Erdoğan'ın danışmanları 17-25 Aralık'ı anlattı

erdoğan danışmanlar

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanları Mustafa Varank ve Aydın Ünal, kendilerinin de hedef seçildiği 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinin perde arkasını Sabah Gazetesi'nden Mehmet Ali Berber'e anlattı.

"17-25 ARALIK, 1960'TA AÇILAN PARANTEZİN KAPATILMASIYDI"

17-25 Aralık operasyonularını 1960'da açılan parantezin kapatılması olarak gördüğünü söyleyen Aydın Ünal, "Artık seçilmiş hükümetlerin sandık dışında hiçbir yolla devrilemeyeceği çok güçlü biçimde görüldü. 17 Aralık girizgâhtı. 25 Aralık, bugüne kadar girişilmiş en kuralsız, ilkesiz, hukuksuz ve ahlaksız darbe girişimiydi. İstanbul Emniyeti'nde bazı odalarda, "25 Aralık'ta şu şahsı da aldığımızda Tayyip Erdoğan bitmiştir" diye cüretkâr konuşmalar yapılıyordu. Kendilerinden o kadar eminlerdi ki, işlerin yolunda gitmemesi durumunda ne yapacaklarını hiç düşünmemişlerdi. 17 Aralık ile 30 Mart seçimleri arasındaki medya ve sosyal medya saldırıları ise "Darbe sonrası itibarsızlaştırma" hareketleriydi. " dedi.

Mustafa Varank da 17 Aralık'ın kamuoyunu hazırlamak için yapılmış bir ön operasyon ile Erdoğan'ın bazı aile fertlerini tutuklamak olduğunu, asıl amacın 25 Aralık'ta Erdoğan'ın bizzat kendisine yönelik bir operasyon olduğunun altını çizdi.

"ERDOĞAN, MENDERES GİBİ ELLERİNİ KELEPÇEYE UZATMAZDI"

Aydın Ünal, Erdoğan'ın "soğukkanlılık ve bir lider tavrıyla" olaylara yaklaştığını belirterek, "Yüzünde en küçük bir çaresizlik ya da panik görselerdi, düşmanları gayretlenecek, millet ve ümmet olduğu yere yığılacaktı. Tayyip Erdoğan'ın gözünün önünde, Muhammed Mursi ve Adnan Menderes vardı. Boyun eğdiğinde başına neler geleceğini tahmin edebiliyordu. Kütahya yolunda askerlere teslim olan Menderes gibi yapmayacağı kesindi. Sürekli "beyaz kefene" vurgu yapması, Menderes'i hatırlatması, bu dava uğruna "ölümü kendi nefsinde öldürmekten" sıkça bahsetmesi de sanırım bundandı. Tutuklama için kendisine ulaşabilseler bile, karşılarında ellerini kelepçeye uzatacak bir Başbakan bulamayacaklardı; dik duruşuyla tarihe not düşecek bir cesaret abidesiyle karşılaşacaklardı. Bu boyutta saldırıları göğüsleyip karşı taarruza geçebilmek, hesap sorma noktasına getirebilmek, ancak büyük liderlerin yapabileceği bir şey olsa gerek" dedi.

Mustafa Varank da "Hayatı boyunca zorbalığa müsaade etmemiş bir lider, elbette bu hukuksuzluğa da müsaade etmezdi. Zaten millet de buna asla izin vermezdi." sözlerini ekledi.

"HAŞHAŞIN ETKİSİ GEÇTİ, CEMAAT DAĞILDI"

Mustafa Varank, paralel yapının yeni girişimlerde bulunup bulunmayacağına ilişkin şunları söyledi:

"Böyle bir güçleri kaldığını düşünmüyorum. Maskeleri düştü, yüzleri ortaya çıktı. En önemlisi milletin vicdanında çoktan yargılanıp mahkûm oldular. Yıllarca "Biz hoşgörü ve diyalog cemaatiyiz" diyerek imaj oluşturmaya çalıştılar. Kendilerinden geçerek ettikleri beddualar, din sömürüsü, iftira ve küfürlerle kurdukları yalan imparatorluğu çökmüş oldu."

Aydın Ünal da konuyla ilgili şu yorumlarda bulundu:

"Bir maşa, eğer bir el tutuyorsa anlamlıdır, bir el tutmadığında sadece demir yığınıdır. Maşayı tutan el, maşanın işe yaramadığını görüp kenara fırlatıp attı. Bir yıldır, Fethullah Gülen tarafından verilen "Her şey yolunda" mesajları, örgüt tabanını bir arada tutma amaçlıydı. Bu gazı uzun süre veremezler. Haşhaş etkisi geçicidir. Taban bir kez soru sormaya başlayınca, ortada yapı kalmaz."

"GÜLEN'İ HUMEYNİ GİBİ GERİ GETİRECEKLERDİ"

25 Aralık operasyonunun başarılı olması halinde yaşanacakları değerlendiren Mustafa Varank, "Cumhurbaşkanımızı ve çevresini hedef aldıktan hatta tutuklandıktan sonra geriye bir şey daha kalıyordu. Kendilerine itiraz edecek, sesi çıkabilecek herkesi susturmak. Herkes alındıktan sonra bunlar Gülen'i, Humeyni gibi Türkiye'ye döndürmek isteyeceklerdi" dedi.