2025 BİTERKEN MEDYA, GÜVEN VE ÇÖKÜŞLER…

Adem Metan
Adem Metan

Herkese merhaba.

Artık farkındaysanız 2025’in de sonuna doğru yaklaşıyoruz.

Yıllar hızla akıp giderken Türkiye’de gündem bizi şaşırtmaya devam ediyor.

2025 biterken de “bu kadar da olmaz” dedirten hadiseler yaşanıyor.

Hatırlayanlar olacaktır…

Bundan uzun zaman önce, tam da bu köşeden A Haber’in hakkını hunharca savunmuş ve özellikle kanalın çizgisine dikkat çekmiştim.

Yöneticilerinin aldığı inisiyatifleri, A Haber’in neden önemli olduğunu, nerede durduğunu, nasıl konumlandığını uzun uzun anlatmıştım.

Zaman zaman da A Haber’in uğradığı haksızlıklara değinmiştim.

Bakanların, milletvekillerinin konuk olmaktan imtina etmesi, retweet yapmaktan çekinmesi, başka mecraları tercih etmesi…

Bunların hepsi yazıldı, çizildi.

Açıkçası ben bugün A Haber Genel Müdürü Haluk Çimen’in yerinde olsam, odamda bacak bacak üstüne atar, ellerimi koltuğun iki yanına koyar ve olan biteni izlerdim.

Çünkü artık her yere çıkmak, herkesle yan yana görünmek siyasiler için eskisi kadar kolay değil.

Siyasetçilerin de “güvenli limanlara” ihtiyacı var.

Kiminle fotoğraf verecekleri, hangi ekrana çıkacakları hiç olmadığı kadar önemli.

Bir dönem Habertürk, bu anlamda en çok tercih edilen adreslerden biriydi.

Bakan olan soluğu orada alır, önemli bir açıklama yapılacaksa haber önce oraya düşerdi.

Ama artık o dönem kapandı.

Kendi çalışanları için bir ‘zan altında’ olma durumuna düştü Habertürk.

Ne acı…

Benim Habertürk’le ilişkim son derece sınırlıdır.

Bir ya da iki kez telefonla bağlandım, ekranlarına ise hiç çıkmadım.

Ancak Habertürk’ün bir dönem bilhassa iktidar nezdindeki ağırlığını inkar etmek mümkün değil.

Veyis Ateş uzun süre orada görev yaptı.

İktidardan da önemli isimleri ağırladı.

Ardından Mehmet Akif Ersoy geldi.

O da benzer şekilde önemli isimleri konuk etti.

Bugün ise tablo değişti.

Habertürk artık Ciner Holding bünyesinde değil.

Elbette birileri satın alacaktır ama iktidar içindeki isimler eski iştahla, eski rahatlıkla oraya çıkar mı, doğrusu emin değilim.

Gelelim şimdi işin bir diğer boyutuna.

Habertürk’ün bu denli itibar kaybetmesinin başat ismi, Mehmet Akif Ersoy ve onun etrafında dönen iddialar.

Tam da bu noktada, bir önceki yazımda Mehmet Akif Ersoy için masumiyet karinesine vurgu yapmıştım.

“Eğer iddialar doğruysa vahim, değilse daha da vahim” demiştim.

Maalesef ve üzülerek söylüyorum ki ilk ihtimal gerçekleşti.

Ortaya çıkan tablo, Mehmet Akif Ersoy adına üzüntü verici olmanın ötesinde, son derece vahim.

Açıkçası hem şaşırdım hem de derin bir üzüntü duydum.

Üzüntümün sebebi sadece bir kariyerin bitmesi değil.

Muhafazakar bir ekolden gelen uzun yıllar emek vermiş bir ismin bu tür işlere bulaşmış olması ayrıca yaralayıcı.

Özellikle Adli Tıp Kurumu’ndaki testlerde çeşitli uyuşturucu maddelere rastlanmış olması, meselenin ciddiyetini başka bir boyuta taşıyor.

İnsan kolay yetişmiyor arkadaşlar.

Ve bir kariyer kolay inşa edilmiyor.

Kendisi de “20 yıllık kariyerim 15 dakikada bitti” demişti.

İşte tam da bu yüzden o 15 dakikanın yaşanmaması için mücadele vermek gerekiyor.

Sadece onun için değil; hepimiz için, herkes için…

Bu yaşananlar, birçok kişinin ders çıkarması gereken bir tablo.

Medya dünyası için de, siyaset için de, bireyler için ve hepimiz için.

Güç, ekran, itibar ve kariyer; hepsi bir anda yok olabiliyor.

Geriye ise sadece “keşke”ler kalıyor.

Keşke dememek için insan nerede durduğuna ve geride neler bıraktığına dikkat etmeli.

Doğru duranlardan olmak tek temennimiz.