Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendisine "Cuntacı" diyen Özgür Özel'e CHP tarihini ve İsmet İnönü'yü hatırlatmıştı. Özgür Özel bununla yetinmeyip Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Amerikan mandası peşinde koştuğunu' ileri sürmüştü.
Oysa şu bir tarihî gerçektir ki, cuntacılık da mandacılık da CHP'nin genlerinde mevcuttur ve bunu görmek için sadece 2. genel başkanı İsmet İnönü'nün geçmişine bakmak yeterlidir.
Kâzım Karabekir Paşa’nın İstiklâl Harbimiz adlı hatıratına aldığı bir mektup, Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktıktan aylar sonra bile Albay İsmet Bey’in bırakın Anadolu’ya geçmeyi, İstanbul'da kalıp açıkça mandacılığı savunduğunu kendi el yazısıyla ortaya koyuyor.
Tarih: 27 Ağustos 1919.
Albay İsmet Bey şöyle yazıyor işgal İstanbul’undan Erzurum’daki görevine çoktan başlamış olan mektep arkadaşı Kâzım Karabekir Paşa’ya ( ilgili kısmı sadeleştirdim, aslını okumak isteyenlere belgenin orijinalini sunuyoruz):
“Şimdi İstanbul’da belli başlı iki akım vardır. Amerikan ve İngiliz taraftarlığı… Eğer Amerika’nın gelmesi suya düşerse İngilizlerin topraklarımızın bugünkü bölüşümünü genişletmekten başka yapacakları bir şey kalmıyor ki, Fransızlar ve İtalyanlar ona bu konuda yardımcı olacaklar, karşı çıkmayacaklardır. Eğer Anadolu’da halkın Amerikalıları herkese tercih ettikleri zemininde Amerika milletine başvurulsa çok faydası dokunacaktır deniliyor ki, ben de tamamiyle bu kanaatteyim. Ülkenin bütünlüğünü parçalamadan Amerika’nın kontrolüne emanet etmek, yaşayabilmek için tek (yegâne) katlanılabilir çare gibidir. Bu pazarlığın sürdüğü bir zamanda Amerika lehine ağırlık koymak gerekir” (İstiklâl Harbimiz, cilt I, YKY: 2008, s. 193-195).
Burada bir parantez açarak Albay İsmet Bey'in esasen manda meselesinin müzakere edildiği Sivas Kongresi’ne katılmadığını ama kongre öncesinde Amerikan mandası istediğine dair mektubu yazdığını hatırlayalım. Mektup Erzurum Kongresi 7 Ağustos’ta kapandığına göre bundan 20 gün sonra ve Sivas Kongresi’nin başlamasından bir hafta önce yazılmıştır. Evet, İsmet Bey orada yoktur ama Sivas Kongresi’nde Türkiye mandasının bir bütün halinde Amerika Birleşik Devletleri’nin idaresine verilmesine taraftar olduğunu yakın arkadaşı Kâzım Karabekir’e hususi olarak bildirmek ihtiyacını duyması önemlidir.
Kitabının sonuna İsmet Bey'in el yazısıyla yazılmış olan orijinalini koyan Karabekir Paşa (ne yazık ki Yapı Kredi Yayınları metin içerisinde size sunduğumuz mektubun orijinalini sansürlemiştir), altına da şu çarpıcı yorumu eklemiş:
“İsmet Bey’in bu mektubunda Anadolu’daki hareket hakkındaki görüşünde hiç isabet yok. Anadolu’da asayişsizlikten, anarşiden ve sonucu büyük olacak bir felaketten söz ediyor. Oysa o tarihte vaziyet iyiye doğru gidiyor, belki de her zamankinden daha iyi haldedir.”
İşin peşini bırakmayan Karabekir Paşa bir dipnot daha düşerek İsmet Bey'in Amerikan mandası taraftarlığı ve Anadolu’daki harekete inanmayışının yalnız Ağustos 1919 tarihli mektubuyla sınırlı kalmadığını, bu tavrının 1920 yılı başlarına kadar devam ettiğini de kaydeder. Özetle Albay İsmet Bey İstanbul’da kalıp orada kurulacak olan yeni hükümete bakan olarak girmek için uğraşmış ve bu yüzden Milli Mücadele’ye geç katılmıştır.
İsmet Bey hararetle taraftar olduğu Amerikan mandası fikrini, Anadolu’daki arkadaşlarına, hatta onların kesin olarak Milli Mücadele’ye atılma kararını ittifakla vermiş oldukları günlerden sonra bile mutlaka kabul ettirmek için durmadan telgraflar çekerek çalışmış ve bu hususta İstanbul’daki mandacıların da sözcülüğünü yapmak suretiyle Milli Mücadeleciler karşısında başlıca “mandacı” olarak tutum almıştır (bkz. Kandemir, İkinci Adam Masalı, 1968, s. 52-53).
1920 yılı başında geldiği (neden geldiği de bir sırdır) Ankara’da kendisine yüz veya görev verilmeyince geriye dönen, giderken ve geriye dönerken İngiliz kontrolündeki demiryolunu çekinmeden kullanan (izinli geldiği buradan bellidir) İsmet Bey'e hâlâ “İkinci Adam” diyenlere gülüp geçmekten başka çare yoktur.
Bu arada Anadolu’ya Yenibahçeli Şükrü tarafından zorla, kandırılarak ve “bohçalanarak” kaçırılışının hikâyesini biliyorsunuzdur. Bilmeyenlere benim İsmet İnönü Gerçeği adlı kitabımı tavsiye ederim.
Son cümle şu olsun:
Türkiye’yi 1919’da ABD mandası altına koydurmayı başaramayan İsmet İnönü bu görevini nihayet 1945 yılında başaracaktır. Son yıllarda canla başla bu mandadan kurtulma mücadelesini veren lidere kendi tarihinin damgasını taşıyan mandacılığı yakıştırmak Freudyen bir dil sürçmesi değilse Yavuz hırsızlıktan başka bir marifet midir?
Ne yapalım ki, CHP bir asırdır tarihi göz göre göre çarpıtmakta ustalaşmıştır.
