İhmaller Ülkesinde Ölmek

Adem Metan
Adem Metan

Samsun’da bir oto yıkama alanı...

Heyelan bölgesinde kurulmuş.

Arkasında dev gibi bir tabela var:

"HEYELAN RİSKİ VAR" yazıyor.

Ve olan oluyor.

Toprak kayıyor.

Bir baba ve iki küçük evladı hayatını kaybediyor.

Üç can, bir anda yok oluyor.

Şimdi soruyorum:

Heyelan riski olan yere kim, nasıl izin verir?

Belediye nerede?

Denetim nerede?

Vicdan nerede?

Yapı ruhsatlı mıydı?

Kaçak mıydı?

Kaçaktıysa neden müdahale edilmedi?

Ruhsatlıysa nasıl verildi?

İhmallerin ülkesi burası.

Koca koca tabelalar dikiyoruz ama...

Tabelayı dikmekle sorumluluktan kurtulacağımızı sanıyoruz.

Kâğıt üstünde risk bildiriyoruz, ama gerçek hayatta üç kişi toprağın altında kalıyor.

Her olayda aynı senaryo:

Önce bir üzüntü dalgası...

Sonra birkaç başsağlığı mesajı...

Biraz sosyal medya öfkesi...

Ardından sessizlik.

Bolu’daki otel yangını

Gerçek sorumlular bulundu mu?

Bir ceza verildi mi?

Ya da Samsun’da yaşanan heyelan ile Bolu’daki yangının sebebi çok mu farklı?

Ben size söyleyeyim; hayır!

Her ikisinin sebebi de ihmal!

Çünkü burada hayatın değeri ucuz.

Çünkü burada sorumsuzluk hak ettiği cezayı almıyor.

Depremler, seller, maden kazaları, yangınlar...

Hep aynı hikâye.

Önce “Neden önlem alınmadı?” diye soruyoruz.

Sonra “unutuyoruz”.

Her gün kim bilir kaç ölüm yaşanıyor ihmallerden, cehaletten, sorumsuzluktan…

Haberimiz dahi olmuyor!

Neden mi?

Alıştık.

Haber olmamız için ya topluca bir felaket gerekiyor...

Ya da ölüm anının güvenlik kamerasına kaydedilmesi…

Başka türlü medyada yer edemiyor ihmal ölümleri…

Peki sormak lazım: İhmaller zincirinin halkası olmaktan ne zaman vazgeçeceğiz? Sanıyor musunuz ki bu hep başkasının başına gelecek? Dün Bolu’da, bugün Samsun’da, yarın başka bir yerde… Allah göstermesin siz, ben, biz olabiliriz sıradaki kurban… Biz daha kaç can kaybettikten sonra "yeter" diyeceğiz?

Samsun’da üç canı kaybettik. Bir tabela vardı. Bir de koca bir umursamazlık.

Korkum şu: Üç gün sonra bu acıyı da unutacağız. Ve sıradaki faciayı bekleyeceğiz.

Çünkü biz, maalesef, ihmaller ülkesinde yaşıyoruz.

Trabzonlu Uşaklar ve Kafamdaki Korku

Bir aydır nefesimizi tuttuk. Trabzon'un genç uşakları sahaya yüreklerini koydu. U19 Avrupa Gençler Ligi’nde rakiplerini bir bir eleyip finale çıktılar.

Harika bir futbol...
Büyük bir arzu...
Bitmek bilmeyen bir hırs...

Heyecanlandık mı? Heyecanlandık. Gururlandık mı? Gururlandık.

Ama...
İçinizde bir yerlerde hafif bir korku da yok mu?
Hani böyle “Acaba yine mi aynı hikâye?” dedirten bir his...

Makus talihimiz diyorum.
Açsam roman olur.
Kısaca geçeyim.

Türkiye’de gençler bazen parlar. Genç kategorilerde Milli Takımlar çeyrek final görür, yarı final yapar, kupa bile kazanır. Kulüpler bazen altın jenerasyonlar yakalar. O jenerasyonlar bir umut olur.

Ve sonra? Sonrası malum. Büyük bir sessizlik. Büyük bir kayboluş.

İsim mi istiyorsunuz? Okan Koç vardı mesela. Portekizli Ronaldo’dan yetenekli diye anlatılırdı. Sonra? Sonrası uçurum.

Batuhan Karadeniz... Muhammet Demirci...

Serdar Özkan...

Ve daha niceleri.

Vallahi saymakla bitmez.

Nereye varıyorum?

Biz büyük potansiyelli bir ülkeyiz.

Ama istikrardan bir haberiz.

Almanya, 5 milyon Türk’ten dünya yıldızları çıkarıyor.

Biz 85 milyon kişiden 10-15 yılda bir zar zor dünya yıldızı çıkarıyoruz.

Son büyük yıldızımız Arda Turan.

O da 10 yıl önce.

Bir öncesi Nihat Kahveci.

Z kuşağı onu sadece yorumcu olarak tanır…

Neden?

Çünkü biz yetenek ülkesiyiz, metot ülkesi değiliz.

Çalışmıyoruz.

Çalıştırmıyoruz.

Sistemimiz yok.

Profesyonel kadrolarımız yok.

Türkiye’de futboldan daha kötü yönetilen başka bir sektör yok, vallahi yok.

İşte bu yüzden...

Korkuyorum.

Bugün finalde yürek koyan Trabzonspor’un gençlerini değil...

2-3 yıl sonra; son 32’de elediği Juventus’un, son 16’da elediği Atalanta’nın, çeyrek finalde elediği Inter’in, yarı finalde elediği Salzburg’un genç yıldızlarını dünya sahnesinde izlemekten korkuyorum.

İnşallah yanılırım.

İnşallah bu yazıyı hatırlayıp, “Ne kadar boş yazmışsın” dersiniz bana.

İnşallah kafamın içinde susmadan konuşan Adem, bu kez haksız çıkar.

Ama...

İşte içimde bir yerlerde o korku hâlâ susmuyor.