Yiğit Bulut Ertuğrul Özkök'e çattı: Homo ekonomikus kimdir?

Oyakbank'ın satışını sert şekilde eleştiren Yiğit Bulut, Ertuğrul Özkök'ün 'Homo ekonomikus geri döndü' yazısına cevap verdi.

Yiğit Bulut Ertuğrul Özkök'e çattı: Homo ekonomikus kimdir?

Yiğit Bulut/Referans

Homo ekonomikus kim

Televizyon programımın bitmesinden 5 dakika sonra bir bayan aradı. Güney Doğu'da şehit olmuş bir subayımızın yakınıydı. Oyak Bank'ın satılması ile ilgili "sitem ettikten sonra" hâlâ aklımdan çıkmayan şu cümleleri söyledi: "Bu ülkede madem her şeyin bir fiyatı var, aslanım ne uğruna öldü? Madem tüccar mantığı her şeyimizin önüne geçti, madem inandığımız bir şey kalmadı, bize neden bugüne kadar kimse söylemedi?"

Bu soruların cevabını aylar önce "milliyetçi parti başkanı" edasında kırmızı beyaz tişörtlü toplantılar düzenleyip, "stratejik kuruluşlar yabancılara satılamaz" mesajı veren ve hemen sonrasında "para her şeyden önde gelir" mantığıyla askeri personelin en mahrem bilgilerinin olduğu bankayı yabancılara satan Ulusoy'a daha doğrusu Ertuğrul Özkök'ün de mükemmel bir tanımlama ile belirttiği gibi "kimyası bozulan homos ekonomikus'a" cevaplanmak üzere buradan gönderiyorum. Cevap gönderirse, ben de "içi yananlara" iletirim.

Kırmızı tişört ruhu

Konunun diğer detaylarına gelince. Hiçbir yorum katmadan Hürriyet ve Milliyet'ten bazı alıntılar yapmak istiyorum:

* Hürriyet: "Oyak Grubu'nun bankasını Hollandalı ING'ye satma kararı, Oyak'ın Erdemir'i almadan önce Antalya'da düzenlediği toplantıyı hatırlattı. Oyak Grubu, 7 Eylül 2005'te Antalya'da 1700 çalışanı ve iş ortağı ile bir toplantı yapmıştı. Toplantıda Oyak Yönetim Kurulu Başkanı emekli korgeneral Yıldırım Türker, Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy ve salondaki herkes kırmızı beyaz tişört giymişti. Bu tişört daha sonraki günlerde "milli sermaye hareketi sembolü" olarak anılırken, Ulusoy ise, bazı kesimlerce yabancı sermaye düşmanlığı olarak algılanan şu konuşmayı yapmıştı: "Türk Telekom, Tüpraş ve Erdemir bence özelleştirilmemeliydi. Bunların Türkiye için stratejik önemi vardı. Madem özelleşiyor, öyleyse bizim gibi yerli kuruluşların elinde kalmalı."

* Ertuğrul Özkök: "Kim bilir kaçıncı defa yazıyorum: Zaman en etkili düzeltmendir. 16 Eylül 2005 günü yayımlanan yazıma ne başlık atmışım: "Homo ekonomikus'un kimyası." O günlerde Türk şirketlerinin Türk şirketlerine satılması rüzgarı esiyordu. Oyak yöneticileri de, bu rüzgârı desteklemek için, Antalya'daki toplantılarına, sembolik kırmızı beyaz tişörtler giyerek çıkmıştı. Hatta salondaki gazetecilere de aynı tişörtlerden dağıtılmıştı. O gün yazıma şu cümleyle başlamışım: "Böyle kırmızı tişört ruhuna sahip bir yönetici homo ekonomikus değildir. Yani, bu anlayıştaki bir yönetici ekonomik insan gibi davranamaz."

Arkasından eklemişim: "Oyak'ın "Tüpraş milli ellerde kalsın" zihniyetiyle ihaleye girmesi yanlıştır. Sadece onun değil, herhangi bir şirketin girmesi de yanlıştır. Bir şirket, bu işte kârlılık görüyorsa ihaleye girer ve hesabını da bu mantık içinde yapar. Ama görüyoruz ki ulusalcılık akımı son günlerde homo ekonomikus'un da kimyasını bozdu. Şirket psikolojilerine milli duygular gibi subjektif yaklaşımlar hâkim olmaya başladığı zaman, ekonomilerin de dengeleri bozulur."

Satmaya mecburdu

* Güngör Uras: "Oyak yönetimi Oyakbank'ı satmaya mecburdu. Bugüne kadarki yönetim hataları bu mecburiyeti ortaya çıkarmıştı. Oyakbank büyümeliydi. Sermaye artışı sağlayamadığından büyüyemiyordu. Yönetimi halka açılmayı beceremediğinden ya bir Türk bankasıyla birleşecek ya da yabancılara satılacaktı. Aksi halde rekabet gücünü, piyasa değerini yitirecekti. Oyak yönetimi Erdemir'i satın alarak büyük bir riske girmişti. Erdemir'in Oyak'a devri 2.9 milyar dolar finansmanı gerektirdi. Erdemir'in satış sözleşmesine göre, Erdemir'i satın alan grubun yatırımları sürdürmesi gerekiyor ki bunun faturası da 2.5 milyar dolar olarak açıklanmıştı. Oyak yönetimi Erdemir nedeniyle üstleneceği finansal yükün altında ezilebileceğine ilişkin uyarıları dikkate almadı.

(Milliyet'te bu sütunda bu uyarıyı yaptığım için Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy beni mahkemeye verdi. İstenen 5 milyon YTL tazminattı.) Uyaranları mahkemeye veren Oyak yönetimi, şimdi "Oyak sistemi içinde büyük önemi olan bankayı mecburiyetten satıyor. Parasıyla Erdemir borçlarının bir bölümü ödenecek." Oyak iyidir, kötüdür. Olmalıdır, olmamalıdır. Bunlar ayrı tartışma konusu. Ortada bir "Oyak" gerçeği var. Oyak gerçeğinde, sistemin esası, ordu mensuplarının maaşlarından yapılan kesintilerin değerlendirilmesine dayalı bir finansal sistemdir. Oyakbank'ın satışı Silahlı Kuvvetler bakımından da önemlidir. Silahlı Kuvvetler'in her türlü iç ve dış (açık veya kapalı) silah alımları, silah ve mühimmat ödemeleri, ithalat işlemleri Oyakbank'tan geçmektedir. Bundan sekiz yıl önce alınan bir karara dayalı olarak karargâhlarda sadece Oyakbank faaliyet gösterebilmektedir. Silahlı Kuvvetler mensuplarının maaş ödemeleri, kredi kartları, bireysel kredileri, konut krediler, taşıt kredileri Oyakbank'ın tekelindedir.

ING işler kötü diyordu

İşin kafa karıştıran başka boyutları da var. Oyak Genel Müdürü, Türk kuruluşlarının yabancılara satışına karşıydı ama bankayı sattı. ING Bank, Türkiye'de işler kötü, bir şey alınmaz diyordu. Oyakbank'ı aldı. (Hatırlatma: 2005 Eylül'de Oyak'ın 500 bayiini Antalya'da toplayan Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, "Canla kurulmuş, başla devam etmiş stratejik kurumların özelleştirilmemesi gerektiğini" söylemişti. "Şirketleri, bankaları satın alan yabancıların, yabancı devletle ilişkileri var. Yani bizim devletimiz satıyor, yabancı devletler alıyor. Bir Türk olarak bu beni üzüyor. Eğer özelleştirilecekse ve satılacaksa Türk firmaları almalı" demişti. Bu konuşma üzerine "Oyak Türktür, Türk kalacaktır" diye slogan atan bayiler coşmuş, Ulusoy'u omuzlarda taşımıştı.). Bu tür gelişmeler karşısında ne söylenebilir ki? "Vatana millete hayırlı olsun!"

Son söz: Yukarıda Güngör Uras'ın da yazdığı gibi, Ereğli ihalesi sonrası kendisini özellikle Arcelor ortaklığı konusunda uyaran basın mensuplarına karşı Ulusoy, Oyak'ın imkânlarını da kullanarak "30 trilyonluk" tazminat davası açarak Türk basın tarihinin en büyük basına gözdağı operasyonunu başlattı. Yargıya gitmek herkesin hakkıdır, saygıyla karşılıyoruz. Yalnız saygıyla karşılamadığımız bir detay var; ortaya koyduğu çizgi ve geldiği nokta. Yorumu sizlere bırakıyorum.