Oğuz Atay'ın en sevilen kitapları ve sözleri... Oğuz Atay Kimdir? Ne zaman öldü?
ensonhaber.com

Dünyaca ünlü arama motoru Google, arama çubuğunda doodle olarak ünlü Türk yazar Oğuz Atay'a yer verdi.

Üstkurmaca adı verilen kurgu türünü kullanan ilk yazarlardan biri olarak kabul edilen Oğuz Atay'ın doğum gününde, yazarı unutmayan Google sayesinde Atay'ı tanımayan birçok kişi yazarla ilgili aramalar yapmaya başladı.

Peki Google'ın doodle yaparak unutmadığı Oğuz Atay kimdir? En sevilen kitapları ve sözleri hangileridir? Detayları haberimizde...

Oğuz Atay'ın en sevilen kitapları ve sözleri... Oğuz Atay Kimdir? Ne zaman öldü?

OĞUZ ATAY KİMDİR?

ÇOCUKLUĞU

Oğuz, 12 Ekim 1934’te Kastamonu’nun İnebolu ilçesinde, Muazzez Hanım ve Cemil Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. Babası, 11 yıl CHP’de milletvekilliği yapmış, ama kendine ait bir evi dahi olmamış Ağır Ceza Yargıcıydı. Annesi ise İlkokul Öğretmeni idi; Oğuz’un da öğretmenliğini yapacaktı.

Oğuz 5 yaşındayken ailesi Ankara’ya taşındı. Bir de kız kardeşi vardı. Zaten içine kapanık olan Oğuz, kardeşinin doğumundan sonra çocuk bedenini kemiren kıskançlık duygusuyla da tanışmıştı. Doğduğu günden beri kardeşi Okşan’a “Bohça” adını taktı.

Onun bir gün evden gideceğini düşünüyordu. Ama o bohça bir türlü evden gitmek bilmiyordu işte. Sonunda isyanını “Alın bu bohçayı buradan, götürün artık. Hâlâ niye burada duruyor?” diye çıkışarak dile getirdi.

Küçücük bir çocuğun anne babasını eve yeni girmiş bir başka çocuktan kıskanmaktı onunki. Ailesi de her aile gibi bu duruma gülümsedi.

Ancak gülüp geçmedi. Annesi okula başladığında artık Oğuz’un sadece annesi değil, öğretmeniydi de. Sınıfta “Kardeşini sevmeyen var mı?” sorusuna, oğlunun parmak kaldırışını seyredip onu anlayacak kadar yakındı oğluna.

Çünkü Oğuz, dürüst ve duygularının farkında bir çocuk olarak büyüyordu. Cemil Bey bu konularda ketum olmayı tercih ederken, Muazzez Hanım, oğlunun duygusal ve kültürel alt yapısını inşa ediyordu.

Oğuz, ileride her duyguyu keskin cümleleriyle anlatabilecek kadar iyi bir yazar olabilecekti.

Tüm çocukluğu boyunca sessizdi; ama çok da zekiydi. Zekâsını en iyi sokakta gördüğü ne varsa karikatürize ederek anlatışıyla seriyordu gözler önüne. Oğuz, ince espri anlayışıyla gençlik yıllarına kadar karikatürler çizdi.

Oğuz Atay'ın en sevilen kitapları ve sözleri... Oğuz Atay Kimdir? Ne zaman öldü?

EĞİTİM HAYATI

Oğuz, eğitim hayatını Ankara’da sürdürdü. İlköğretimi tamamladıktan sonra Ankara Maarif Koleji’ne girdi. Tüm okul hayatı boyunca başarılı bir öğrenci olmuştu. Çünkü en iyi dostu kitaplardı; sessiz dünyasına onlardan başka kimseyi almayı tercih etmemişti. Liseden yüksek bir ortalama ile mezun oldu ve Shakespeare’in “Hırçın Kız” oyununda sahnedeydi.

Oğuz, buram buram sanat yanan, sanat kokan bir gençti. Eşref Ün ve Turgut Zaim’den resim dersleri de almıştı. Ama babası için bunlar tam anlamıyla “lafügüzaf” idi.

Çünkü Cemil Bey güzel sanatların karın doyurmayacağı kanaatindeydi. Bu durum için Eşref Üren’in Oğuz’a kurduğu tek cümle, “Babana söyle sana köşe başında, işlek bir yerde bakkal dükkânı açsın o zaman. İyi para kazanırsın”.

Tüm bu olanlar babası ve Oğuz arasında bir çatışmanın çatırdamalarını oluşturmuştu.

Artık Oğuz çocuk değildi; ama babasına pek karşı gelecek güçte de değildi. İçinde koca bir isyan, buna tezat lâl olmuş bir dil…

O gün belki konuşamadı, hayat çizgisini babasından yana çizdi; ama yıllar sonra “Babama Mektup”ta konuştu. Ancak o zaman bile cümlelerinde çekingendi. Annesinin oğlu olduğunu şöyle anlatıyordu: “Çünkü ben babacığım, biraz da duygularımın romantik bölümünü, sen kızacaksın ama annemden tevarüs ettim”.

Yine de hakkında kararını vermişti. Kendisinin vermiş olduğu gibi görünen bu karar babasının gölgesinden izler taşıyordu. Babası tarafından “gerçek bir meslek” olarak kabul görecek bir meslek edinmeliydi. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nde üniversite eğitimine başladı.

Sessizliği burada da devam etti. Amfide tercihi hep arka sıralardan yana oldu. Çünkü derslere karşı hiçbir ilgi besleyemiyordu. Öyle çok renkli ve heyecanlı bir öğrencilik dönemi olmadı yani.

İki renkten ibaretti: Biri sessizliği, diğeri de arkadaşı Turhan Tükel sayesinde tanıştığı Marksizm. Bu yeni tattığı ikinci renk, ona yeni kitaplar kazandırmıştı.

Oğuz Atay'ın en sevilen kitapları ve sözleri... Oğuz Atay Kimdir? Ne zaman öldü?

İŞ HAYATI

Oğuz, 1957’de üniversiteden mezun oldu ve hemen ardından, askere gitti (1957 – 1959). Burada, edebiyata olan düşkünlüğü sayesinde Cevat Çapan ve Vüsat O. Bener ile tanıştı.

Döndüğünde de çalışma hayatı Kadıköy Vapur İskelesi yapımında Tamir ve Kontrol Elemanı olarak başladı. Bir süre sonra görevinden istifa etti ve şimdinin Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi İnşaat Bölümü’nde Öğretim Üyesi oldu. 1975’te de doçentliğini aldı.

Elbette birçok gazete ve dergide makaleleri yayımlanıyordu. Bunun üzerine bir de “Topoğrafya” adını verdiği mesleki bir kitap yazdı.

Bütün bu üniversitede eğitmenlik macerası boyunca yazmak – çizmek işlerine de devam etti. Adres tabii ki askerde kurduğu dostluklar sayesinde “Pazar Postası”ydı. Dergi artık İstanbul’daydı ve gün gelip kapanana kadar Oğuz’un yazıları ve çevirileri imzasız yayımlandı. Belki dergide bir adı yoktu; ama "Turgut Uyar, Cemal Süreya, Ece Ayhan, İlhan Berk, Attila İlhan" gibi birçok isimle arkadaş olmuştu.

Oğuz Atay'ın en sevilen kitapları ve sözleri... Oğuz Atay Kimdir? Ne zaman öldü?

OĞUZ ATAY EVLENDİ

Oğuz Atay ve Fikriye Fatma Gürbüz, 2 Haziran 1961’de ile evlendi. 6 yıl sürecek bu evlilikten Özge adını verdikleri bir kızları oldu.

Oğuz Atay'ın en sevilen kitapları ve sözleri... Oğuz Atay Kimdir? Ne zaman öldü?

TUTUNAMAYANLAR

Arkadaşı Uğur Ünel ile bir şirket kurmuşlardı, o battı. Evliliği bozuldu. Bu süreçte Ünel’in eski eşi Sevin Seydi ile duygusal ve entelektüel açıdan birbirlerini besledikleri bir ilişki başladı aralarında. Zor zamanlardı…

1960’larda yazmak işini hâlâ hobi olarak yapıyordu; ama zamanı gelmişti. Oğuz, artık bir roman yazmalıydı ve bu ilk romanını Sevin’e ithaf etmeliydi; hep ve çok sevdiği kadına. 1968’de, “Tutunamayanlar”ı yazmaya başladı.

Bir diğer ithaf ettiği kişi de intihar eden, çok sevdiği arkadaşı Ural’dı. “Selim Işık” karakteri Ural’ın ta kendisiydi. Selim, neyin peşinden gitse, neye tutunmaya çalışsa onun ne kadar anlamsız olduğunu fark eden, şu modern hayatın içindeki en yalnız insandı. Arkadaşı "Turgut Özben" ise, görünüşe göre kafayı sıyırmış, kafasının içindeki sesle, "Olric"le konuşuyordu. Her şey, şu hayattaki her şey, pamuk ipliğine bağlıydı. Yazılarında çevresindeki herkes ilham kaynağıydı. Hatta karakterlerin her birinde bir parça Oğuz vardı.

Romanını bitirdiğinde ilk kez Vüs’at O. Bener’e okuttu. Ona o kadar güveniyordu ki, tavsiyesiyle romanından bir bölüm çıkardı. Bu bölüm daha sonra kim bilir nerede, nasıl karşımıza çıkacaktı…

Maalesef Ural hayatına kendi isteğiyle son vermişti. Sevin ise Oğuz’un jestine karşılık minnetini gösterebilirdi; ilk kitabın kapağını tasarladı.

Tutunamayanlar 1972’de yayınlandı ve hemen önemli bir tartışmanın odak noktası hâline geldi. Eleştirmen Berna Moran, kitabı “Hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” şeklinde nitelendirmişti. Ona göre Tutunamayanlar’ın edebi yetkinliği Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmişti. Elbette tersini düşünenler de söz konusuydu.

Ancak her ne olursa olsun, Türk Edebiyatı için önemli bir eser olduğu gerçeği değişmiyordu. Tutunamayanlar, “TRT Roman Ödülü”nü kazandı. Bu, dünya gözüyle göreceği tek ödül olacaktı.

Oğuz Atay'ın en sevilen kitapları ve sözleri... Oğuz Atay Kimdir? Ne zaman öldü?

OĞUZ ATAY İKİNCİ KEZ EVLENDİ

Pakize Kutlu, Oğuz Atay ile romanı hakkında Yeni Ortam Dergisi için bir röportaj yaptı ve 30 Eylül 1972’de yayımlandı.

Bir yerde, “Selim öldü. Selimlik de ölmüştür. Başarının insanı sevimsizleştirdiğini yazmıştım bir yerde; fakat tutunamayanlığın sevimliliğine de kimsenin yanaşmadığını görüyorum. Neden yanaşsınlar? Bir arkadaşımın dediğine göre, ben romanda herkesi bir bakıma tutunamayanlığa çağırıyormuşum. Henüz bir karşılık alamadım” dedi Oğuz Pakize’ye.

O an bilmiyorlardı; ama ikisi de birbirine tutunacak, çok değil 2 yıl sonra evleneceklerdi.

Oğuz Atay'ın en sevilen kitapları ve sözleri... Oğuz Atay Kimdir? Ne zaman öldü?

OĞUZ ATAY'IN ESERLERİ

Tutunamayanlar (1972)

Tehlikeli Oyunlar (1973)

Bir Bilim Adamının Romanı (1975)

Korkuyu Beklerken (1975)

Oyunlarla Yaşayanlar (1975)

Günlük (1987)

Eylem bilim (1998)

Oğuz Atay'ın en sevilen kitapları ve sözleri... Oğuz Atay Kimdir? Ne zaman öldü?

OĞUZ ATAY'IN EN SEVİLEN SÖZLERİ

Bizi başkaları anlamaz sevgi. Başkalarının aklı başkadır. Bu yüzden ikimizi hep garip bakışlarla süzmüşlerdir. Şimdi beni de garip, bakışlarla süzenler var. Ben onlara aldırmıyorum. İnsanların beni beğenip beğenmemeleri umurumda değil artık. Ben kendimi tanımakla ilgiliyim.

Şimdi al yalnızlığımı ört üzerine Olric. Belki o vakit bırakıp her şeyi. Gelirim bir yerlerden başlamak için yeniden…

Sen acıyı biriktirmeyi seversin Olric. Sen biriktirmeyi seversin. Hadi devam et şimdi, kuru yaprakları. Deniz taşlarını. Gözyaşını. Sorulamamış soruları. Senden kalan sesleri. Yaşanamamış paylaşılmışlıkları. Birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü. Ve özlemi biriktirmeye.

Öyleyse, ben de hayatımın sonuna kadar aynı yerde kımıldamadan oturacağım. Herkes istediği kadar koşsun. Beni anlayacak insan, oturduğum yerde de beni bulur…

Kolundaki yaralar efendim? Tutunurken öyle oldu Olric. Ya yüreğindeki yaralar efendim? Tutulurken öyle oldu Olric! Peki ya gözlerindeki suskunluk; ne efendim. Hiç dokunma. Sus Olric.

Oysa bazı insanlar vardır; en çamurlu yerlerden bile kolalı beyaz gömleklerini ve açık renk pantolonlarını kirletmeden çıkarlar. Böyle adamlar hayatta başarıya ulaşırlar.

En tehlikeli kelime ama’dır. Önceden söylenen her söylemi veya kelimeyi öldürür! Mesela, seni seviyorum ama gibi…

Çok yükseğe çıkamam; bende yükseklik korkusu var. Kimseyi yarı yolda bırakamam; bende ‘alçaklık’ korkusu var.

İnsan nedir bilir misin Olric? Nedir efendimiz? Ağaçları kesip onlardan kâğıt yapan sonra da o kâğıtlara “ağaçları koruyunuz” yazandır.

Ve yalnızlık kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde, kelimeler yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız kelimeler dindirdi acıyı ve kelimeler insanın aklına geldikçe yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.

Yemek koyulurken, “Bu kadar yeter” dedikten sonra mutlaka bir kaşık daha yemek koyan kişiye ‘anne’ denir. Ve o her şeye değerdir.

Yalnızlığına iyi bak, sahip çık. Kaç kişinin emeği var onda kim bilir?

İçimden şehirler geçiyor, sen her durakta duruyor, inmiyorsun.

Zaman her şeyin ilacıysa, fazlası intihara girmez mi?

Zaten senin ‘hiçin’ fesat…

Koca bir ömrü harcamak dedikleri gerçeğin altını seninle çizdim ben. sozadresi.com

Elimde değil Olric! Ne efendimiz. Elleri Olric elleri.

Tabiat, sırlarını bakmasını bilene açıklarmış.

Neden sadece bir hayal ürünüsün Olric. Siz gerçeksiniz de ne oluyor efendimiz.

Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz.

Beklenen hep geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor.

Yalnızlığı çok seversek, bir gün o da çekip gider mi?

Ne zaman hayata tutunmaya çalışsak, hep mahrem yerleri geldi elimize.

Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır.

İyi geçinmek iki kişinin kusursuz olmasıyla değil, birbirlerinin kusurlarını hoş görmesiyle olur…

İki kadına adamak istiyorum hayatımı. Biri “erkeğim” desin bana, diğeri sadece baba.

Kimseye göstermem üzüntümü. Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım.

Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum.

Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor.

İnsan çok sevdiği halde neden her defasında terkedilir. Ve beklenenler, neden hep vazgeçildikten sonra gelir.

Siz bilmezsiniz albayım, insanlık tek başına kollarımda can verdi. Yanında kimseler yoktu.

Ne zoruma gidiyor biliyor musun Olric? O’na yazdıklarımı o’ndan başka herkes okuyor.

Biliyor musun Olric. Artık yalnızlığı bile çok seviyorum, sırf onun eseri diye… sozadresi.com

Gelir mi dersin Olric. Gelmez, gelemez efendimiz. Neden Olric. Yüreği o kadar büyük sevemez de ondan efendimiz.

Daha kaç kez ıskalayacağız hayatı Olric. Oklarımız bitene kadar efendim.

Neden yalnızlıktan şikayetçidir ki insan. Ne yani, mutlu olması için bir sevgiliye mi muhtaçtır her zaman.

Biliyor musun Olric, benim birçok dostum var. Görüyorum efendimiz, hepsinin sırtınızda izleri var.

Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.

Hiç kimseyi anlamıyorum. İnsanların arasına karışıp onlara uyduğum için de kendimden nefret ediyorum.

Nedensiz ve sebepsiz sevdim seni. Çünkü bir sebebi olsa, aşk olmazdı bunun ismi.

Hayatımın başı ve sonu belliydi; hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım.

Onunla ne zaman lades oynasak hep o kazandı. Kalbimdeyken nasıl aklımda derdim.

Söyle evladım’ diye teselli ederdi annem beni. Söyle de içine hicran olmasın. Hicran oldu anne.

Kimsenin yaşantısını beğenmedim. Kendime uygun bir yaşantı da bulamadım.

Seni seviyorum ve yalnız seni görüyorum. Seninle ilgiliyim başka her şeyi unutuyorum. Sözün gelişi değil bu; ben sözümün eriyim başka anlamları olsaydı sözlerimin başka anlamlara uygun kelimeler bulurdum…

İnsanlar bozuk para gibidir. İki seçenek vardır; yazı ya da tura. Bir yüzünü gösterirken bize diğer yüzünü zaman gösterecektir.

Can çekişmek nasıl bir şey bilir misin Olric? Hayır efendimiz, nasıl bir şey . Ona söyleyebileceğin o kadar şey varken susmaktır Olric.

Bir yerde söz biter. İki kişi karşılıklı kendini tekrarlamaya başlar. Yeni başlayan ilişkiler bile eskir böylece. Hemen kaçacaksın ki aklın orada kalsın.

Fotoğraf çekilerken, nedense kendimizi gülümsemek zorunda hissediyoruz. Yani aslında ona bile mutluluk oyunu oynuyoruz.

Hayır, dostum ben en acıklı anlarımda bile güldürücü sözler bulan bir insanım, kendime acımam bundandır.

Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım; mürekkeple yazılmışlar oysa. Ben kurşun kalem silgisiydim, azaldığımla kaldım.

Artık gelecek planlarımı hayattan gizli yapıyorum. Sanki hayat, işini gücünü bırakıp planlarımı bozmak için her şeyi yapıyor.

Son bir şans daha verme, sevgine layık olmayana. Merak etme, aşk yürek işidir ve yüreği olmayanın kalbi kırılmaz nasılsa.

İnsan seviyorsa kaybetmekten korkar. Kıskançlık da bir kaybetme korkusudur. Kıskanmıyorsa eğer; yeterince sevmiyordur.

Sigarayı bırak artık diyordun ya bana, ben de bırakmıyordum. Çünkü senin, benim için üzülüyor olmana içten içe seviniyordum.