15 Temmuz’u Unutturmayın

Adem Metan
Adem Metan

Dün, 15 Temmuz’du…

Hain darbe girişiminin üzerinden; tam 9 yıl geçti. O geceyi halâ dün gibi hatırlıyoruz. Çünkü yaşadık. Çünkü o korkuyu, o tehlikeyi iliklerimize kadar hissettik. O gece, oradaydık.

Peki ya, gençler? Bugün 15 Temmuz’u, aynı derinlikte hissediyorlar mı? Açık söyleyeyim, pek sanmıyorum. Çünkü biz, anlatamıyoruz. Her yıl dönümünde; o ortak duyguyu, o milli havayı oluşturamıyoruz. Kurumlar, markalar, bireyler, birkaç reklam filmiyle bir iki dijital projeyle geçiştiriyoruz. Dokunaklı bir slogan, insanı içine alan bir marş, hafızaya kazınan bir çalışma yok. Belki abartıyor gibi görünebilir, kimine de anlamsız gelebilir…

Ama işin aslı şu:10-20 yıl sonra, bugünkü gibi hatırlansın istiyorsak 15 Temmuz’u iyi anlatmamız şart. Tarihçiler yazacak, akademik çalışmalar yapılacak, teknolojiyle görsel hafıza aktarılacak…

Ama his?

Orası muamma.

Çünkü 15 Temmuz, bu ülkenin işgale karşı mücadelesidir. Tarihimizde; çok önemli bir yerdedir.

O geceye, o insanlara, hak ettiği değeri vermemiz gerekiyor.

Şehitleri unutmayalım, gazilerimize minneti hep canlı tutalım.

Bu yazıyı, darbenin 9. yılında; tarihe not düşmek için yazıyorum.

Unutmayalım, unutturmayalım. 

Unutmak Ne Mümkün

Kim unutabilir ki…

Binali Yıldırım’ın, “Bu bir kalkışma hareketi.” diye TV’ye bağlandığı anı…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hande Fırat’a bağlanmasını…

Köprüde direnen bir vatandaşın: “Bir kere ölüyoruz, öleceksek adam gibi ölelim.” demesini…

Bütün siyasi partilerin TBMM’ye koşmasını…

FOX TV’de; TBMM’nin bombalandığı anı canlı yayında görmemizi…

Erdoğan’ın Erol Olçok’un cenazesindeki gözyaşlarını…

TRT’de; darbe bildirisinin zorla okutulmasını…

Selaları…

Osman Nail Doğan’ın o milyonlarca kez izlenen video klibini…

Unutmak ne mümkün? 

Bayrak Yarışı

Geçen hafta, kurumların kalıcı olduğundan bahsetmiştim. Bu hafta da o kurumların başındaki isimler üzerine; birkaç kelime etmek isterim.

Bence işin özü şu: Kurumlar baki, yönetenler geçici. Ama bazen bir insan geliyor, sıradan bir kurumu canlandırıyor; bazen de aktif bir kurumu köreltiyor.

Biz iletişimciler açısından örnek verelim: TRT…Zahid Sobacı, geçtiğimiz günlerde tekrar TRT Genel Müdürlüğü’ne atandı. Kendisini, yakından tanırım; daha önce burada da yazdım. TRT’yi farklı bir yere taşıyan, Tabii gibi projeler üreten, TRT World’ü uluslararası referans haline getiren bir isim.

Selefi İbrahim Bey de iyiydi.

Zaten konu da bu:

Bu işler, bayrak yarışı…

Birinin bıraktığı yerden diğeri devam eder.

Bugün Zahid Bey, görevden alınabilirdi. Yerine başka biri gelebilirdi. Hatta diyelim Zahit Bey o görevden alınsa, başka bir göreve atanabilirdi ya da hiçbir yere atanmayıp dışarıda da kalabilirdi. Burada önemli olan; kişilerin hangi pozisyonda olduğu değil, bulundukları yerde hem topluma hem de kurumlarına sağladıkları faydadır. Esas mesele bu. Birinin bir koltukta olması ya da olmaması, o kişinin değerini ya da başarısını tek başına göstermez.

Sistemin özü bu: Görev değişir; kurum yoluna devam eder. Her başkan, başarılı olacak diye bir şey yok; başarısız olan da görevden alınır, bu da gayet doğal.

Benim anlatmak istediğim şu:

Birinin yerine, başka biri geldi diye kimseyi başarısız ilan etmeyelim.

Ve son söz:

Atalar boşuna dememiş;

Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri.