DEPREMİ UNUTMA LÜKSÜMÜZ VAR MI?
Yine bir depremle sarsıldık.
Aynı acılar, aynı korkular, aynı sorular…
Depremi neden sadece deprem olunca hatırlıyoruz?
Bu topraklar yüzyıllardır kırılıyor, yeniden şekilleniyor.
Deprem bizim tartışmasız gerçeğimiz.
Ancak ne yazık ki bu gerçek, sadece enkaz altında canlarımızı yitirince gündemimize giriyor.
Ya da yaşanan bir sarsıntıyla.
Sorular hep aynı.
Yıllarca risk gelmeden önce önlem almayı konuştuk.
Fakat bireysel ve kurumsal önlemlerde hala yeterli seviyeye ulaşamadık.
Fakat genel bir çerçeve çizmek gerekirse…
Bu konuşmaların neticesini yeniden inşa ya da yerinde inşa anlamında almaya başlıyoruz.
İşte tam bu noktada, Sayın Murat Kurum'un
yıllardır süregelen çalışmaları devreye giriyor.
Hakikaten takdir edilmeli, hakkı teslim edilmeli.
Murat Kurum, sadece bir bürokrat değil.
Türkiye’nin yapı stokunu dönüştürme iddiasında olan…
Şehircilik vizyonunu deprem gerçeğiyle yoğurmuş bir devlet adamı.
"Yerinde Dönüşüm" modeli, halkın yaşadığı yerden kopmadan, sosyal bağlarını kaybetmeden güvenli konutlara kavuşmasının önünü açtı.
Bu yaklaşım, sadece bir mühendislik başarısı değil, aynı zamanda sosyolojik bir vizyonun da ürünü.
Zaman zaman görmezden gelinen bu emek, bugün geldiğimiz noktada çok daha iyi anlaşılıyor.
Çünkü afet anlarında gözler hep devleti arıyor.
Devleti de bürokratlarıyla yargılıyoruz.
Murat Kurum ise bu noktada alnı açık bir şekilde kamuoyunun karşısına çıkabilen…
Ne yaptığını bilen ve ne yapacağını da net şekilde ifade eden nadir isimlerden biri.
Şunu çok net bir şekilde vurgulamak lazım arkadaşlar.
Deprem, siyaset üstü bir mesele.
Bu meseleye popülist değil, gerçekçi yaklaşmak zorundayız.
Bugün övgüyü hak eden, sadece kriz anında değil; kriz gelmeden önce çalışanlar olmalı.
Unutmayalım: Deprem değil, ihmaller öldürür.
Ve bu ihmalleri ortadan kaldırmak için vizyon sahibi yöneticilere her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Spotify’da Neler Oluyor?
Günümüz dünyasında dijitalleşme neredeyse hayatın her alanına dokunmuş durumda.
Müzik dinleme alışkanlıklarımız bile artık bir ekrana, bir uygulamaya bakıyor.
Ancak tüm bu dijital konforun arkasında büyük sorular var.
Mesela…
Spotify Türkiye’de ayyuka çıkan rüşvet ve kayırmacılık iddiaları, bu konforun ne kadar kaygan bir zemine oturduğunu bir kez daha gösterdi.
Son günlerde hem medya hem sanat camiası, Spotify Türkiye’deki bazı editörlere yönelik rüşvet ve çıkar ilişkisi iddialarıyla çalkalanıyor.
İsveç merkezli şirket, Türkiye ofisinde bir iç soruşturma başlattı.
Rekabet Kurumu da devreye girerek süreci takip altına aldı.
İddialar oldukça dikkat çekici.
İddia odur ki…
Bazı şarkıcı ve menajerler, Spotify’ın popüler çalma listelerine girmek için maddi ya da kişisel bağlantılarla editörlere ulaşıyor.
Bu sayede milyonlarca kullanıcıya ulaşan listelere haksız biçimde dahil olunduğu öne sürülüyor.
Peki bu ne anlama geliyor?
Demek ki müzik üretiminde liyakat değil, lobi konuşuyor.
Bir anlamda, kullanıcıya “önceden seçilmiş” içerik dayatılıyor.
Tan Taşçı, Aydilge, Oğuzhan Koç gibi sanatçılar da konuyu açık bir şekilde dile getirdi.
Uzun süredir çalma listelerinde sistematik biçimde görmezden gelindiklerini kamuoyuna duyurdular.
Bazı sanatçılar da platformların yerli sanatçılara yeterince alan tanımadığını, dijital pazarın adeta bir ‘kendi adamını öne çıkarma’ yarışına dönüştüğünü söylüyor.
Bu yaşananlar bize bir gerçeği daha hatırlatıyor…
Küresel dijital platformlar, yerli müziği, kültürel değerleri ve sanatçı emeğini gerektiği kadar dikkate alıyor mu?
Türkiye’de milyonlarca kullanıcıdan abone ücreti alan…
Reklamlarla büyük gelir elde eden bu şirketler, aynı ölçüde sorumluluk da üstlenmeli.
Bu noktada devletin ve kurumların konuya hassasiyet göstermesi, sadece sanatçılar değil, kullanıcılar için de önem arz ediyor.
Zira dijital müzik, belli grupların elinde bir propaganda aracına dönüşme riski taşıyor.
Rekabet Kurumu’nun sürece hızla müdahil olması ise oldukça önemli.
Türkiye’nin bu tarz küresel şirketlere karşı pasif olmadığının net bir göstergesi.
Ülkemizde faaliyet gösteren her kurumun, Türk hukukuna, etik değerlerine ve ticari
sorumluluklarına uygun hareket etmesi elzem.
Kaldı ki bu, sadece bir müzik meselesi değil.
Dijital platformların genel denetimi, veri güvenliği, içerik adaleti ve tüketici hakları gibi birçok alanı ilgilendiren büyük bir tabloyu temsil ediyor.