Vakanüvis, elektriğin tarihi sürecini ve getirdiği değişimleri kaleme aldı
ensonhaber.com

Hep faturalarını konuşuyoruz, biraz da tarihine bakalım

Vakanüvis

Gündem, elektrik yüklü.

Elektrik faturalarında bir tuhaflık olduğu kesin. Bu tuhaflığı muhalefet zaten dile getiriyordu ama artık iktidar cenahından da elektrik fiyatlarında iyileştirmeye ilişkin açıklamalar duyulmaya başlandı.

Konuya dair değerlendirmeler, tartışmalar; gündem, politika ve ekonomi sayfalarında bolca yer alıyor. Biz ise elektriğin tarihine bakalım biraz…

SANAYİLEŞME, ORMANLARDA TAM BİR KIYIMA YOL AÇMIŞTI

Ankara Üniversitesi Doktora Öğrencisi Naziye Özdemir’in, “Osmanlı Medeniyeti Araştırmaları Dergisi’nin” Temmuz 2016 sayısında yayınlanan “İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye’de Elektriğin Tarihsel Gelişim” başlıkla makalesinde, elektrik enerjisinin sadece Türkiye’ye geliş zamanı değil, tarihteki hikâyesi kapsamlı bir şekilde anlatılıyor.

Vakanüvis, elektriğin tarihi sürecini ve getirdiği değişimleri kaleme aldı

Endüstri öncesi toplumlarda enerji; odun, rüzgâr ve hayvan gücünden sağlanıyordu. 1750’lerde İngiltere’de başlayan, sonrasında da neredeyse bütün Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaşanan sanayileşme, kentlerin nüfusunu inanılmaz ölçüde artırmıştı.

Gerek sanayide enerji üretimi gerekse binaların ısıtılması ve bir de genel aydınlatma için odunun aşırı kullanılması sonucu Batılı ülkelerde orman varlığı büyük bir kayıp yaşamıştı. Bu gelişmeler üzerine alternatif enerji arayışları başlamıştı. Kömürün damıtılmasından elde edilen ziftin aydınlatmada kullanılması bu arayışlar sonucunda bulunmuştu.

Zift; 19’uncu yüzyıl başlarında havagazı, cadde, sokak, ev, işyerleri ve şehirlerin aydınlatılmasında kullanılmıştı. Yine aynı dönemde havagazı bulunmuş ve yemek pişirmede bu yeni buluştan yararlanılmıştı. Elektrik enerjisi ise hâlâ ortalıkta görünmüyordu.

AMPER, OHM VE VOLTA BEYLER

Eski Yunancada kehribara “elektron” deniliyordu. Elektrik kelimesinin kökeni Antik Yunan’daki bu kelimeye gidiyordu.

Yunan filozof ve matematikçi Thales, statik elektriği bulmuştu. William Gilbert ise 1500’lerin ortalarında statik elektrikle manyetizma arasındaki farkları tespit etmişti. Stephan Gray, çeşitli maddeleri iletken ve yalıtkan olarak sınıflandırmış, Benjamin Franklin elektrik yüklerini artı ve eksi olarak adlandırmıştı.

Vakanüvis, elektriğin tarihi sürecini ve getirdiği değişimleri kaleme aldı

Alessandro Volta, elektrik pilini bularak kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine dönüştürüp sürekli bir akım elde etmiş, Andre Marie Ampere, elektrodinamiği kuran yasaları belirlemiş, George Simon Ohm ise elektrik akımının gerilim ve direnç ilkelerini formüle etmişti. 1880 yılında Thomas Edison, elektrik üreten ilk şirketi kurduktan sonra elektrik tüm dünyada hızla yayılmıştı.

1873’te elektrik enerjisinin havaî hatlar aracılığıyla iletilmesi bulunmuş, yine Edison’un 1879’da akkor lambayı icadıyla da 1881’de ilk elektrik üretim merkezi ile dağıtım şebekesi New York’ta kurulmuştu.

20. yüzyılın başlarına gelindiğinde, elektrik üretimi ve dağıtımındaki teknolojik gelişmelerle birlikte, Avrupa ve Kuzey Amerika’da birçok büyük ölçekli elektrik santrali birbiri ardına faaliyete geçmişti. Şehirlerde küçük elektrik istasyonlarının açılması, fabrikalarda giderek artan elektrik tüketimini karşılamak için hidroelektrik santrallerin kurulması da sürecin operasyonlarından bazılarıydı.

Dünya’da 1900 yılında 1000 MW kurulu gücünde olan hidrolik enerjinin yıllık üretimi 4 milyar kWh iken 1920 yılında 17.000 MW kurulu güce ve 50 milyar kWh’e ulaşılmıştı.Vakanüvis, elektriğin tarihi sürecini ve getirdiği değişimleri kaleme aldı

OSMANLI’NIN AYDINLATMA GEREÇLERİ LAMBA, KANDİL, ÇIRA VE MUMDU

Batı ülkelerinde bunlar olup biterken, Osmanlı İmparatorluğu da gelişmelere uzak kalmamıştı. Elektrik öncesi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Osmanlı toplumu enerjiyi odun, tezek, kömür gibi kaynakları kullanarak elde etmekteydi.

Türkiye’de aydınlatmada uzun yıllar çıra, mum ve yağ lambaları kullanılmıştı. İstanbul havagazı ve sonrasında elektrikle tanışmadan önce evler mumlarla, sokaklar ise fenerler ve kandillerle aydınlatılıyordu.

Sonrasında havagazı kullanılmaya başlanmış, kısa bir süre sonra da havagazı şebekesinin kanalları elektrik iletimine uygun hale getirilmişti. Şehirlerin düzenli aydınlatılması 1800’lü yılların ortasında başlamıştı. Vatandaşların ev ve dükkânlarının önüne kandil koyması mecburiyeti de getirilmişti.

TÜRKİYE’DE İLK AYDINLATILAN CADDE BEYOĞLU CADDESİ'YDİ

Sultan Abdülmecit, Batı tarzında inşa edilen Dolmabahçe Sarayı’nın aydınlatılması için 1853 yılında Dolmabahçe Gazhanesi kurdurmuştu. Buradaki üretim fazlası havagazıyla bugünkü İstiklal Caddesi aydınlatılmıştı.

Böylece Osmanlı mülkü içerisinde düzenli bir şekilde aydınlatılan ilk semt Beyoğlu olmuştu. Daha sonra yüksek kaldırım aydınlatılmış, bölgede yaşayan azınlıkların birçoğu da evlerine havagazı tesisatı kurdurarak hem aydınlatma hem de yemek pişirme için bu yeni teknolojiyi kullanmaya başlamıştı. Sokaklarda havagazı ile yanan fenerler, evlerde havagazı ile aydınlatan lambalar yaygınlaşmıştı.

Vakanüvis, elektriğin tarihi sürecini ve getirdiği değişimleri kaleme aldı

İstanbul’un ikinci gazhanesi ise Beylerbeyi Sarayı’nın aydınlatılması için 1865 yılında kurulan Kuzguncuk Gazhanesi’ydi. Saray aydınlatması için kurulan gazhane, zamanla artan üretim fazlası gaz ile Üsküdar’ın cadde ve sokaklarının aydınlatılmasını da sağlamıştı. Sonrasında başka gazhaneler de kurulmuştu. Aynı dönemde İzmir’de de bir gazhane açılmıştı.

“ELEKTRİK TELLERİNİN ALTINDAN GEÇMEYİN, ÖLÜRSÜNÜZ” LEVHALARI

Osmanlı Devleti’nin ilk elektrik santrali ise 1902 yılında Adana Tarsus’ta kurulan küçük bir su santraliydi.

Santrali, Tarsus Belediyesi’nin teknik işlerini yürüten Avusturyalı Dörfler kurmuştu. Tarsus’a 1800 metre uzaklıktaki Bentbaşı mevkiinde bulunan Berdan Nehri üzerindeki su değirmeni milinin transmisyon kayışıyla çevrilerek 2 kW’lık bir dinamo ile oluşturulan santral daha sonra hidroelektrik santraline dönüştürülerek gücü 60 kW’a çıkartılmıştı.

Buradan elde edilen elektrik, bazı sokaklar ile Belediye Reisi Sadık Paşa ve Sorgu Yargıcı Yakup Efendi’nin evinin aydınlatılmasında kullanılmıştı. Elektriğe ilişkin bilgiler çok yetersiz olduğu için belediye yetkilileri tedirgin bir biçimde bu sistemi kullanıyordu.

Havaî kabloların direklerine “Elektrik tellerinin altından geçerseniz ölürsünüz” yazıları asılmış, teknik ekipler vatandaşları sözlü olarak da uyarmıştı.

I. Dünya Savaşı sırasında gaz sıkıntısı baş gösterince Tarsuslular evlerine elektrik bağlatmaya çalışmışlar ancak kapasite yetersiz olduğu için çok azı bu imkândan yararlanabilmişti. 1918 yılında Fransızlar, Tarsus’u işgal ettiklerinde, şehir halkının elektriğe olan ilgisini görünce normal elektrik tesisat ve kullanım ücretine ilaveten lamba başına ekstra bir ücret de almaya başlamışlardı.

SİLAHTARAĞA SANTRALİ AÇILINCA ELEKTRİKLİ TRAMVAYLAR DEVREYE ALINDI

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında devletten imtiyaz alan çok sayıda şirket, ülkenin muhtelif bölgelerinde peş peşe elektrik santralleri ve dağıtım ağları oluşturmuştu.

Bu şirketlerin merkezleri genellikle Londra, Paris, Berlin, Budapeşte gibi şehirlerdeydi. İstanbul’un elektrik, su ve tramvay gibi belediye hizmetleri daha çok Fransız şirketlerince yürütülüyordu.

Avrupa yakasında elektrik enerjisi genel dağıtım imtiyaz hakkı Macaristan merkezli Ganz şirketine verilmişti. Anlaşmaya göre şirket, bu hakkı 50 yıllığına kullanacaktı.

Daha sonra “Osmanlı Anonim Elektrik Şirketi” adını alam firma, gerek savaş şartları gerekse de yaşanan sel felaketi sebebiyle Silahtarağa Elektrik Santrali’ni ancak 1914 Şubat ayında işletmeye açabilmişti.

Bu santral açılınca ulaşımda elektrikli tramvaylar kullanılmaya başlanmıştı. İstanbul’un elektriklendirilmesi çalışmalarının yanında İzmir, Şam, Beyrut, Bursa, Adana, Halep, Eskişehir ve Samsun gibi belli başlı şehirlerinde de elektrikle aydınlatma için imtiyazlar verilmiş, şirketler santraller kurmuştu.

Cumhuriyet ilan edildiğinde Türkiye’de toplam kurulu gücü 32.8 MW ve yıllık üretimi 44.5 GWh olan 38 santral bulunuyordu. Çoğunluğu motor gücü ile çalışan bu santrallerin 14 tanesi kişilere, 13 tanesi ortaklıklara ve 11 tanesi belediyelere aitti.

Cumhuriyet döneminde elektrik imtiyazı alan kişi veya şirketlerle var olan sözleşmelerin devamı sağlanmış ve uygulamalara aynen devam edilmişti. Devlet, Osmanlı’dan kalan sözleşmelerin yanı sıra Alman kökenli şirketlere Ankara ve Adana’da, İtalyan kökenli şirketlere Balıkesir, Bursa, Mersin ve Gaziantep’te elektrik üretim ve satış imtiyazı vermişti.

KİŞİ BAŞI ELEKTRİK TÜKETİMİ 3 KWH’TI; BUGÜN 3.652 KWH

Cumhuriyetin ilk yıllarında ülke nüfusunun yüzde 94’ü elektriksiz kesimde yaşamaktaydı. Kişi başına yıllık elektrik tüketimi yaklaşık 3 kWh’tı. Bu arada; o yılların elektrik enerjisine ilişkin verilerini bugünün rakamlarıyla karşılaştırınca, bir asır önce şartların ne kadar olumsuz olduğu daha iyi anlaşılabiliyor.

Günümüz rakamlarına göre Türkiye'nin yıllık kişi başı elektrik tüketimi 2002-2019 yılları arasında yıllık ortalama yüzde 3,8 artış göstererek 1.932 kWh/kişi seviyesinden 3.652 kWh/kişi seviyesine yükseldi. Cumhuriyetin ilk 10 yılında il ve ilçeler dâhil 105 yerleşim merkezi elektriğe kavuşmuştu.

Nüfusun yıldan yıla artması ve kişi başına elektrik tüketiminin artış göstermesi, şehirlerdeki endüstri ve şehir santrallerinin artması ile 1930’da kurulu güç 78 MW’a ulaşmış, elektrik üretimi 106.3 GWh ve kişi başına yıllık elektrik tüketimi 6.7 kWh olmuştu. 1938 yılında tüketilen enerji 282 milyon kWh dolayında olup kurulu gücü 178.5 MW’a ulaşmıştı. Bu enerjinin 172 milyon kWh’ı ev ve şehir ihtiyaçlarında, 110 milyon kWh’ı endüstride tüketilmişti.

Üretim kaynaklarına göre ise maden kömüründen yüzde 82.3, linyitten yüzde 0.7, akaryakıttan yüzde 10, sair mahrukattan (yakıt) yüzde 0.8, sudan yüzde 6.2 oranında elektrik elde edilmişti.

Vakanüvis, elektriğin tarihi sürecini ve getirdiği değişimleri kaleme aldı

ELEKTRİK, SOSYAL HAYATI DÖNÜŞTÜRDÜ

Elektriğin gündelik yaşama geçmesiyle gece hayatı başlamış, aydınlatılan mekânlarda eğlenceler ve sohbetlerin gerçekleştiği salonlar, bol ışıklı caddeler ve aydınlatılan vitrinlerle, sinema ve ışık gösterilerinden yararlanan tiyatro gündelik hayatın sosyal aktiviteleri arasına girmişti.

Elektrik kullanımını teşvik edici kurs ilanları, dergi ve gazetelerde afişe edilmiş, elektrikli radyolar, çamaşır makinesi, saç kurutma makinesi, fırın, buzdolabı gibi elektrikli araç kullanımı özendirilmişti. Ulaşım, otel, mağaza, hastane, okul, fabrika ve işyerlerinde elektrik kullanımı giderek yaygınlaşmış, halkın hayat kalitesi yükselmişti.

Vakanüvis, elektriğin tarihi sürecini ve getirdiği değişimleri kaleme aldı