MEHMET AKİF ERSOY’A DAİR…
Kamuoyuna mal olmuş isimlerin etrafında kopan fırtınalar, çoğu zaman gerçeğin sesini bastırıyor.
Sosyal medyanın hızına, kulaktan kulağa yayılan iddiaların köpüğüne bir de “gizli tanık” ifadeleri eklendiğinde; varın gerçekle doğruyu ayırt edin.
Son günlerde Mehmet Akif Ersoy hakkında yazılan çizilenler de tam olarak böyle bir muğlaklığın orta yerinde duruyor.
Ben Akif’le ne çok yakın oldum ne de çok uzak.
Bir kez röportaj yaptık, birkaç sahnede denk geldik, bazı toplantı ve davetlerde ayaküstü selamlaştık.
Bir insanı bu kadar tanımak yetmez elbette.
Ancak yine de bu kadarına dayanarak okuduklarım karşısında içimde bir sızı hissettim.
Yazılanlar doğruysa üzülmemek mümkün değil.
Ama yanlışsa, bir kumpasın gölgesiyse…
O zaman mesele sadece hukuki değil derin bir ahlaki yara haline geliyor.
“Kumpas” ihtimali, bir kişinin değil hepimizin vicdanını ilgilendirir.
Çünkü iftira ihtimali, kul hakkının en ağır biçimlerinden biri.
Bu yüzden böylesi durumlarda en büyük sorumluluk, temkinli olmak.
Beklemek, görmek, incelemek, sorgulamak…
Bir insan gerçekten suçluysa gerçeğin er ya da geç ortaya çıkacağına inanmak gerekir.
Adalete güvenmek gerek.
Ama suçlu değilse o zaman adına yazılan her haksız cümlenin vebali ağırdır.
Ve kul hakkı işte tam burada başlar.
Haklıyı savunmak kadar, haksıza haksız isnatlarda bulunmamak da bir erdem.
Bu yüzden bugün en çok ihtiyacımız olan şey adalete, yargıya güvenmek.
Ne diyelim bekleyelim neler olacağını hep birlikte görelim.
HAFTAYI BİTİRİRKEN TEMENNİLERİM
Enver Aysever, YouTube yayını nedeniyle “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla tutuklandı.
Seversiniz sevmezsiniz…
Bu işin başka boyutu.
Ben bugün Enver Aysever üzerinden farklı bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Özellikle muhalif gazetecilerin sık sık gözaltına alınması ve tutuklanması, kamuoyunda “basın özgürlüğü baskılanıyor” algısını güçlendiriyor.
Bu durum, aslında mesleğini etik çerçevede yapan iktidara yakın gazetecileri de zan altında bırakıyor.
Çünkü herkesin aynı yapının parçasıymış gibi görülmesine yol açıyor.
Sonuç olarak, medya alanındaki kutuplaşma derinleşirken, iyi niyetle çalışan gazetecilerin itibarı da haksız yere zarar görebiliyor.
Benden söylemesi…
FUTBOLA YAKIŞAN BİR DERBİ OLSUN
Malumunuz pazar günü, Trabzonspor ile Beşiktaş karşı karşıya gelecek.
Baştan söyleyeyim bir Trabzonsporlu olarak kimse benden bu maça tarafsız gözle bakmamı beklemesin.
Elbette gönlüm Trabzonspor’dan yana…
Trabzonspor kendi sahasında her zaman başka oynar.
Bakalım ortaya nasıl mücadele koyacak.
Tabii sonuç ne olursa olsun her zaman dediğim gibi kazanan Türk futbolu olsun.
Temennim derbiye yakışır bir maç izleyebilmek.
Hazır maç, futbol demişken…
Bahis mevzusuna da parantez açmamak olmaz.
Son günlerde Türkiye genelinde yasa dışı bahis ve siber suçlara yönelik geniş çaplı operasyonlar yapılıyor.
Ve bağlamda da üst düzey futbolcular, soruşturma kapsamında tutuklandı.
Futbol camiası özelinde de Süper Lig’deki bazı oyuncular, kulüp yetkilileri ve hakemlere yönelik bahisle ilgili soruşturmalar gündeme geliyor.
Bu tablo oldukça vahim bir duruma işaret ediyor.
Bunların ışığında, futbolun heyecanını ve rekabetini yaşarken oyunun temizliğini korumak gerektiğini de unutmayalım.
MARATON BAŞLADI
Yine bir yılın sonuna geldik ve alışıldık tempoda asgari ücret maratonu başlıyor.
Beklentiler, endişeler, ekonomik göstergeler…
Hepsi aynı masada buluşacak ve ortaya çıkacak rakam milyonların yaşamını doğrudan etkileyecek.
İnşallah emekçi kardeşlerimizin yüzünü güldüren bir rakamda uzlaşı sağlanır.
Gündemi bol, reytingi yüksek, etkileşimi çok bir haftayı böylece noktaladık.
Haftaya görüşmek üzere…