Mustafa Kemal “Türkiyeli” ve “Türkiye milleti” dedi mi?
MHP Genel Başkanı muhterem Devlet Bahçeli adım atmış, İmralı’dan olumlu cevaplar gelmiş, Kandil tamam demiş, Süleymaniye’de PKK militanları törenle silah yakmış, Mecliste Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu kurulacağı açıklanmış, üyelikler belirlenmişken… birdenbire yapay bir tartışmanın fitili ateşleniverdi:
Türklük mü Türkiyelilik mi?
Aman yarabbi, ekmek ve su kadar ihtiyaç duyduğumuz bir tartışma sanırsınız kopan gümbürtüden.
Beyler!
Kelimeler zihnimizi esir almamalı. Tanımlara bakmalı, kabuğu kırıp içine bakmalıyız.
Kelimeler üzerinden kavga etmek köhne adetimiz. Oysa Cemil Meriç’in dediği gibi “Kelimelerle munisleştirmek” mümkündü “düşman bir dünyayı”.
Bu yazıda Türklük-Türkiyelilik tartışmasında Türklük tarafını vurgulayanların ana referans kaynağı olan Gazi Mustafa Kemal’in 1922-1926 yıllarındaki konuşmalarından “Türkiyeli”, “Türkiye halkı”, “Türkiye milleti” tabirlerini “Türk”, “Türk halkı”, Türk milleti” tabirleriyle nasıl eşanlamlı ve yan yana kullandığını göstereceğim. Göreceğiz ki, ana referans kaynakları olan Mustafa Kemal Paşa’nın kafasında Kemalistlerin kafasındaki sınırlar, tabular ve fobiler mevcut değil.
Bu araştırma için Doğu Perinçek’in Kaynak Yayınları’nın 30 küsur ciltlik Atatürk’ün Bütün Eserleri (ABE) külliyatının 14, 17 ve 18. ciltlerini kullanacağım
Odağımız dağılmasın diye Nutuk’a girmiyor ama ABE cilt 20’den tek bir alıntıyla yetiniyorum:
“Türkiye halkı kayıtsız şartsız hâkimiyetine sahiptir” (2007, s. 221).
Şimdi 1922 yılından başlayarak bizzat M. Kemal’in konuşma ve yazışmalarında “Türkiye halkı” ve “Türkiye milleti” tabirlerini nasıl rahatça kullandığını görelim.
22 Ekim 1922 United Press muhabirine demeç: “Türkiye halkı her medeni ve kabiliyetli millet gibi kayıtsız şartsız hür ve bağımsız yaşamaya karar vermiştir.” (c. 14, 2004, s. 31)
1 Kasım 1922: Saltanatın kaldırılması hakkındaki konuşmasından: “Türkiye halkının mukadderitanı blifili ve bizzat el koymuş olması…” (s. 77); “”Çünkü bütün Türkiye halkı bütün kuvvetleriyle o hilafet makamının dayanağı olmayı (…) taahhüt ediyor.” (s. 84); “Bu suretle bir taraftan Türkiye halkı asri bir medeni devlet halinde her gün daha sağlam olacak.” (s. 86).
2 Kasım 1922: Refet Paşa’ya: “Teşkilatı Esasiye Kanunu’yla Türkiye halkı, hâkimiyet ve hükümranlık hukukunun hakiki temsilcisi olan TBMM’nin…”; “Dolayısıyla Türkiye halkı şahsi hakimiyete dayalı olan İstanbul’daki hükümet şeklini…” (s. 90).
9 Kasım 1922: “Türkiye halkı hakkında daima yüksek bir alaka ile hareket eden…” (s. 111-112).
18 Kasım 1922: “Bu Meclis, Türkiye milletinin meclisidir. Türkiye halkının meclisidir. Bunun sıfatı, bunun salahiyeti, yalnız Türkiye halkının, yalnız Türkiye milletinin, devletinin hissiyatına, kararlarına aittir.”; “Türkiye devletinin ve halkının bu noktadaki dini ve vicdani vazifesi. Diğer İslam âleminin dahi aynı güne gelmesine kadar bu yüce makama dayanak olmaktır.” (s. 133); “Türkiye halkı kayıtsız şartsız hakimiyetine sahip olmuştur.” (s. 136),
18 Kasım 1922: Refet Paşa’ya: “Türkiye devletinin ve BMM’nin ve hükümetinin özel mahiyeti ve idare usulünün Türkiye halkı ve bütün İslam âlemi için en faydalı ve en uygun olduğu zikir ve tespit kılınacaktır.” (s. 140)
19 Kasım 1922: Halife Abdülmecid’e: “Keyfiyet TBMM’ce İslam alemine ve Türkiye halkına bildirilmiştir.” (s. 143)
15 Ocak 1923 Eskişehir nutkundan: “Türkiye halkının şer’i hükümleri BMM tarafından infaz olunur.” (s. 253)
Zaten 14. cildin müteakip sayfalarında 10 ayrı yerde daha “Türkiye halkı” nevinden ifadeler bulunur.
Bazıları diyebilir ki, ‘bunlar Cumhuriyetten önceye ait, o zaman öyle konuşması gerekiyordu, sen 29 Ekim 1923’ten sonrasından haber ver’. Peki, sizi mi kıracağım:
Buyurun cilt 17’ye:
29 Ekim 1924: “Mazinin gafletleri, paslı ataletleri, Türkiye halkının beyninden silinmiş olduğundan şüphe ve tereddüde mahal yoktur.” (2005, s. 110)
Şunlar da 2006 tarihli cilt 18’den:
Manisa’da 10 Ekim 1925 tarihinde şu konuşmayı yapmış Gazi: “Bütün memleket, bütün cihan bilsin ki, Türkiye halkı, reisleriyle, idarecileriyle, idarecileri ve reisleri de halkıyla beraber aynı yolun yolcusu, hemfikir insanlardır.” (s. 50)
1 Kasım 1925: Sovyetler Birliği’ne General Frunze’nin ölümü üzerine şu taziyede bulunmuş: “SSCB halkının bu kayıptan dolayı hissettiği acıyı Türkiye halkı da tamamen paylaşıyor.” (s. 107)
3 Kasım 1925: İtalyan elçisine: “Türkiye millet ve hükümetine karşı İtalya millet ve hükümetinin meyil ve muhabbetini (…) ifade eden sözlerinizden (…) dolayı teşekkür ederim.” (s. 112)
28 Ekim 1926: Fransa Elçisine: “Türkiye ve Fransa milletleri daima yerleşmiş bulunan samimi dostluk…” (s. 293)
29 Ekim 1926: Amnullah Han’a: “Türkiye devlet ve milleti ve şahsım hakkındaki şahanelerinin temennilerinden dolayı canı gönülden teşekkür eder…” (s. 294)
Anladık, “Türkiye halkı” da demiş, “Türkiye milleti” de ama “Türkiyeli” dememiş ki! diyenler varsa hala, sürprizi sona bıraktım. İşte Prof. Dr. Bilal Şimşir’in 1981 yılında Kültür Bakanlığı tarafından neşredilen Atatürk İle Yazışmalar I (1920-1923) adlı kitabından bir telgraf.
Tarih: 24 Ocak 1922: “Gazi Mustafa Kemal” imzasıyla Don Louis de Bourbon’a şu satırlar yazılmış:
“…Bütün Türkleri harekete getiren “Türkiye Türkiyelilerindir” düsturu olduğunu bu münasebetle beyan etmeyi lüzumlu addederim.” (s. 172)
Bu arada tam metinleri okursanız andığımız metinlerin diğer satırlarında “Türk milleti”, “Türk halkı”, “Türk”, “Türklük” gibi ifadelerin de yan yana bulunduğunu göreceksiniz. Bu demektir ki Kemalistlerin kafanızdaki malum çatışma Mustafa Kemal’in kafasında yoktu.
Hani “izindeyiz!” diyorsunuz ya, o bakımdan dedim.
Kelimeler bizi esir almamalı. Önemli olan ne murad edildiğidir.