Tabutun önünde selfie! Acının üzerinden prim yapmak
Tabutun ya da alevlerin önünde poz vermek…
Bir cenazede, kaybedilen bir insanın ardından sessizce dua etmek yerine, telefonunu çıkarıp tabutun yanında selfie çekenleri gördünüz mü?
Veya acıdan konuşmaya mecali olmayan tanınmış bir ismin yanına yanaşıp, zorla fotoğraf çektirmeye çalışanları?
Ne yazık ki, görüyoruz. Üstelik azımsanmayacak sıklıkta...
Bazı insanlar ünlülerin cenazesine, vefat eden kişiye veda etmek için değil; törene katılan diğer ünlüleri görmek, onlarla aynı kareye girebilmek için geliyor. O anın hüznünü ve saygısını hiçe sayarak…
Oysa cenazeler, vefat edene son görevin yerine getirildiği ve acının paylaşıldığı yerler. Burada bir fotoğraf karesi değil, bir vedanın ağırlığı olmalı. Ama belli ki bazılarının gözünde, en derin acılar bile bir sosyal medya içeriğinden ibaret.
Aynı şey orman yangınlarında da yaşanıyor. Alevler hala ağaçları yutarken, evler kül olurken, hayvanlar kaçışırken… Birileri, tam da o felaketin ortasında, alevleri kendine fon yapıp poz veriyor. Oysa o fon, bir başkasının hayatının yandığı yer. O fon, hatıraların, umutların, yuvaların yok olduğu an.
Peki, nedir bizi bu kadar duyarsızlaştıran?
Sosyal medyanın hızlı beğeni hazzı mı?
Kendi varlığımızı başkalarının acısı üzerinden görünür kılma isteği mi?
Eğer bir gün, acının paylaşıldığı yerde saygıdan önce selfie geliyorsa, o zaman kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor:
Biz bu muyuz?
Gerçekten bu kadar mıyız?
Yoksa insanlığımızı yavaş yavaş kaybediyoruz muyuz?