AK Parti’nin 20 yıllık iktidarında Türkiye’nin pek çok ezberini bozduğu herkesin malumu. Bunların başında da yıllarca seçimle gelen iktidarlara muhalefet edip, perdenin arkasındaki asıl iktidara yalakalık yapanların kendini muhalif, ilerici, solcu olarak yutturması geliyor. Yıllardır biliyoruz ki bizim seçtiklerimiz iktidar oluyor ama muktedir yapılmıyor. Dolayısı ile onlara saldıranlar da solcu falan değil, bildiğin statükocu.
Tabii bu ağır ve travmatik gerçeği 80 yıldır kendini solcu sanan statükocu yobazlara kabul ettirmek zor. Kendilerinin İslamofobik, Arap düşmanı ırkçı/ayrımcı olduklarını kabullenmeleri imkânsız görünüyor. Hala gözleri Genelkurmay'ın ışıklarında bekleyenleri bile var.
Ama insan yoruluyor artık. Sen emperyalistlerin yaşam biçimini muasır medeniyet diye sonuna kadar kabul et, sonra da ben anti-emperyalistim, yedi düveli kovdum diye mangalda toz bırakma.
Artık bu palavralardan vazgeçmenin zamanı geldiğini bize en iyi Sayın İmamoğlu gösteriyor. Daha doğrusu onun suretinde esasen dünyada ulus devletlerin etkisiz hale getirilmeye çalışıldığını biz gayet net görüyoruz.
Hiç kimse bizim, Ankara’da ikamet edecek İngiltere ve ABD büyükelçilerinin ayaklarının tozuyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının ayağına “elçiliğin altyapı, kanalizasyon drenaj sorunlarını ve askıda ekmek konusunu” tartışmak için gittiğine inanmamızı beklemesin. Üstelik bu ne ilk ve muhtemelen ne de son “garip” ziyaret.
Eskiden böyle şeyler “saklı gizli” yapılırdı. Sonra “icazet alıyor, taahhüt veriyor” dedikoduları ayyuka çıkardı.
Bugün artık saklıya gizliye ihtiyaç duyulmuyor. Hatta saklamak bir yana, Sayın İmamoğlu İngiltere Büyükelçisine meze tattırırken veya ABD Büyükelçisine ne kadar “okay” olduğunu anlatırken sevinçten ağzı kulaklarına varıyor. Bu iki önemli kişinin (100 bin İstanbullunun karda sokakta kalmasından bile önemli olduğunu kendisi ilan ediyor zaten) kendisini ziyaret etmesinden o derece sevindirik oluyor ki, o şakraklıkla Amerikalıya Almanca “Danke şöön” diyor. Sonra o güzel İngilizcesini konuşturuyor “Ben var oğlanı Almanya göndermek, o Almanca öğrendi, o olacak miyendiz, ben de çalışıyorum, ben de öğrencem İngilizceyi walla bak” diyor. Hâlihazırda bilmiyor olmaktan dolayı da mahcup.
Evet, biz yılların ezberleri ile bakarsak İmamoğlu gülünç duruma düşüyor. Arkasındaki “yedi düveli kovalayacak kadar anti-emperyalist partiye” ayıp oluyor. Ama işin garibi o partinin de bir itirazı yok.
Gerici biziz herhalde. Anlamadığımız şu, ABD artık dünyayı “ulus devletler” olarak görmüyor. Kendisini de bir ulus devlet olarak görmüyor ki değil de zaten. ABD, Irak’a, Suriye’ye özgürlük getirmeye çalıştığına inandığımıza inanıyor ve bizi de diktatörden kurtaracağına söz veriyor. (Yok, bu sefer darbe ile değil) Muhtemelen de bunun için sevindirik olmamızı ve oylarımızı açık ve net olarak işaret ettiği İmamoğlu’na yağdırmamızı bekliyor.
ABD’nin Ortadoğu’nun iç dinamiklerinden bihaber olduğunu, böyle ters tepeceğini anlayamadığı pek çok şey yaptığını 15 Temmuz’da zor yoldan öğrendik. Ama o da artık bu ülkeyi Suriye’ye çeviremeyeceğini öğrendi. Şimdi de muhtemelen Türk halkına “sizi seviyoruz, bekleyin sizi bu diktatörden kurtaracağız” mesajı verdiğini sanıyordur.
Türk halkının buna gülüp geçeceğine inanabilirsiniz. Ama siz ABD Dışişleri Bakanlığı gözünde Türkiye’nin nasıl göründüğünü ve sıradan bir Amerikalıya Türkiye’nin nasıl gösterildiğini biliyor musunuz? İşte size ABD Dışişleri Bakanlığının resmi sitesindeki “Türkiye’ye Seyahat Uyarısı”nın çevirisi. (Uyarı bugün itibarı ile de yerinde durmaktadır)
Uyarı:
“COVID-19 nedeniyle Türkiye'ye seyahat etmeyin. Terör ve keyfi gözaltılar nedeniyle Türkiye'ye seyahat ederken daha dikkatli olun. Bazı bölgelerde risk arttı. Seyahat Tavsiyelerinin tamamını okuyun.”
Diye başlıyor. Covid-19 neredeyse süs diye konulmuş, hemen ikinci cümle “terör ve keyfi gözaltılar” dan bahsediyor ve şöyle devam ediyor:
“Terör örgütleri Türkiye'de olası saldırılar planlamaya devam ediyor. Teröristler, turistik yerleri, ulaşım merkezlerini, pazarları/alışveriş merkezlerini, yerel yönetim tesislerini, otelleri, kulüpleri, restoranları, ibadet yerlerini, parkları, büyük spor ve kültürel etkinlikleri, eğitim kurumlarını, havaalanlarını ve diğer yerleri ve kamu alanlarını hedef alarak çok az uyarıda bulunarak veya hiç uyarı vermeden saldırabilirler.
Güvenlik güçleri, siyasi amaçlı olarak, yetersiz veya gizli kanıtlara ve gerekçelere dayanarak terör örgütleriyle bağlantılı oldukları iddiasıyla ABD vatandaşları da dahil olmak üzere on binlerce kişiyi gözaltına aldı. ABD vatandaşları da Türkiye'den ayrılmalarını engelleyen seyahat yasaklarına maruz kaldı. Türkiye Hükümeti tarafından açıkça onaylanmayan gösterilere katılmak ve hükümeti eleştirmek (sosyal medya dâhil) tutuklama ile sonuçlanabilir.”
Listeye bakın, başta turistik merkezler olmak üzere teröristlerin saldırmayacağı yer yok, oteller, restoranlar, parklar…
İkinci paragraf daha vahim; güvenlik kuvvetleri ABD vatandaşları da dâhil tuttuklarını götürüyorlar, on binlerce kişiyi gözaltına alıyorlar ve bir daha da salıvermiyorlar…
Siz Amerikalı olsanız gözünüzde nasıl bir Türkiye imajı oluşur? Türkiye’ye adım atar mısınız? Turistik ziyaret bile aklınıza gelebilir mi? “Ah, gariban Türkler inim inim inliyor, gidip Irak, Suriye gibi onları da kurtarmalıyız” demez misiniz?
(Ha bu arada güvenlik güçlerinin “ABD vatandaşları da dâhil olmak üzere on binlerce kişiyi gözaltına aldı.” cümlesindeki on binlerin FETÖ’cü terörsitler olduklarını herhalde hemen anlıyorsunuzdur, ABD bunları kendi vatandaşları arasına ancak bu kadar sokabilirdi.
Söylemek istediğim şu: ABD, Suriye savaşının başladığı 2011’den itibaren “Türkiye Suriye oldu” algısını yaratmak için çok uğraştı. Amacı da Türkiye’yi en az Suriye kadar istikrarsızlaştırmak ve müdahale etmekti”. Nitekim bunu unutmayan HDP daha dün NATO’nun Türkiye’ye müdahalesini resmen TBMM çatısı altında talep etti. Gelin bizi işgal edin…
İşte sıradan ABD’linin kafasındaki Türkiye imajı budur ve değil öyle büyükelçilerin muhalefeti pohpohlaması, bizzat gelip iktidardaki “sultanı” devirmesi caizdir.
Tabii biz de bir an önce kurtarılmayı bekleyen zavallılarız ve ABD’nin bizim bir belediye başkanını desteklemesini şükranla karşılamalıyız.
Evet, işte ABD’nin ve bizim “solcu” muhalefetin ABD’ye bakışı böyledir ve bunu defalarca yayın organlarında ifade etmişlerdir.
Onun için ABD’nin İmamoğlu’nu desteklemesinin ters tepeceğini anlamasını beklemeyiniz.
ABD, herhangi bir ülkede hangi iktidarı desteklediğini hiçbir zaman saklamadı zaten. Saklamak bir yana pek çok kez doğrudan müdahale etti.
Peki, Türk halkı bunu “yer mi?” Hadi Sayın İmamoğlu Dünya’nın iki büyük devletinin kendisinin sırtını sıvazlamasından mutlu olacak kadar aşağılık duygusu içinde olabilir. Hatta belki de onların Sayın Kılıçdaroğlu’nu değil de kendisini ziyaret etmelerini Kılıçdaroğlu’na atılmış bir “gol” olarak da görebilir. Peki, sonunda sandığa 65 milyon Türk’ün gittiğini, ABD’nin bu 65 milyona birden ayar veremeyeceğini bilmiyor mu?
Yoksa bizde epeyce bol bulunan uyanıklara “bakın beni ABD, İngiltere destekliyor, iktidara gelirsem, dolar düşecek, benzin, doğalgaz düşecek” diye mesaj mı vermek istiyor? İyi de biz bunların büyük bir kısmını Rusya, İran ve Azerbaycan’dan alıyoruz. Hani onlarla bir diyalog bu konuda daha inandırıcı olmaz mıydı?
Evet, biz de ABD’nin bizi son on yıldır sıkıntıya sokmak için gizli açık yollar denediğini ve istediği kişi/ler iktidara gelince bunlardan vazgeçeceğini ve Türkiye’nin görece olarak “rahatlayacağını” tahmin ediyoruz.
Ama bunun maliyetini muhalefet hiç hesaplıyor mu?
Bu muhalefetin içinden vatandaşın böyle hesaplarla falan ilgilenmediğini, asıl derdinin resmi olarak bile %50’ye varan enflasyon, doğalgaz, elektrik, su faturaları olduğunu anlayan biri çıkmayacak mı? Bu konuda iktidarın şimdi afaki görünen “doğal gaz bulduk” müjdeleri kadar bile inanılır bir alternatif sunmayacak mı?
Ya iktidar zaten çoğunluğu dünya pandemi konjonktüründen kaynaklanan bu darboğazı da atlatıp seçime kadar insanların alım gücünü makul derecede yükseltirse?
Ben de “B” planlarını soruyorum, sanki bir “A” planları varmış gibi…