Müddesir suresinin anlamı nedir? Okunuşu, anlamı ve fazileti...
ensonhaber.com

Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim, tüm insanlığa yol gösterici, hidayet ve şifadır.

Bir müslüman olarak Kuran-ı Kerim'i anlamıyla beraber okumak, yapılacak en güzel ibadetlerden birisidir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'i anlayan, dinini layıkıyla anlar ve ona göre kendisine bir yaşam tarzı belirler. Kurân, mümin için bir hayat tarzı olmalıdır.

Kuran-ı Kerim'in 74. suresi olan Müddesir suresi,  Allah'ın Hz.Peygamber'i tebliğ ve davetle görevlendirmesini, müşriklerin ona karşı çıkmasını ve onların cehennemle uyarılmasını konu edinmektedir. Müddesir kelimesi, "Örtüsüne bürünen" anlamına gelir.

Müddesir Suresinin Türkçe meali

Mekke döneminde nâzil olmuştur. 56 âyettir. Adını ilk âyette geçen ve “örtüsüne bürünen” anlamındaki aynı kelimeden almıştır.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. Ey (örtüsüne) bürünen! (Resûl)![1]

2. Kalk, (insanları) uyar.

3. Rabbini tekbir et (büyükle).

4. Elbiseni (kendini, kişiliğini ve seni çevreleyeni her türlü kirden)[2] arındır.

5. Azaba götürecek şeyleri terk(e devam) et.

6. İyiliği, (karşılığında) daha çoğunu umarak yapma!

7. Rabbin için (her şeye) katlan.

8. O Sûr’a üfürüldüğü zaman,

9. İşte o gün zor bir gündür.

10. Kâfirlere kolay değildir.

11-12-13-14. Tek başına (hiçbir şeysiz, çıplak) yarattığım adamı da bana bırak! Ona hem bolca mal verdim, hem de (yanında) hazır bulunan oğullar (verdim)! Kendisine (bu nimetleri) döşedikçe döşedim.

15. Sonra yine de hırsla artırmamı ister.

16. Hayır! (Artırmayacağım.) Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı oldukça inatçı idi.

17. Ona zor bir meşakkat yükleyeceğim (Onu sarpa sardıracağım.)

18. Çünkü o,[3] (Kur’an hakkında uzun uzun) düşündü, ölçtü biçti.

19. Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!

20. Yine kahrolası (aklınca) nasıl ölçtü biçti!

21-22-23-24-25. Sonra baktı (baktı) da, (söyleyecek söz bulamayıp) surat astı ve kaşlarını çattı. Sonra arka döndü ve büyüklük tasladı da: “Bu (öğretilip) rivayet edilen bir sihirden başka bir şey değildir, bu sadece insan sözüdür.” (dedi).

26. Onu (o güç yetiremeyeceği) Sekar’a (cehenneme) atacağım.

27. Sen biliyor musun Sekar nedir?

28. O, ne geri(de bir şey) bırakır ne de (tekrar tekrar yakmaktan) vazgeçer.

29-30. O (durmadan yenilenen) derileri yakıp (simsiyah) kavurandır. Onun üzerinde on dokuz (muhafız melek)[4] vardır.

31. Biz o ateşin zebânîlerini, sadece meleklerden kıldık. Onların sayısını da o inkâr edenler için ancak bir imtihan yaptık. (Böylece) kendilerine kitap verilenler de (Kur’an’ın hak olduğuna) iyice inansınlar,[5] inananların da imanı artsın (kuvvetlensin) diye. Artık hem kendilerine kitap verilenler hem de mü’minler şüpheye düşmesinler. (Bu,) kalplerinde bir hastalık bulunanlarla, kâfirler: “Allah, bu misal ile ne demek istemiş olabilir?” desin(ler diyedir). İşte böylece Allah dilediğini (niyet ve amellerinin gereği olarak) sapıklıkta bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilemez. Bu (cehennem, yahut zebânîlerin sayısı), insanlara (ibret için) bir hatırlatmadan başka bir şey değildir. [bk. 9/124]

32. Hayır! (Onlar öğüt almazlar). Ay hakkı için…

33. Dönüp geldiği zaman, gece hakkı için…

34. Ağardığı sırada sabah hakkı için…

35. Muhakkak o (cehennem), büyük (bela)lardan biridir.

36-37. Hem sizden (ibadet ve hayırda) ileri geçmek veya geri kalmak isteyenleri korkutmak için insanları uyarıcıdır.

38. Her nefis kazandığına bağlıdır.[6]

39. Ancak bahtiyar olan (defteri sağından verilen)ler böyle değildir. (İman edip iyi amelleriyle kurtulmuşlardır.)

40-41-42. (Onlar) cennetlerdedirler. Onlar suçlulara: “Sizi kavurucu ateşe sokan nedir?” (diye uzaktan sorarlar.)

43-44-45. (Günahkârlar) derler ki: “Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula yedirmezdik. (Kur’an’ın buyruklarını bırakıp, batıl şeylere) dalanlarla beraber biz de dalardık.”

46-47. “Ceza gününü yalan sayardık. Nihayet (bu halde iken) bize (gelmesi) kesin olan (ölüm) gelip çattı.”

48. Artık onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermez.

49-50-51. Böyle iken onlara ne oluyor da, sanki aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi (hâlâ Kur’an’daki) öğütten yüz çeviriyorlar?

52. Fakat onlardan herkes, kendisine (Allah tarafından) dağıtılmış sahifeler (verilmesini) istiyor. [bk. 6/124]

53. Hayır! (Bu olacak şey değildir!) Doğrusu onlar (bu alaycı sözleriyle) âhiretten korkmuyorlar.

54. Bilakis, (korkmaları gerekir.) Şüphesiz o (Kur’an) da (hayatta esas alınacak) bir öğüttür.

55. Artık kim dilerse onu düşünüp öğüt alsın.

56. (Ne var ki) Allah dilemedikçe onlar öğüt alamazlar. Saygıyla emirlerine itaat edilmeye lâyık olan ancak O’dur, mağfiret sahibi de O’dur.

(Allah’ın dilemesi için de dua ve ibadetle istemek lazımdır.) [krş. 76/ 30; 81/29]

[1] İlk vahiyden sonra üç yıl veya altı ay fetret (vahyin kesilme) devri yaşandı. Buna üç sene diyenler vardır. Fakat tercih edilen görüş altı aydır. Bundan sonra Resûlullah (sas.), yine Hira’dan dönüşte gökten bir ses işiterek Hz. Cebrail’i görmüş, korku ve titreme içinde eve dönüp “Beni örtün, beni örtün!” deyip yatmıştı. Bunun üzerine ilgili âyetler indi (İbni Kesîr (Sâbûnî), III, 567).

[2] Elbise, kendisi mânasında olmakla beraber bu parantez içindeki ifadelerden de kinâyedir (Mahlûf, s. 574).

[3] Velîd b. Muğîre.

[4] Çoğunluğa göre (Nesefî (Medârik), IV, 329).

[5] 30. âyetteki “19”un ayrıca bu âyette de iman hususunda imtihana sebep bir sayı olduğu belirtilmektedir. Böylece bu sayının ihtiva ettiği incelik ve hikmet hakkında insanlar uyarılmaktadır. [Zebânîler için bk. 40/49; 43/77]

[6] Yahut”Her nefis kazandığı (günahlar) yüzünden bir rehine/tutsaktır.”