Büyük Türkiye'nin şafağı söküyor
Muhterem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, merakla beklenen Kızılcahamam nutkunda, tarihten geleceğe bir seyir ışığında Türk-Kürt kardeşliğinin altını çizerek yeni ve büyük Türkiye’nin şafağının söktüğünü ilan etti.
Bazı sözlerini tarihe not düşmek için paylaşmak istiyorum:
Üzerine basa basa “La ilahe illallah Muhammeden Resûlullah” dedi ki kelime-i tevhidin bir Cumhurbaşkanının dilinden döküldüğüne şahit oldu milyonlar.
Devamında şöyle dedi:
“Biz tarih sahnesine dün çıkmış bir millet değiliz. Biz yani Türkler, Kürtler, Araplar, ittifak yaptığında Çin Denizi'nden Adriyatik'e atlarımız serin esintiler yaydı.”
Şu sözü de unutulmamalı:
“Bugün Malazgirt ruhu, bugün Kudüs ittifakı, bugün İstiklal Savaşı'nın nüvesi yeniden şekilleniyor. Bugün büyük Türkiye'nin şafağı söküyor.”
İstikbale dair söyleyecekleri de vardı Erdoğan’ın:
“Bugün Türk ile Kürt aralarında engel olmaksızın tekrar muhabbetle kucaklaşıyor. Bugün büyük ve güçlü Türkiye'nin şafağı söküyor. Silahlarla değil, şiddetle değil, muhabbet için kardeşlik için yüz yüze gönül gönüle konuşacağız. Her meselemizi konuşarak çözeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti hepimizin ortak yuvasıdır, çatısıdır. 86 milyon bir, beraber ve kardeşiz. Gönüller bir olunca sınırlar ortadan kalkar.”
Ayrıca 1984 yılında başlayan PKK terörünün iki taraflı kanlı ve kirli tuzağına dikkat çekti ve bir dönemin kapandığını üzerine basa basa vurguladı.
Hayırlı olsun. Türkiye yeni bir döneme adım atıyor inşallah.
Kan tezgâhı çöküyor.
Barış uğrunda emek veren herkese teşekkür ediyoruz.
Fakir de 2013 yılında Çözüm Süreci veya Barış Süreci diye nitelendirilen faaliyete Akil İnsanlar Heyeti üyesi olarak katılmış ve iki ay boyunca Marmara Bölgesi’ni karış karış dolaşarak halkı hem konuşturmaya hem de barışın önümüze açacağı imkânları anlatmaya elinden geldiği kadar çalışmıştı.
Keşke bugün ulaşılan noktaya 2013 yılında ulaşılsaydı da 12 senemiz ve o kadar canımız kaybedilmeseydi ama milletler tek bir çizgi halinde ilerlemiyor. Zikzaklar çizerek ilerliyoruz, ders alıyoruz ve bu da zaman, kaynak ve insan kaybı oluyor.
Ama olsun, bu noktaya gelinmesi de önemli bir başarıdır.
2013’te muhalif konumda bulunan Milliyetçi Hareket Partisi ve çekimser konumda bulunan bugünkü Dem Parti olan Halkın Demokratik Partisi artık Türk-Kürt “ittifak”ının birer üyesi. Sürecin ayakları böylece yerli yerine oturmuş oluyor. Sağlam adımlarla ilerlemek böyle mümkün oluyor.
Burada MHP Genel Başkanı muhterem Devlet Bahçeli’nin bir Türk milliyetçisi için atılması düşünülemeyecek riskli adımı atarak Abdullah Öcalan’ın DEM Parti’nin TBMM Grup Toplantısı'nda bir konuşma yaparak PKK’nın silah bıraktığını açıklamasını istediği sözleri, muhalif bütün seslerin kısılmasına yol açacak tarihî hamleydi. Samimiyeti ve kararlılığıyla herkesi etkiledi. Öcalan da sürece katkıda bulundu ve bu günlere gelindi.
O zaman da yazmıştık.
Bu iş Devlet Bahçeli meselesi değil, doğrudan ‘Devlet’ meselesiydi. Türk devlet aklı 41 yılda mayalandı, hatalardan dersler çıkardı ve optimum çözüme ulaştı. Nitekim muhterem Bahçeli’nin o sırada aklına gelmiş değildi DEM Parti sıralarına gidip ellerini sıkmak.
Bir dantel gibi işlenmiş büyük planın startı orada verilmişti. Nitekim bu defa 2013’teki hatalara düşülmemesi için elden gelen itina gösterildi. Süreç bir kuyumcu titizliğiyle işlendi ve 11 Temmuzdaki silah yakma eylemi de kusursuz bir ciddiyetle gerçekleşti. Dikkat ederseniz silah bırakan kimsede ne sevinç ne de keder vardı. Bir görevi yerine getirmenin sakinliği üstlerindeydi.
Büyük devlet olmak büyük düşünmeyi gerektirir. İlla fütuhat yapmanız gerekmez. Ama yaptığınız işi düşünüp taşınarak, önüyle ve arkasıyla değerlendirerek ve en önemlisi, geri adım atmayacak şekilde planlayarak yol aldığınızda özgüveniniz yerine oturmuş demektir.
Aklımda kalan bir söz şuydu:
“Aşırı korku, aşırı düşünmek, aşırı duygusallık insanı hayatı yaşayan değil, seyreden bir varlık haline getirir.”
Fertler için de milletler için de geçerli bir söz bu.
Milletler korkuları yüzünden kendisini seyreden ve seyredilen bir varlık haline getirmemeli. Biz korkularımız ve kaygılarımız yüzünden insanımızı seyrettik ve seyrettirdik. İyileşmek istiyorsak seyreden değil, eyleyen ve iradesini eline alan özgüvenli bir millet olmamız şart.
İşte iradeyi elimize alma fırsatı karşımızda.