Türkiye'nin ilk ve tek travesti yazarı Taraf'ta yazacak

5 yıldır 'Cadının Bohçası' adlı tek kişilik tiyatro oyununu oynayan Esmeray bundan sonra Taraf gazetesinde yazacak.

Türkiye'nin ilk ve tek travesti yazarı Taraf'ta yazacak

Türkiye'nin ilk ve tek travesti yazarı Taraf'ta yazacak

Transseksüel feminist Esmeray Taraf gazetesinde yazmaya başladı. Daha önce kendi hayat hikâyesinden hareketle yazıp oynadığı tek kişilik bir "stand-up" Cadı Bohçası ile anılan Esmeray, köşesine de bu ismi verdi.

'ZAMAN KABUL ETSEYDİ ORDA DA YAZARDIM'

Türkiye'nin ilk ve tek travesti yazarı Esmeray, Taraf'ta yazmasıyla ilgili Medyatava'ya ilginç bir açıklamada bulundu: "Zaman gazetesi de kabul etseydi orada da yazardım. İdeolojim yok çünkü sesimizi duyurmak zorundayız."

"Bundan sonra Çarşamba günleri 15 günde bir Taraf gazetesinde yaşamla ilgili yazılar yazacağım. Kadın ve nefret cinayetleri gibi yerel konuları ele alacağım. Ben uzun zamandır yazmak istiyordum. Birkaç gazete aklıma geldi. Habertürk, Taraf ve Radikal. Taraf'a yazımı gönderdim Yasemin Çongar ve Ahmet Altan çok beğenmiş ve kabul ettiler. Kabul etmeleri çok hoşuma gitti. Çünkü Taraf'ı her kesim okuyor. Bugün ilk yazım yayınlandı ve çok sayıda tebrik aldım. Şaşıranlar oldu. Zaman Gazetesi de kabul etseydi orada da yazardım. İdeolojim yok çünkü sesimizi duyurmak zorundayız."

TARAF'IN YENİ YAZARI ESMERAY KİMDİR?

Kars'ta geçirdiği ilk gençlik yıllarında cinsel kimliğinin farkına varan Esmeray, daha rahat yaşayabilmek için on sekizine girmeden İstanbul'a göç etti. Burada çeşitli işlerde çalışmasının ardından önce eşcinsel, sonra da transseksüel olarak seks işçiliği yaptı.

Kadın hareketi ve feminizmle tanıştıktan sonra seks işçiliğini bıraktı. Esmeray, halen bir yandan gündüzleri Amargi'de profesyonel olarak çalışırken, diğer yandan da akşamları İstiklal Caddesi'nde midye satıyor.

İşte Esmeray'ın ilk köşe yazısı

Ah Tarlabaşı, vah Tarlabaşı...

İki ay önce tiyatrocu bir arkadaşım bana dedi ki, "Ben oyunumda Roman bir kadını oynayacağım." Benim Tarlabaşı'nda 10 yıl oturduğumu biliyor. Buna dayanarak devam etti, "Senin orada tanıdığın Roman kadınlarını tanımak istiyorum. Bana yardımcı olur musun?" Tamam, dedim.

Ben tam iki yıldır hiç uğramamıştım Tarlabaşı'na. Benim aklımda, Cadının Bohçası oyununu izleyenler bilir, orada anlattığım gibi sahneler ile karşılaşacağımız vardı. Dışarıda Kürt kadınlar oturmuş öbek, öbek, Roman kadınları daha yayvan... Halılar, kilimler, tas, tava, patlıcan, domates, yemek yapmak için... Az ileride transseksüel kadınlar, onlar oturmamışlar, ayaktalar. Sokağın ilerisinde Afrika'dan gelen zenciler. O sokak bitince ince uzun bir sokak, karanlık. Gençler ayaktalar, hareketli, alış veriş halindeler...

Anlattığım o sokaktan aşağıya bu sefer arkadaşımla indik. Bir gariplik vardı bu sefer. Sanki Tarlabaşı değildi burası. Sokaklar bomboştu. Kimsecikler yoktu. Kafamda soru işaretleri ile aşağı indik, eski oturduğum mahalleye doğru... Sokağın girişinde kadın kuaförü var. Kuaförün önünde Sabayat (Sabahat) abla. Sabayat hep oturur; gene oturuyordu. Selamlaştık. Yaşlanmıştı Sabayat Abla iyice; az sohbet ettik. Mutsuzdu. "Neden bu kadar moralin bozuk?" dedim. "Yaşlılık be kızım!" dedi. "Baksana eskisi gibi değil hiçbir şey.. Her şey değişti." "Değişen ne," dedim, "Sabayat Abla?" "Bilmem!" dedi. "Nah evler satılır! Herkescikler gider. Ben kiracıyım, ne yaparım bu yaşta, nereye giderim?" "Neden satılıyor, kim satıyor" diye sorduk arkadaşımla. "Kentsel dönüşüm müdür, nedir?" dedi. "Nah onlar yapar bunu!" Tam olarak bilgisi yoktu. Bize sadece bu kadarını söyleyebildi.

Sanki Tarlabaşı'nı kara bir bulut sarmıştı

Kalktık oradan, yukarı doğru yürüdük. Çok kötü hissettim kendimi. Sanki Tarlabaşı'nı kara bir bulut sarmıştı. Nerede bu insanlar? O sokakları dolduran cıvıl cıvıl çocuk sesleri. Yarı çıplak, belki yarı aç yarı tok, o çocuklar azalmıştı sokaklarda. Kimse artık dışarıda oturmuyordu. İçim iyice burkuldu. Yutkunamıyordum. Eski evsahibinin oturduğu eve doğru geldik. Oğlu dışarıdaydı. Selam verdi bana. Babaannesini çok severdim; ilk onu sordum. "Ablam" dedi, "nenem öldü." Hiç bir şey söyleyemedim. Yürüdük yukarı doğru, sokağın bitiminde dilenci bir teyze oturmuş kapıda, elinde sigarası... Beni gördü çok sevindi. "Ah kızım!" dedi, "sularım akmaz, borularda hasar var." Aradın mı Teyze, birileri yapsınlar?" "Hiç yaptırasım yok!" dedi. "Neden?" dedim. "Aman, zaten ev satıldı; buralardan gideceğiz." (Bu arada ev teyzenin kendi evi.) "Kime sattın Teyze?" dedim... "Aman be kızım, kentsel dönüşüm müdür, nedir? Onlar işte bana bir ev verecekler." "Nerede o ev?" "Bilmem?" Nereye gideceğini bilmiyordu; bunu söylerken gözleri doldu. Bıraktık teyzeyi öylece, Tarlabaşı Caddesi'ni çıktık. İçimden öyle bir haykırmak geldi ki. Ah Tarlabaşı, vah Tarlabaşı!..

Tüm ötekiler orada!

Evet, yukarıda da sadece bir sokakta belirttiğim gibi, Tarlabaşı, daha çok Romanların, Kürtlerin, transseksüellerin, Afrika'dan gelen siyahların ve tüm farklılıkların, farklıların mekânı. Beyoğlu'nun arka semti... Yani kısacası tüm ötekiler orada. Bir mozaik, kendiliğinden oluşan renkli bir kültür... Evet, insanlar fakir, insanlar yoksul. Bu sefalet içinde yaşamaları tabii ki büyük bir sorun. Bu Kentsel Dönüşüm Projesi dedikleri, neden orada oturan insanların hayatını daha kolaylaştırmaya yönelik değil acaba? Kolaylaştırmayı bırakın, oradaki insanların neredeyse yaşamalarını istemiyor gibi bir halleri var.

Kentsel Dönüşüm neyi dönüştürüyor?

Daha önce yapılanları gördük çünkü. Gözleri hâlâ görebilen, kulakları hâlâ duyabilen, algılarını, duyarlılıklarını yok etmemiş insanlar farkında her şeyin. Sulukule'ye, oradaki insanlara yapılanlar. Orada insanları kovdular resmen, kopardılar hayatlarından. Bilmedikleri yerlere dağıldılar. Tarlabaşı'ndaki Kentsel Dönüşüm çalışmaları da bunun devamı. Kültürler yok oluyor. Kentsel Dönüşüm neyi dönüştürüyor, kimin için dönüyor acaba? Buradaki insanlar nereye gidecek? Ne yapacaklar? Kendileri de bilmiyor bunu; bunun cevabı kimde?

Yazıyı bitirirken gene içimden geldi; ah Tarlabaşı, vah Tarlabaşı...