Kim Milyoner Olmak İster’de ‘Kemal’i tercih eden yarışmacı bilmeden doğru cevabı mı verdi?

Mustafa Armağan
Mustafa Armağan

Geçen hafta Kim Milyoner Olmak İster adlı yarışma programına katılan bir hanım Atatürk’e Kemal ismini veren öğretmenin ismini “Kemal” olarak cevaplayınca cahillikle suçlanıp lince maruz kaldı. Bildiğimiz tarihte bu öğretmenin ismi “Mustafa” olarak öğretiliyordu çünkü.

Bu bilginin kaynağı 1922 yılında Vakit gazetesinin sahibi Ahmet Emin’e hatıralarını anlatan bizzat Mustafa Kemal Paşa’dır. Şöyle demiş:

“(Matematik) Hocamın ismi Mustafa idi. Bir gün bana dedi ki: ‘Oğlum, senin ismin de Mustafa, benim de… Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı. Bundan sonra ismin Mustafa Kemal olsun…’ O zamandan beri ismim filhakika Mustafa Kemal kaldı.”

Oysa Vamık Volkan ve Norman Itzkowitz’in birlikte yazdıkları Ölümsüz Atatürk adlı kitapta bir ayrıntı dikkat çeker. Buna göre Şevket Süreyya Aydemir ilk cildi 1963 yılında çıkan Tek Adam adlı 3 ciltlik biyografisini yazdıktan sonra “farklı bir bulguya” rastlamış ve bunu 1974 yılında psikiyatrist Vamık D. Volkan’a aktarmış, o da bu bilgiyi Norman Itzkowitz ile beraber 1998 yılında kaleme aldıkları Immortal Atatürk kitabına derç etmiştir. Biz Ölümsüz Atatürk adıyla dilimize çevrilen kitabın Aralık 2016’da yapılan 7. basımından özetliyoruz (Bağlam Yayıncılık):

Şevket Süreyya Aydemir’e göre evet sınıfta iki Mustafa vardır ama bu iki Mustafa, öğretmeni ile öğrencisi değildir. Aynı sınıfta Mustafa adlı bir öğrenci daha okumaktadır. İstanbul’da yaşayan ve “zengin bir armatör” olan bu kişi “Kemal” isminin hikâyesini Aydemir’e bilinenden farklı anlatmıştır. Armatör Mustafa Bey’in anlatımına bakılırsa “Atatürk’e Kemal adını veren öğretmen, bunu Mustafa’yı kendisinden değil, o (diğer) öğrenciden ayırt etmek için yapmıştı.”

Vamık Volkan ve Norman Itzkowitz bu bilgiyi kitaba aktardıktan sonra Atatürk’ün kendisini sınıf arkadaşıyla değil, hocasıyla özdeşleştirerek hatırlamasını psikiyatrik açıdan kayda değer bir bulgu olarak değerlendirir ve “onun görkemlilik duygusu ve abartılı özkavramı, olayı kendisine daha parlak gelen” hocasının ismiyle bağlantılandırarak hatırlamasına yol açtığı şeklinde yorumlarlar.

2011 yılında TvNet’te Mareşal Fevzi Çakmak’ı işlediğimiz bir program sonrasında telefonla arandım. Arayan, Denizcilik Bankası’nın kurucularından Harun İlmen’in oğlu Orhan İlmen adlı biriydi. Kendisini Kadıköy taraflarındaki evinde ziyaret ettim. 1934 Almanya doğumluydu. Babası Berlin’de Yüksek Teknik Okul’da profesörken 1938’de Atatürk tarafından Türkiye’ye davet edilmiş ve o zamanlar astronomik bir ücret olan 500 lira maaşla göreve başlatılmış.

Orhan Bey bir ara elini duvardaki bir tabloya uzattı. Fotoğrafta askeri kıyafetli biri koltukta oturuyordu. “Bu dedemin fotoğrafı” demişti. Ben tam neden bu tabloyu gösterdiğini soracakken cevabı kendisi vermişti:

-“Hani küçük Mustafa’ya Kemal ismini veren hoca var ya, bu yüzbaşı odur işte!”

İyice şaşırmıştım. Ancak o zaman fotoğrafa alıcı gözle bakmaya başladım ve sordum:

-“Nereden biliyorsunuz peki?”

Orhan Bey aile içinde dolaşan malumatı aktarmıştı bana.

Babası Harun İlmen’in ilk adının Mustafa oluşundan başlamıştı söze, büyük dedesinin isminin Muhammed oğlu Mustafa olduğundan söz etmiş, nihayet yanda resmini gördüğünüz kılıcıyla poz veren öz dedesinin isminin Mustafa oğlu Kemal olduğunu söylemişti.

-“Yoksa Kemal isminin kaynağı kendi adı mı?” diye sormuştum gayri ihtiyari. Cevabı şuydu:

-“Dedemin ismi Kemal, babasının ismi Mustafa; ama çoğunlukla babasının ismiyle anılırmış. Atatürk’e de sınıfta diğer bir Mustafa ile karışmasın diye Kemal ismini kafasından değil, kendi isminden vermiş.” (Öyle ya, öğrencisine durduk yere Kemal ismini vermesinin bir sebebi olmalıdır.)

İster Şevket Süreyya’nın Vamık Volkan’a anlattığına inanın, ister Orhan İlmen’in bana 2011 yılında verdiği bilgiye. Karar sizin.

Hem daha çarpıcı olan nokta nedir biliyor musunuz:

Ölümsüz Atatürk adlı kitap baskı üstüne baskı yapar ve mağazalarda peynir ekmek gibi satılırken Andrew Mango haricinde hemen hiçbir yazarın bu veriyi ciddiye alıp dipnot olarak olsun eserlerine dahil etmemesi tuhaftır.

Osmanlı zamanındaki ilim adamlarıyla “Hukukta içtihad kapısı kapalıydı” diye alay edenler İnkılap Tarihinin günümüzde aynı akıbete duçar olduğunu ne zaman itiraf edebilecektir acaba?