Fikirci Bey yazdı: TÜRKİYE İKİ YÜZLÜ MÜ?
Özel Yazı

Bir sıcak savaş olur da bunun bir de algı operasyonu olmaz mı? Zaten artık bu hibrit savaş denen karmaşalar önce algı operasyonları ile başlıyor. Önce istikrarsızlaştırılacak ülkenin devlet başkanına kanca atılıyor. Onun ne diktatörlüğü kalıyor, ne sultanlığı. Psikologlar anında koyuyorlar megalomani ve paranoya teşhisini. Sonra sıra geliyor o halkı o diktatörden kurtarmaya. Kurtaracak ülkenin başkanının Ukrayna halkına İran halkı diyecek kadar bunak olması hiçbir şeyi değiştirmiyor.

Ukrayna-Rusya gerilimi artık bu aşamaları çoktan geçti, sıcak çatışmaların muhtemelen en yüksek noktasındayız. Bu kez nükleer saldırı lafları havada uçuşmaya başladı. Dün gece haberciliğin dibine vuruldu. Zaporijya Nükleer Santraline saldırı düzenlendiği, dünyanın onuncu büyük ve Çernobil’den on kat güçlü bu nükleer santralini Rus tanklarının termal kameraları ile hedef alıp patlattıkları haberi yayıldı. Haberi çıkaran santralin sözcüsü, anında dünyaya duyuran da Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky oldu. Bunda hiçbir gariplik yok. Zelensky zor durumda ve Batılı “dostlarının”, ABD, AB ve NATO’nun kendisine yardım edeceğini sanıyor ve onları müdahaleye ikna etmeye çalışıyor. (Çok haklısın, ama üzgünüm Zelensky, NATO üyesi olsaydın bile NATO sana bu aşamada yardım etmeyecekti, aramıza hoş geldin, dua et de NATO düşmanlarına silah yardımı yapmasın)

Haberin vahametinin farkındasınız herhalde, şurada burnumuzun dibinde, bize Çernobil’den çok daha yakın ve Çernobil’den 10 kat güçlü bir Nükleer Santral patlıyor, gecenin dördünden beşine kadar haber kanalları durumun belirsizliğini geveliyor. Hiç kimse şunu sorgulamıyor: Bu santral patladığında dünyayı etkileyecek de dibindeki Rus askerlerini ve Rusya’yı etkilemeyecek mi? Ruslar bu kadar salak mı? Ama dünya ayağa kaldırıldı ve herkes Putin’in bir nükleer saldırıya hazır olduğuna ikna edildi. Sonuçta santralin zaten kapalı olduğu ve yangın çıkan bölgenin nükleer kısımla alakasız bir yerleşke olduğu, çıkan bir yangının çok kısa sürede söndürüldüğü anlaşıldı. Santral zaten çoktan Rusların eline geçmişti.

İşte asıl savaş bu. Putin’in dünyayı yakacağına herkesi ikna etmek. ABD’nin Cumhuriyetçi Senatörü Lindsay Graham da sloganı patlattı “Putini gebertin!”

Bu algı operasyonlarının bizi ilgilendiren kısmına gelirsek: malum think-tank’lerden (düşünce kuruluşu) Almanya merkezli birisine göre “Ukrayna'daki Rus işgali, Avrupa Kıtası’nda ve transatlantik ortaklarla ittifakları sağlamlaştırdı. Dengeleme eylemleri ve stratejik belirsizliklerin sürdürülmesi zorlaşıyor. (…) Türkiye'nin nerede durduğunu göstermesi gerekiyor." Tabi, katkıda bulunan arkadaş da bir Türk.

“Türkiye’nin nerede durduğunu belirlemesi gerekiyor” mu?

Türkiye’nin nerede durduğu belli değil mi?

Sayın Cumhurbaşkanı ne dedi?

"'Ukrayna'dan vazgeç' deseniz vazgeçemeyiz, çünkü ülkemizin buradaki çıkarları çok ileri derecede. 'Rusya'dan vazgeç' deseniz ondan da vazgeçemeyiz, çünkü onunla da şu anda gerçekten ileri derecede birlikteliklerimiz var"

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın ne dedi?

“Rus insanını ve kültürünü ötekileştirmeden ve şeytanileştirmeden Rusya Federasyonun hatalı politikalarını eleştirmek; kimsenin tahrikine gelmeden Ukrayna’nın egemenlik haklarını ve bağımsızlığını savunmak mümkündür. Savaş zamanı bile ölçüyü kaçırmayalım. Zira ‘haddini aşan zıddına döner’.”

Bunun neresi belirsiz?

Ha, siz diyorsunuz ki “Ukrayna mı, Rusya mı, tarafını belirle”. Cevap: Türkiye.

Bu iki yüzlülük mü?

Daha önce bir başka vesile ile söylemiştim: Dünyadaki bütün kutuplaşmalar doğru/yanlış ikileminde olmaz. Daha basit bir söyleyişle kavga eden iki kişiden birisi haklı, diğeri haksız olmak zorunda değildir. İki haksız da kavga eder. Bu durumda bunlardan birini desteklemek netlik değildir. Belki bu iki seçeneğin dışında üçüncü bir seçenek doğrudur. İşte bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanının “Ukrayna mı, Rusya mı?” sorusuna cevabı “Hayır, Türkiye” olmuştur.

Nitekim bugün ve yarın Ankara ve İstanbul’u ziyaret edecek olan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy R. Sherman’a da bundan başka bir cevap vermeyeceğinden emin olabilirsiniz. (İstanbul’a da mı gidecek? İmamoğlu, balıkları dönderdin mi? parti başkanını kahveye gönderdin mi? Ne olur ne olmaz)

Yabancı think-tanklerden bu sufleleri alır da bizim muhalefet durur mu? Zaten var olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bir yenisini eklemeyi vadeden altılı ganyanın başından ve Türkiye’yi Akdeniz’de doğal gaz aramamakla suçlayan başbakanından sonra alt kadrodan biri de Türkiye’yi Ukrayna’daki vatandaşlarını uyarmamakla suçlamış ama ağzının payını oradaki bir çocuğumuzdan almıştı. Türkiye Dışişlerinin savaş başlamadan on gün önce on beş bin vatandaşını tek tek aradığı ve uyardığı ortaya çıkmıştı. Nitekim Türkiye nasıl ki pandeminin başında vatandaşlarını en hızlı şekilde ülkesine geri getiren ülke olmuşsa, Ukrayna’dan da getirmiş, hatta elinden geldiğince yabancılara yardımcı olmuştu. Şimdi altılı ganyanın da sözcüsü durumundaki bu alt kadrolu, Türkiye’yi NATO’nun emirlerini dinlememekle ve ikiyüzlülükle suçluyor. Türkiye’yi sağa sola savrulmakla suçlayan arkadaşın bu savruluşunu hayretle izledim çünkü sorsanız Deniz Gezmiş hayranıdır ama ABD ve NATO muhibbidir de…

Özetle muhalefet hükümeti “iki yüzlülükle” suçluyor. Turizm gelirlerini ön plana çıkararak “insan haklarını” ihmal ettiğini söylemeye çalışıyor.

İnsan haklarını savunmak için NATO’nun her dediğini yapmaktan daha büyük ikiyüzlülük olabilir mi?

Türkiye’nin yeri gayet nettir, sorun muhalefetin Türkiye çıkarlarının neresinde durduğudur.

@kalemciler