Bizi susturan hemşire: Dilek Tunca
Özel İçerik

Hastane, sağlık ocağı ya da klinik sağlık merkezi… Ülkenin dört bir yanında, hastane koridorlarında onun fotoğrafı asılı; duvarda sana susmanı söyleyen bir kadın portresi; Tanıdınız değil mi? İşte hemşire Dilek Tunca’nın 'sus pozu' hikâyesi…

ASLINDA O BİR HEMŞİRE DEĞİL

1976 yılında verdiği pozdan tanıyoruz Hemşire Dilek’i. Aslına bakarsanız kendisi bir hemşire bile değildi.  O yıllarda mankenlik ve fotomodellik yapıyordu. Bayan Sus’un ayrı bir yeri daha vardı, çünkü Atatürk’ten sonra duvardan inmeyen tek fotoğraf onunkiydi. 500 TL'ye anlaştığı firmaya verdiği bu sus pozu Türkiye'nin dört bir yanındaki sağlık merkezlerinin duvarlarını süsledi; hastanelerin vazgeçilmez bir simgesi oldu.

Bizi susturan hemşire: Dilek Tunca

KENDİ AĞZINDAN DİLEK TUNCA…

Şimdi, hastane duvarlarında görmeye alıştığımız sus işareti yapan hemşirenin yıllar sonraki haliyle, bir fotoğrafla hayatının nasıl değiştiğinin hikayesini dinliyoruz. 1976'da çekilen fotoğraftan yıllar sonra meşhur pozun sahibi gerçek hikayesini anlatıyor.

Bizi susturan hemşire: Dilek Tunca

O FOTOĞRAFI BİR REKLAM AJANSI ÇEKTİ

''Hiç unutmuyorum, 1976 senesinin yazıydı. Turizm işimle ilgili Almanya’dan döndüğüm gün annem söyledi “Seni ajanstan aradılar” diye. İstanbul Reklam Ajansı’ydı, Cağaloğlu’nda. Şimdi kapandı tabii. Hatta döndüğümün ertesi günü çekildi o fotoğraf.  Şişli’de yaşıyordum.  Babam Subay Emeklisi, annem ise terziydi.''

REKLAM AJANSINDA MANKENDİ

‘’O dönem turizmciydim, aynı zamanda mankenlik yapıyordum. Şimdiki kadar çok manken yoktu. Biz 10-12 kişi kadardık. Simla Kantarcıoğlu, Başak Gürsoy, Fatoş Altınkum’lar filan. Ertesi gün hemen gittim ajansa. Yurtoğlu ilaç firması, hastanelere bir ‘Sus Pankartı’ yaptırmak istiyormuş. Firma beni seçmiş. O zamanlar ‘kast ajansı’ diye bir şey de yoktu. Reklam ajansları birbirine haber verirdi. Bağlı olduğumuz bir ajans da yoktu. Hepimiz birbirimizi tanırdık. Ekspozisyonlara 1-2 kişi çıkardık. Rozet Konfeksiyon için hep beraber çektirdiğimiz fotoğraflarımız da vardır.’’

Bizi susturan hemşire: Dilek Tunca

‘’BENİ ZATEN KAN TUTAR’’

'‘Bayan Sus’tan önce de deterjan reklamları vardı. 4 sene oynadım. ‘Bayan Omo’ydum o zamanda. Hayat, Ses Mecmuası’nda çıkardı fotoğrafları. Reklam filmi de çekildi. Hem de ilk renkli reklam filmiydi. Çamaşırları asıyorum. ‘Benim için önemli olan beyazlık’ diyorum. Hemşire olmayı hiç istemedim, turizmci olmak istemiştim, oldum da. Hem zaten beni kan tutar ki. Ama herkes beni hemşire sanıyor...''

Bizi susturan hemşire: Dilek Tunca

‘’SUS İŞARETİ YAPIN’’

‘'Bayan Sus’ için ajansta bir sürü poz çektiler, sonra arasından da bildiğimiz pozu seçtiler. Set normaldi. 2-3 kişiydik. “Bir tek hastanelere koyacağız, sus işareti yapın” dediler. Reklam ajansının müdürü, bir de kameramanlar vardı. Elbiseyi de Haseki Hastanesi’nin başhemşiresinden ödünç almışlardı.''

‘’HERKES TANIYOR BENİ’’

''Ben hastanelere gittiğimde doktorlar ve hemşireler önce bir bakıyorlar bana, onlara her seferinde tanıdık geliyorum. Yakın davranıyorlar. İlk kez karşılaşmışız aslında ama yıllarca fotoğrafıma bakmışlar, aşinalar bana. Bu duruma çok gülüyorum. Bir gün göz doktoruna gittim. Kızcağız bana bakıp “Yüzünüz hiç yabancı gelmiyor” dedi gülerek, halbu ki tam arkasında benim hemşire pozum asılı. Ben hiç çaktırmayıp gülüyorum, “Olabilir tabii” diyorum. Söylemiyorum da. Çünkü gözüme makyaj fırçası batmıştı, canım yanıyor. Çıktım oradan, sonradan kendi bulsun diye.''

Bizi susturan hemşire: Dilek Tunca

‘’ORADAKİ BENİM İŞTE’’

''Genelde söylemem, o kadının ben olduğumu. Bir keresinde anjiyo oluyordum, hastaneye birlikte gittiğim arkadaşım söylemiş doktorlara, bana gelip “Aşkolsun niye söylemiyorsunuz o olduğunuzu?” dediler. “Siz bir an evvel bitirin işinizi, oradaki benim işte!” dedim. Hatta sonra beni özel odaya aldılar, çok hoşuma gitti. Doktorlarla çaktırmadan da olsa samimi bir ilişkim var.''

Bizi susturan hemşire: Dilek Tunca

‘’AŞIĞIM O HANIMEFENDİYE’’

''Almanya’da bir dişçi polikliniğine gittim, poliklinikte de bir Türk varmış. Odaya girdim, duvarda benim fotoğrafım asılı. “Nereden buldunuz bu fotoğrafı?” dedim, doktor “Aaa, ben onu çok seviyorum, bayılıyorum, âşığım o hanıma” dedi. Ben kaldım. Hiçbir şey söyleyemiyorum. Bir baktı “Yoksa siz misiniz?” dedi. “Yok, o benim kardeşim” dedim. “Hadi canım, kandırmayın. Sizsiniz işte” dedi, güldük.''