RÖPORTAJLARDA NEYİ İYİ YAPIYORUZ?

Adem Metan
Adem Metan

Haftanın son gününden herkese merhaba.

YouTube kanalımızda, İlber Ortaylı röportajını yayınladık.

Bu röportajla ilgili çok fazla telefon aldım.

Dostlar sağ olsun…

Hem benim kaçırdığım bazı noktaları hatırlattı.

Hem de röportajın uzun ve geniş zamanlı olduğunu anlattılar.

Röportajda kırpma yapmadığımız için çok mutlu olduklarını dile getirdiler.

Röportajın yelpazesi oldukça geniş.

İktidara eleştiri de var, övgü de.

Ekrem İmamoğlu’na eleştiri de var, övgü de.

İşte bence bu röportajın bu kadar ses getirmesinin sebebi de bu.

Çünkü toplum, tam olarak bunu istiyor.

Topyekün yerme ya da destekleme değil.

Olanı olduğu gibi aktarma...

Ve haklıya hakkını teslim etme.

Biz de röportajda ne denildiyse şeffaf şekilde koyduk ortaya.

Çok uzun süredir bu sektörün içinden biri olarak söyleyebilirim ki...

Bir şeyleri kesip kırpıp kendi perspektifinden verdiğin zaman toplum bunu anlıyor.

Ve başlıyor samimiyetini sorgulamaya.

Kimi zaman kamera açımız yamuk oluyor, bazen ses uzak kalıyor.

Ya da konuşma temposu yavaş ilerliyor.

Ama yine de olduğu gibi veriyorum.

Çünkü gerçek hayatta da hiçbir şey kusursuz değil.

Dijital çağda her şey hızlandı.

Elbette bizler de bu hıza ayak uydurmaya çalışıyoruz.

Fakat ben, tüm bunları yaparken doğallıktan uzaklaşmamaya çalışıyorum.

Videolar hızlandırılıyor…

Podcast’ler sıklaşıyor…

Sosyal medya içerikleri saniyeler içinde tüketiliyor.

Hal böyle olunca bir insanın doğal konuşma ritmi bile izleyiciye fazla geliyor.

Ama ben tam da bu ritimde, o doğal akışta kalmayı seviyorum.

Çünkü bana kalırsa bir insanın ne söylediği kadar…

Nasıl söylediği, neye ne kadar süre ayırdığı, duraksadığı yerler de bir anlatı.

Bir röportajı montajladığınızda, farkında olmadan bir hikaye kurgularsınız.

İzleyiciye neyin önemli olduğunu siz söylersiniz.

Ama olduğu gibi yayınladığınızda, bu seçme hakkını izleyiciye bırakmış olursunuz.

Elbette bazı teknik müdahaleler oluyor ama röportajların anlamını değiştiren bir müdahale söz konusu değil.

Belki de konuklarımızın da gönül rahatlığı ile kanalımıza misafir olmalarının sebebi budur.

Önce Süleyman Soylu...

Sonra Yılmaz Vural...

Ve son olarak İlber Ortaylı…

Bu vesile ile güzel haberi de vereyim.

Haftaya da yine çok değerli bir konuğumuz olacak.

Sevgili Erhan Afyoncu’yu misafir edeceğiz.

Konuşacak çok şey var, takipte kalın.

TEKNOFEST KUŞAĞI

Türkiye’de teknoloji ve inovasyon denince ilk akla gelen etkinliklerden biri şüphesiz TEKNOFEST.

Her yıl artan heyecan, yükselen katılım ve büyüyen başarı hikayeleri…

Adeta bir teknoloji bayramı.

Ben de her yıl olduğu gibi bu yıl da TEKNOFEST’in açılış gününde alandaydım.

O uçak şöyle uçtu, bu uçak şöyle kalktı demeyeceğim

Zaten festivalin başarısı otada.

TEKNOFEST’in gerçek başarısı, sadece o coşkulu günlerde yaşanan atmosferde değil.

Bana kalırsa asıl önemli olan...

Coşkunun ardında oluşacak kuşakta.

Gözlemlediğim şey şu...

Gençlerde, muazzam bir TEKNOFEST coşkusu var.

Okuldan üniformasıyla gelenler...

Annesinin babasının elinden tuttuğu gibi festival alnına gelen çocuklar.

Hakikaten muazzam bir coşku.

TEKNOFEST işte tam da böyle her yıl bu coşkuyla devam ederse gelenekselleşir.

Kalıcı hale gelir.

Bu coşkuyu, her şartta ve koşulda diri tutmak oldukça önemli.

2017’den, 2018’den bu yana TEKNOFEST’e katılan gençlerin sayısı da her yıl katlanarak artıyor.

Bu çok sevindirici bir haber.

İşte TEKNOFEST kuşağı tam olarak böyle oluşacak.

Fakat...

Bu ivmenin kalıcı olabilmesi için, sadece bir festival heyecanı değil, sürdürülebilir bir öğrenme ve üretme kültürü oluşturmak gerekiyor.

Bugünün TEKNOFEST katılımcıları, yarının mühendisleri, yazılımcıları, tasarımcıları olacak.

TEKNOFEST coşkusu arttıkça bu heyecanı, kuşaklara yaymak, Türkiye’nin teknolojide kendi ayakları üzerinde duran bir ülke haline gelmesinin anahtarı olacak.

Sonuç olarak...

TEKNOFEST sadece coşku ve heyecan demek değil.

Bir kuşağı, teknolojiyle buluşturmak ve o kuşağı geleceğin mimarları yapmak demek.

Bu büyük fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek hepimizin görevi.

Bitirmeden...

Siz bu köşeyi okurken ben de sahada gözlemlerimi aktarmak için var gücümle çalışıyor olacağım.

Birleşmiş Milletler sürecindeki gelişmeleri aktarmak için...

Akşam saatlerinde ABD’ye uçağız.

Ensonhaber Genel Yayın Yönetmeni İlyas Efe Ünal ile birlikte BM’den canlı yayınlarımız olacak.

Gerek Ensonhaber'e bağlanarak gerek kendi hesaplarımdan hem arka planı hem de gördüklerimi aktaracağım.

Bölgedeki süreçleri daha iyi analiz etmek adına 2 gün erken gideceğiz.

Size çok daha iyi içerikler sunmak adına yollarda olacağım.

Haftaya görüşmek üzere…