartlarını içeren memorandum taslaklarının ele alınacağını belirtti.
Peskov, "Henüz görüşmelerin kesin tarihi net değil. Görüşmelere hazır olduğumuzda tarih açıklanacak" dedi. Ayrıca, Ukrayna ve Rusya liderlerinin doğrudan görüşmeleri için önce bu memorandumlar üzerinde kapsamlı çalışmalar yapılması gerektiğini ifade etti.
"MUCİZE BEKLEMEK GERÇEKÇİ DEĞİL"
Savaşın sona erdirilmesi, esir değişimi ve ölenlerin cesetlerinin iadesi gibi konuların bile önemli başarı sayıldığına dikkat çeken Peskov, “Mucizevi atılımlar beklemek için hiçbir sebep yok. Şu koşullarda bu pek mümkün değil.” diye konuştu.
Kremlin sözcüsü, Rusya’nın çıkarlarını koruyarak hedeflerine ulaşmak için müzakere sürecini sürdüreceğini vurguladı.
Peskov ayrıca, barış sürecinin ne zaman sonuçlanacağına dair net bir öngörüde bulunmanın ise şu anda mümkün olmadığını söyledi.
HİNDİSTAN 5 YIL ARADAN SONRA TEKRAR ÇİNLİLERE TURİST VİZESİ VERECEK
Hindistan, koronavirüs salgını nedeniyle 2020 yılında durdurduğu Çin vatandaşlarına turist vizesi verme uygulamasını 5 yıl aradan sonra yeniden başlattı.
Hindistan’ın Çin’deki diplomatik temsilciliğinin yaptığı resmi açıklamada, Çin vatandaşlarının 24 Temmuz’dan itibaren Hindistan’a turistik amaçlı seyahatleri için vize başvurusunda bulunabileceklerini duyurdu.
Çinli başvuru sahiplerinin öncelikle Hindistan’ın online vize başvuru formunu doldurup çıktı almaları, ardından randevu alarak ilgili vize başvuru merkezlerine şahsen başvurmaları gerekiyor.
Hindistan, salgının başlamasıyla 2020 yılında Çin’den turistik vize başvurularını askıya almış, ardından da ticari ve eğitim amaçlı vizelerde kısıtlamalar uygulamaya başlamıştı. Ancak 2025 yılı başından itibaren iki ülke arasındaki normalleşme sinyalleri artmaya başladı. Bu yılın Mart ayında iki ülke arasında doğrudan uçuşlar yeniden başlatıldı, Nisan ayında ise Hindistan’dan Tibet’e hacıların ziyaretine izin verilmesi konusunda anlaşmaya varıldı.
Hindistan’ın Çin vatandaşlarına yönelik turistik vize yasağını kaldırması, son yıllardaki gerilimlerin ardından iki ülke ilişkilerinde olumlu bir döneme işaret ediyor. Özellikle sınırda yaşanan çatışmalar sonrası ilişkilerin yumuşaması ve diplomatik temasların artması, bu adımın atılmasında etkili oldu.
Hindistan Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, iki ülke arasındaki ticaret ve kültürel alışverişin artırılması için sınır gerilimlerinin azaltılması, asker çekilmesi ve ticaret kısıtlamalarının hafifletilmesi gerektiğinin altını çiziyor.