CHP Türkçü müydü?
Geçenlerde bir sokak röportajında kendilerine "Atatürkçü" diyenlere 'Altı Ok'u sayar mısın?' sorusunu yöneltmiş muhabir. Hiçbiri sayamamış. Yahu altı üstü altı (6) ilke sayacaksınız. Onu bile saymayı beceremediğiniz halde nasıl CHP'li ve Atatürkçü oluyorsunuz?
Biz sayalım hayrına:
Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılık.
Görüldüğü gibi Türkçülük yoktur içerisinde. Milliyetçilik vardır ama o içi boş bir kalıp. Rusçuluk da milliyetçiliktir, Kürtçülük de. Burada kastedilen hangi milliyetçiliktir?
İlkeleri dahi böylesine muğlak olan bir yapının kafasının aydınlık olması mümkün mü?
Öte yandan sormak gerekmez mi: Hani Ziya Gökalp’in Türkçülüğünü benimsemiştiniz? Onu gören var mı CHP bayrağında?
Peki, Türkçülük lafları nerede kaldı?
Ziya Gökalp 1924 Ekiminde ölüme terk edilmemiş midir?
Türk Ocakları 1931 yılında neden kapatılmıştı sahi?
Yalnız o mu, Türk Ocağı'nın yayın organı olan Türk Yurdu dergisi de kapanmadı mı?
Türkçülüğün öncülerinden Ord. Prof. Zeki Velidi Togan, Viyana’ya taşınmak zorunda kalmadı mı?
Bir diğer Türkçü Atsız ise Türk Tarih Kurumunca çıkarılan ve liselerde ders kitabı olarak okutulan 4 ciltlik tarih kitaplarında bulduğu yanlışları eleştirdiği için bakanlık emrine alınmış ve çıkarmakta olduğu Orhun dergisi, Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılmamış mıdır?
Bu süreci 2. Dünya Savaşı yıllarında Alman desteğiyle Türkçü basının canlanmasına kadar götürebiliriz ama bir gerçek değişmez:
Cumhuriyetin 1930’lu yıllarında "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi gereği İngilizleri ve Sovyetler Birliği’ni rahatsız etmemek için Türk birliği fikri tehlikeli ilan edilmiştir.
Türkler yalnız Türkiye coğrafyasında ve sadece kadim tarihte yaşamadıklarına göre "Türkçülük" yaptığınızda Türklerin birliğini amaçlıyor olmanız lazımdı ama –işte 6 Ok’tan birinin neden Türkçülük olmadığı burada vuzuh kazanıyor- somut Türk dünyasından ve Türkçülük fikrinden uzak garip bir milliyetçilik duygusu köpürtüldü.
İşte söylediklerimize Türkçü neşriyattan bir delil:
2. Dünya Savaşı yıllarında dili çözülen Gök-Börü dergisinin 5 Kasım 1942 tarihli ilk sayısında bakın bu kesinti süreci nasıl anlatılmış:
"1931’de, fesatçı tahrikler sonunda Türk Ocaklarının lağvı ve Türk Yurdu’nun kapatılmasıyla Türkçülüğün iniş çağı başlar; artık bundan sonra, bu ülkü, suç ve muhalefet sanıldı. Mektepler onu unuttu, matbuat (basın) renk değiştirdi.. Kötü cereyanlar aldı yürüdü.
Genç Türkçüler, muhitin bu yıkıcı havasını dağıtmağa çabaladılar. Türkçülük düşmanlarıyla ve gafillerle mücadeleye başladılar. Millî Türk Talebe Birliği’nin Birlik gazetesi, bu mücadele çağının başında gelir. Orhun ve Geçit mecmuaları da, çok daha ufak çapta, aynı yolda çalışıyorlardı.
1934 başlarında artık Türkçülük büsbütün sustu. Birlik, Orhun ve Geçit mecmuaları kapandı. Tek bir Türkçü ses duyulmaz oldu. Buna mukabil, muzır cereyanlar aldı yürüdü. Ülküsüzlük gençliği bitirdi. Bütün Türkçüler ses çıkartmaz oldular."
Ta ki 8 yıl sonra devrin Başbakanı Şükrü Saracoğlu hükümet programını okurken "Türk ırkı" ve "Türk kanı" ile Türkçülük yapacaklarını Meclis kürsüsünden haykırıncaya kadar:
"Arkadaşlar, biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal (en az) o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir."
5 Ağustos 1942 günü bu sözlerle Meclis salonunu inleten iktidar partisi iki yıl sonra bu defa Türkçüleri tutuklatıp tabutluklara dolduracak, nihayet 3 Mayıs 1944 günü sıkıyönetime rağmen sokağa dökülen Türkçülerin direnişiyle Türkçüler Günü doğacaktır ki o gün yürüyenler içinde sonradan Milliyetçi Hareket Partisi’ni kuracak olan Alparslan Türkeş de bulunuyordu.
Dolayısıyla 1930’ların baskı döneminden nasibini alan İslamcı ve solcu akımlar ile Kürtlere Türkçüleri de eklediğimizde sorumuza dönebiliriz.
Göktürkler silindir şapka takmadıklarına göre şapka inkılabının Türkçülükle ne alakası vardı?