TÜRKİYE’NİN ANTARKTİKA YOLCULUĞU
Türkiye’den neredeyse 15 bin kilometre ötede, dünyanın en büyük bilinmezlerinden birinin ortasında bir ülkenin izini aramak…
Aslında hikayem tam da böyle başladı.
Bugün köşemde size Türkiye’den Antarktika’ya uzanan bilim yolculuğunu ve bu yolculuğun bende bıraktığı izleri anlatmak istiyorum.
Eğer hazırsanız başlayalım.
Antarktika benim dünyama geçtiğimiz yıl girdi.
Uzun zamandır kaçırdığımı düşündüğüm bir fırsatın peşinde her toplantıda, her ortamda “Beni Antarktika’ya gönderin” diye ısrar ettiğim o günlerden sonra sonunda ekip arasında kendime bir yer buldum.
Anlaşılan o ki; Sayın Fatih Kacır, “Adem senden kurtuluş yok” dedi ve beni bu maceraya dahil etti.
Ve iyi ki de etti.
Yolculuk…
Anlatması bile güç.
İstanbul’dan başlıyor, ardından São Paulo, Şili, Şili’nin en ucu, King George Adası ve oradan da buzların arasına ilerleyen bir gemi.
Yaklaşık üç gün süren zorlu, yorucu ama her saniyesi hafızama kazınmış bir yolculuk.
Ve o an…
Bambaşka bir evrene adım attığınızı hissettiren o beyaz örtü.
Göz alıcı buzullar, bazen 30’lara bazen 40’lara varan soğuklar, penguenler, balinalar, foklar, belki de daha adı bile konulmamış canlılar…
Hayatımda unutamayacağım en özel yerlerden biri oldu.
2010’lardan bu yana Türkiye, Antarktika’da bilimsel faaliyetlere adım atıyor olsa da pek çok ülke, bu kıtada çoktan sağlam üsler kurmuş durumda.
Brezilya, Kore, Rusya, Amerika, İngiltere, Fransa…
Birçoğunun yıllardır büyük ve gelişmiş istasyonları var.
Ben Antarktika’dan döndükten sonra Türkiye’nin de artık kalıcı bir bilim üssü kurması gerektiğini açıkça yazmıştım.
Bu sadece yılın belirli dönemlerinde yapılan geçici araştırmalardan ibaret olmamalıydı.
Türkiye, bilim insanlarının yıl boyunca çalışabileceği sürdürülebilir bir bilim üssünü hak eden bir ülke.
Nitekim bu konudaki çalışmalar da ciddiyetle sürüyordu.
Hem devletin hem de ilgili kurumların vizyonu ortadaydı.
Tam da bu nedenle, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Mehmet Fatih Kacır’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı paylaşım, beni bu yazıyı kaleme almaya sevk etti.
Kacır, Antarktika’da Türkiye’nin daha etkin olacağını, kalıcı Türk Bilim Üssü için hazırlıkların başladığını duyurdu.
Yaptığı paylaşımda, Türkiye’nin artık yalnızca kutuplara giden bir misafir değil, orada kalıcı bilim üreten bir aktör olma hedefini açıkça ortaya koyuyordu.
Sayın Kacır’ın mesajında, Türkiye’nin Antarktika Antlaşmaları Sistemi’nde danışman ülke statüsü için çalışmalar yürüttüğünü, kutup araştırma programlarının kapsamının genişletildiğini ve bilim insanlarımızın kritik alanlarda önemli projelere imza attığını vurgulaması dikkat çekiciydi.
Türkiye’nin Antarktika hikayesi aslında yeni değil.
1960’lardan itibaren Türk bilim insanları kıtada çeşitli çalışmalara katılmış, bazı bölgelere Türk araştırmacıların isimleri verilmiş.
Karaali Kayalıkları, Ünal Buzulları gibi örnekler, bu geçmişin sessiz tanıkları…
Ama bugün farklı olan bir şey var.
Türkiye artık kutuplarda söz sahibi olma iradesini açıkça ortaya koyuyor.
Bu irade bir vizyonun ürünü.
Bilimin diplomasi kadar stratejik bir güç olduğunun farkında olan bir anlayış.
Ve gençleri merkeze alan teknolojiyi önceleyen ve bilimi toplumun ortak meselesi haline getirmeye çalışan bir çizgi…
Antarktika bana çok şey öğretti.
Doğanın insanı nasıl küçültebildiğini…
Bilimin insanı nasıl büyütebildiğini…
Ve bir ülkenin geleceğe bakışının, sadece kendi sınırlarında değil, dünyanın en ücra köşesinde bile anlam bulabileceğini…
Bugün Türkiye, o beyaz kıtada yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor.
Kalıcı bir bilim üssü, küresel araştırmalara daha güçlü katılım, bilim insanlarının daha geniş imkanlarla desteklenmesi…
Bu aslında sadece Antarktika’nın hikayesi değil.
Bu, Türkiye’nin bilim yolculuğunun yeni bir durağı.
Ve ben, bu ülkenin bir evladı olarak bu yolculuğun hem şahidi hem destekçisi olmaktan büyük gurur duyuyorum.