DÜNYA BARIŞI İSTANBUL'DAN GEÇEBİLİR

Adem Metan
Adem Metan

11 Mayıs’tan bu yana dünya basınının gözü Türkiye’de.

Yıllardır süren Ukrayna-Rusya savaşının bitiş noktası İstanbul olabilir.

Kulağa iddialı geliyor, ama gelişmeler bunu destekliyor.

Önce ABD Başkanı Donald Trump’tan gelen açıklamalar, ardından Putin-Zelensky görüşmesine dair uluslararası haber ajanslarının İstanbul'u muhtemel bir ev sahibi olarak işaret etmesi, ve en nihayetinde Zelensky’nin Putin’i İstanbul’da bekleyeceğini açıklaması…

Dünya diplomasisinin rotası Türkiye’ye çevrilmiş durumda.

Savaşın başladığı günden bu yana ilk defa iki liderin yüz yüze gelme ihtimali, sadece savaşan taraflar için değil, bütün dünya için bir dönüm noktası anlamına geliyor.

Peki neden İstanbul? Neden Türkiye?

Bu sorunun cevabı aslında basit.

Türkiye, yıllardır hem Rusya’yla hem de Ukrayna’yla dengeli bir diplomasi yürütüyor.

Ne Batı’nın çizdiği sınırlar içinde kaldı ne de Rusya’ya tamamen angaje oldu.

Gıda koridoru anlaşmasından esir takaslarına kadar her kritik adımda Türkiye, arabulucu rolüyle masadaydı.

Şimdi de o masa büyüyor.

Bu kez belki de son defa, savaşın bittiği masaya dönüşebilir.

Burada dikkat çeken detaylardan biri, Trump’ın sözleri.

Eski ABD Başkanı, "Türkiye harika bir ev sahibi olur" derken yalnızca diplomatik bir nezaket göstermiyor. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği konusundaki görüşlerini de yineliyor.

Trump’ın, Erdoğan için sık sık kullandığı ifadelerden biri "Sözünü tutar" ve "Güvenilirdir" şeklinde.

Dünya, liderliğin sadece yetki değil, aynı zamanda güven meselesi olduğunu her geçen gün daha iyi anlıyor. Özellikle savaş çağında barış konuşabilecek bir liderlik anlayışı altın değerinde.

Bu güvenin en önemli sonuçlarından biri de şu olabilir: Eğer Putin ile Zelensky İstanbul’da masaya oturursa, Trump da İstanbul’a geleceğini ifade etti.

Bu sadece sembolik bir jest değil.

Bu, Türkiye’nin küresel barış sürecindeki rolüne doğrudan verilmiş bir kredidir.

Trump’ın gelişiyle birlikte, İstanbul görüşmesi sadece savaşan iki ülke liderinin değil, belki de yeni dünya düzeninin de bir başlangıcı olabilir.

Trump’ın Suriye konusunda yaptığı son açıklamalar da gözden kaçmamalı.

ABD'nin Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırabileceği ve bu süreçte Türkiye ile yakın çalışmak istedikleri mesajı önemli.

Zira yıllardır süren Suriye krizinde Türkiye, hem sahada hem de masada en fazla inisiyatif alan ülke.

Milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapan, sınır ötesi operasyonlar gerçekleştiren ve bölgedeki denge unsuru haline gelen bir ülke olarak, Türkiye’nin, Suriye’deki çözüm denkleminde dışlanması mümkün değil.

Trump’ın bu açıklamaları, Türkiye’nin sadece Avrupa'nın değil, Ortadoğu’nun da güvenlik mimarisindeki kilit aktör olduğunun altını çiziyor.

Ve elbette Gazze…

Trump’ın son günlerde İsrail’in saldırılarına yönelik kullandığı "Durmalılar" ifadesi de not edilmeli.

Amerika'daki siyasetçilerin çoğunluğu, İsrail'e koşulsuz destek verirken Trump'ın bu tonlaması, dünya genelinde süren büyük insani krizin artık siyasi bedeller doğurmaya başladığını gösteriyor.

Türkiye ise bu süreçte, hem Gazze’ye insani yardımlar konusunda somut adımlar attı hem de uluslararası kamuoyunda Filistin lehine baskıyı diri tuttu.

Erdoğan’ın uzun süredir sürdürdüğü “barış için mücadele” çizgisi, artık Batı’nın da dikkatini çekiyor.

İsrail’in rehineleri geri almasının ancak bir barış masasıyla mümkün olduğunu söyleyen Trump, dolaylı olarak Türkiye’nin yürüttüğü çizgiye yaklaşmış durumda.

Tüm bu gelişmelerin gösterdiği tek bir gerçek var: Türkiye, artık sadece bölgesel bir aktör değil. Küresel barış masalarında sözü dinlenen, liderliği kabul edilen, dengeli politikaları sayesinde güvenilen bir ülke.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tecrübesi, kriz anlarında izlediği strateji ve uluslararası ilişkilere olan hâkimiyeti, bu noktaya gelişin temel sebebi.

Bu saatten sonra yapılması gereken, bu diplomatik başarıyı sürdürülebilir bir barış vizyonuna dönüştürmek.

Türkiye; artık yalnızca "barışa aracılık eden" değil, aynı zamanda "barış inşa eden" bir ülke olabilir.

Ve son söz…

Tarih, savaşların değil barışın mimarlarını hatırlar.