KONUŞUYORUZ AMA DUYMUYORUZ
Bugün yazıma bir serzeniş daha doğrusu uzun zamandır gözlemlediğim bir hayal kırıklığı ile başlamak istiyorum.
Dikkat ettiniz mi; ne kadar çok konuşup ne kadar az anlaşıyoruz. Belki de tolum olarak bu kadar bölünmemizin en büyük sebeplerinden biri de bu; anlayamamak.
İletişim çağındayız, her şey elimizin altında, gözümüzün ucunda, ama hâlâ anlaşamıyoruz.
Konuşuyoruz ama birbirimizi duymuyoruz.
Mesajlar, bildirimler, hikayeler, paylaşımlar… Hepimizin telefonu ardı ardına gelen bildirimlerle dolu.
İletişimin sesi yüksek ama anlamı çok kısık.
Ne dediğin değil, nasıl algılandığın önemli artık. Kelimeler, bağlamından koparılmış yankılar gibi dolaşıyor aramızda.
Telefon elimizde, ama yüz yüze bakamıyoruz. Herkes kendini anlatma derdinde, ama kimse anlamaya niyetli değil.
Konuşmak, çoğu zaman dinlememek için yapılan bir savunma haline geldi. Empati, romantik bir fikir gibi görülüyor; sabır, neredeyse nostaljik bir kavram.
Halbuki teknolojinin sunduğu bu dev imkân, bizi birbirimize yakınlaştırmak için vardı. Ama şimdi mesafe sadece fiziksel değil; duygusal, zihinsel, hatta vicdani.
İletişim çağındayız, evet. Ama anlaşmak hâlâ en büyük lükslerden biri. Çünkü ekranlara değil, gözlere bakmak gerek. Klavyeye değil, kalbe dokunmak gerek. Asıl bağlantı, sinyal gücünde değil, niyet gücünde gizli.
“En büyük iletişim problemi, dinlemek için değil cevap vermek için dinliyor olmamızdır.” – Stephen R. Covey
TÜRKİYE İÇİN FIRSAT PENCERESİ
Malumunuz günlerdir ABD ve Çin arasındaki top çevirmeyi izliyoruz
Artan vergiler…
Ardı ardına restleşmeler…
Misilleme üzerine misillemeler…
ABD ve Çin arasındaki rekabet hiç bu kadar kızışmamıştı.
Tam bir ticaret savaşı; öngörülemez, kaotik ve pervasızca atılan adımlar…
Trump'ın Çin'e yönelik gümrük vergilerini yüzde 104'e çıkarmasının arından Çin, ABD mallarına yüzde 84 vergiyle misilleme yaptı.
Rakamlar her an değişebilir.
Dünya bu iki ülke aradındaki didişmeyi konuşadursun ben bugün size bu ticaret savaşından doğan bir fırsat penceresinden bahsetmek istiyorum.
Türkiye…
Konuştuğum çok sayıda ihracatçı, bu iki ülke arasındaki meydan okumayı Türkiye açısından bir fırsat olarak görüyor.
Türkiye eğer bu süreçte ekonomik kıvraklığı ve ihracat becerisini konuşturursa ekosistemini daha da geliştirebilir.
Çinli ya da ABD’li yatırımcıları yakında Türkiye’nin kapısını çalarken bulabilirsiniz.
Bakın 2018 yılında, Çinli üreticiler, ABD’nin artırdığı vergiler üzerine fabrikalarını Vietnam’a taşımıştı.
Yeni rota neden Türkiye olmasın. Neden Çinli ve Koreli teknoloji firmaları, ABD pazarında elde edemedikleri payı Türkiye’deki yerli üreticilerde bulamasın.
Evet yerli üretici…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da her fırsatta dile getirdiği gibi yerli üretici ve yerli üretim.
Şimdi çok daha sıkı sarılmalıyız; yerli ve milli arabamıza, yerli savunma sanayiine, yerli teknolojiye, yerli tarım ve çok daha fazlasına…
İlla da yerli üretim!
Görünen o ki artık dünyada pek çok ülke de artan vergilerden dolayı kendi içine kapanarak yerli üretimine daha da ağırlık verecek.
Elbette iç içe geçmiş ve birbirine entegre olmuş günümüz dünyasında ülkelerin bu kadar kapalı yaşaması mümkün mü bilinmez ama Türkiye’nin bu konuda treni kaçırmaması sevindirici…