Özgür Özel başka, tabanı bambaşka
Çarşamba gününden yani bu köşede buluşma günümüzden; herkese selamlar.
Siyasi olarak tarihi olayların yaşandığı günlerden geçiyoruz:
'Terörsüz Türkiye' söylemi, CHP’li belediyelerle ilgili iddialar, tutuklu belediye başkanları…
Gündemi yakalayabilene aşk olsun!
Bugün de geçen haftanın en çok konuşulan konularından biri üzerine dertleşelim. Başlayalım.
Biliyorsunuz, LGS sonuçları açıklandı.
Peşinden bir fırtına koptu: “Sorular çalındı” iddiası…
Ben, olup bitenin ciddiyetle araştırılması gerektiğini düşünüyorum; Soruşturmalar, iç incelemeler sürüyor. Günün sonunda; ne varsa ortaya çıkacak. Geçmişte, benzer işlere yeltenenlerin akıbetini gördük; bu sefer de sonuç ne olursa olsun hesabı sorulur diye düşünüyorum.
İddialar havada uçuşuyor:
“İmam Hatip mezunlarından şu kadar birinci var.”
“Müftü çocuğu, nasıl birinci olmuş?”
Bir haftadır, bu söylemlerle LGS’yi ideolojik malzeme yaptılar. Asıl dert, sınav haksızlığı değil; siyasi rant ve kutuplaşma…
Bu tartışmalar sürerken Özgür Özel, Trabzon mitinginde, LGS meselesini kutuplaştırmadan ele alarak başörtülü öğrencilerin de “bu ülkenin eşit bireyleri” olduğunu hatırlattı. Ne var ki temsil ettiği ve genel başkanlığını yürüttüğü partinin tabanının büyük bir çoğunluğu, bırakın başörtülü öğrencilerin eğitim hakkını savunmayı onların varlığını kabul etmekten bile uzak; aynı ortamda olmalarına, hatta yaşamalarına dahi neredeyse tahammül edemiyor. Böylelikle Özel’in bu kapsayıcı söylemi, gerçek bile olmuş olsa içi boş bir cümle olarak kalıyor.
Sosyal medyada; “LGS meselesinin üzerini örtüyor.” diyenler, “iş birliğiyle suçlayanlar” çıktı. Oysa mesele polemik değil; işi yetkili mercilere havale etmek.
Kutuplaşmanın boyutuyla bu olay üzerinden bir kez daha karşılaşınca açıkçası üzüldüm.
Umarım, bu sosyal bölünmeye,
umarım, bu nefrete varmak üzere olan ayrışmaya,
umarım, “bizden olanlar ve olmayanlar” zihniyetine;
dur diyecek güçlü bir birliktelik ortamı tekrar sağlanır.
Yoksa ne çevremizdeki ateş çemberi,
ne terör,
ne ekonomi…
ülkenin en büyük beka sorunu, bu kutuplaşma haline gelecek…
⸻
Devletin Sözünü Korumak
Pazartesi günüydü sanırım…
Sosyal medyada; “Murat Kurum’dan müteahhitlere fırça” başlığıyla yayılan videoyu hatırlarsınız. Malatya’da, deprem konutlarını yapan müteahhitlere yönelik tavizsiz üslubu dikkat çekiciydi. Ama bu işi, sadece “fırça”ya indirgemek, olayı tam okumamıza engel oluyor.
Murat Kurum’u şahsen tanırım; nazik, kibar, anlayışlı bir insan… Yöneticilik yaparken ekibine asla bağırmayan, voltaj yükseltmeyen biri. Peki, o videoda ne oldu?
Mekan: Malatya
Zaman: 2,5 yıl önceki büyük depremin ardından…
Orada, depremzede insanlar var; devletin onlara verdiği bir söz, bir taahhüt söz konusu. Murat Kurum, o sözün arkasında durmak için orada. Vatandaşın, bir kışı daha soğuk çadırda değil; sıcak evde geçirmesi için uğraşıyor. Orada konuşan aslında devletin vatandaşa karşı sorumluluğunu omuzlayan bir görev adamı.
Bu sorumluluğu omuzlamanın ötesinde; vizyoner bakışıyla da büyük resmi işaret etti:
“Deprem, bu ülkenin gerçeği; bir an evvel bütün yapıyı depreme dayanıklı hale getirmemiz lazım.”
Olay, “fırça” deyip geçilecek kadar basit değil. Verilen sözün sorumluluğunu üstlendiği, depremzedelerin yükünü hissettiği için Sn. Kurum’a teşekkür ediyorum.