Ne kadar göstermesen de tek hareket yaşını ele verir
Sabah işe yetişmek için koştur koştur bindiğim metroda aracı kaçırdım ve beklemek için duraktaki sıraya oturdum.
Yanımda pardesüsü, başörtüsü, sıfır makyaj ve derin endişesi ile bir kadın oturuyordu. Söylendi. "Ah!" dedi "Ucu ucuna kaçırdık."
Kızı çalışıyormuş. Damadı öğretmenmiş, okul tatildeymiş ama bir semirene katılması gerekiyormuş, çocuğu o devralınca damat işe gidebilecekmiş. Geç kalmış, onu da geç bırakmış... Mırıl mırıl söyleniyor.
Dürttüm onu. "Çok heyecanlanma tansiyonun fırlayacak." dedim. Gülümsedi.
Bana döndü. "Kızım" dedi. "İşte ne yapacaksın ihtiyarlık..."
Usulca kulağına "Bana kızım deme.” dedim.
Onu azarladım sanmışcasına gözleri büyüdü. Ben ona bu kez biraz da şımararak “Seninle aynı yaştayız.” dedim. Silkelendi "Olur mu hiç öyle şey." dedi.
Doğum tarihimi söyledim. Kadın, bu kez daha geniş gülümsedi. İnci gibi dişleri solgun yüzüne gençlik yaydı. “Sen, benden 2 yaş büyükmüşsün ya.” dedi. Çok şaşırmıştı ve bu şaşkınlığından keyif alıyordu.
"Olamaz." dedi. "Nasıl sen böyle kaldın?" Ben de ona yarı ciddi yarı şaka ve daha çok gülsün diye “Evlenmedim.” dedim.
Bu kez kahkaha attı. O anda ne kızı, ne damadı, ne torunu kalmadı.
Yeni araç geldi. Girdik iki ahretlik yan yana oturduk. Yaşlı Şükran, artık yanında yaşıtı bir hanımla sohbet eden orta yaşlı bir kadına dönüşmüştü.
Ben, içimden onu yaşlandıranlardan hesap sordum.
O, benimle, aslında hissettiği gibi bir yaşlı olmadığını anladı.
Güzel güzel bizim yıllardan insanlıktan konuştuk. Önce ben indim. El sallaştık...
Çünkü bizim nesil el sallaşmayı severdi…
İşte öyle...
Ne kadar göstermezsen de bir hareketin, kullandığın bir kelime ya da tepki gerçek yaşını ele verirdi...