PKK'yı kuran isme PKK'yı feshettiren iki lider

Adem Metan
Adem Metan

Herkese güzel bir gün diliyorum. Alışık olmadığınız bir saatte, alışık olmadığınız bir haber okuyorsunuz, farkındayım. Belki de bu köşede böyle bir konuyu bu tonda ilk kez işliyorum. Ama bazı gelişmeler vardır ki, “sıcak baskı” gerektirir. Tıpkı gazetenin matbaadan çıkmasına dakikalar kala gelen son dakika gibi. Belki biz baskı yapmıyoruz, kâğıda değil dijitale yazıyoruz ama bizim de “manşetimiz” var ve bu sabah o manşeti atmak gerekiyor.

Bugün yazıya bir gazeteciden değil, bir vatandaş gözünden, olup biteni anlamaya çalışan bir zihinle yaklaşacağım.

Aylar önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin grup toplantısında yaptığı açıklama, Türkiye siyasetinde alışık olunmayan bir titreşim yarattı. Abdullah Öcalan’a dair kullandığı ifadeler, yalnızca siyasi kulislerde değil, sokakta da geniş yankı buldu. Kimi bunu bir siyasi manevra olarak gördü, kimi olası bir çözüm süreci sinyali saydı, kimi de ne olduğuna bile tam anlam veremedi. Çünkü bu açıklama Türkiye’nin son 40 yılına damga vuran bir konunun —terör meselesinin— sembolik bir ismi üzerinden geldi. Şaşkınlık, yorumların ortak paydasıydı.

İlk hafta dillere düşen “acaba”lar, ikinci haftada “bu işin arkası gelecek”e dönüştü. Devlet Bahçeli dozajı artırdı. Sözleri daha doğrudan, mesajları daha netti. Destekleyenler çıktı. Karşı çıkanlar da oldu. Ama asıl dikkat edilmesi gereken gelişme, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meseleyi “makul” karşılamasıydı. Devlet aklının iki büyük cephesi, aynı masaya bakıyordu. Belki aynı şeyleri düşünmüyorlardı ama aynı yerden bakıyorlardı. Ve bu, Türkiye açısından önemliydi.

Bugün geldiğimiz noktada, o ilk açıklamadan bu yana geçen sürede olan biteni sadece siyasi manevra olarak okumak eksik olur. Bu bir strateji, bir niyet beyanı değil; aynı zamanda bir kazanımın inşasıdır. Terörle mücadelede gelinen seviye, sınır ötesinden içerideki operasyonlara, diplomatik denklemlerden kamu düzenine kadar çok katmanlı bir sürecin sonucudur.

Evet, bugün Türkiye'de terör kavramı artık eski anlamını yitiriyor. Örgüt, yalnızca askeri olarak değil, toplumsal meşruiyet açısından da tarih sahnesinden siliniyor. Bu sadece güvenlik güçlerinin başarısı değil; aynı zamanda siyaset kurumunun aldığı risklerin, göze aldığı toplumsal tepkilerin, yürüttüğü uzun vadeli stratejilerin de sonucudur.

Kim ne derse desin, bugün terörün kökü kazınıyorsa, bunun içinde Erdoğan’ın da, Bahçeli’nin de payı vardır. Kolay bir şey değildir bu. Sadece sınır ötesi bir harekâtla, sadece bir yasa düzenlemesiyle olmaz. Bu, zihinlerde ve sahada yürütülen uzun soluklu bir mücadeledir.

Bu yazının amacı kimseye övgü veya yergi değil. Ama olanı olduğu gibi konuşmak lazım. 40 yıl boyunca bu ülkenin çocukları şehit oldu. Dağlarda, ovalarda, şehirlerde... Bugün o acılar azalıyorsa, o silahlar susuyorsa, o gölgeler dağılıyorsa, bunun adı başarıdır. İsmi barış olur mu, yeni süreç mi olur, bunu zaman gösterir. Ama şu açık ki: Devlet bugün elini zayıflatmıyor, tam tersine güçlendiriyor.

Kimin ne dediği elbette önemli. Ama artık mesele kimin ne yaptığıyla ilgili. Bu saatten sonra mesele, “birileri yine bir şey mi planlıyor” değil, “Türkiye ne planlıyor?” sorusudur.