“Yorgun Savaşçı” filmi neden yakılmıştı?

Mustafa Armağan
Mustafa Armağan

Şaşırtmayan tarih ‘Tarih’ değildir, sahte tarihtir.

Tarih her zaman şaşırtmalıdır, çünkü İngilizce bir kitabın adında geçtiği gibi ‘geçmiş yabancı bir ülkedir’.

Geçmişi bir bakışta, okur okumaz kavrayabileceğimizi zannederiz ama bu fena halde yanıltıcı bir izlenimdir.

Geçmiş hemen ele vermez kendisini. Kolayca teslim olmaz. Onu konuşmaya razı etmeniz gerekir ki tarihçilik biraz da budur.

Türkiye’deki gibi geçmişe ‘yat yat, kalk kalk’ tarzında askerce emretme alışkanlığı totaliter yaklaşımların eseridir. Totaliterler ister ki tarih yalnızca kendilerinin arzu ettiği mecrada aksın. Sovyetler Birliği’nde Marksist ideolojiye karşı olan genetik ilmine gerçeğin tersini söylettikleri gibi bilim ideolojiye teslim olsun isterler. Gerçekler birilerinin emirlerine göre yürümelidir.

Lakin böyle bir dünya ancak ütopyalarda yaşanır.

Gerçekler acıdır ve zaman zaman da canımızı acıtmasına katlanmak zorundayızdır. Acı da olsa gerçeği itiraf etmek, tarihin omuzlarındaki görevlerden biridir.

Türkiye’deki tarih algısı ise büyük ölçüde 1930’ların totaliter ideolojilerinden biri olma iddiasındaki Kemalizm tarafından biçimlendirilmiştir.

Kemalistler isterler ki tarih arzularına ram olsun. Bu uğurda geçmişin bilimi olma iddiasındaki tarihe yapmadıkları işkence kalmamıştır.

Sansürleme derseniz onlarda, kesip biçmeler, yasaklamalar, kanunla korunmalar, süzgeçten geçmeyen, yaramazlık yapacak aykırı belgeleri –Erzurum Kongresi tutanakları gibi- bir kasaya kilitlemeler, hatta belgeleri ve Yorgun Savaşçı filminde olduğu gibi sanat eserlerini yakarak resmen imha etmeler.

Mesela Mustafa Kemal Paşa’nın Karlsbad Günlükleri’ni kendisine emanet ettiği Afet İnan’ın önce bu notları uygun olmayan yerlerini kesip biçerek Türk Tarih Kurumu Yayınları arasında yayımlaması –üstelik bunu da kitabın başında açıkça belirtmiştir-, ardından da Günlükler’in imha edilmesi.

Bugün Karlsbad Günlükleri’nin orijinali ne yazık ki kayıp.

Tek gören ve yayımlayan Afet İnan ve sonra öğreniyoruz ki defterlerin aslı onda da yokmuş. Afet Hanım mı imha etti yoksa başkaları mı? Ve neden? Üstelik her fırsatta “Atatürk’ün askerleriyiz” diye slogan atanların onun kaleminden çıkma bir eserin 1980’lerde ortadan kaybolmasını hiç mi hiç sorgulamaması ve mahkemeye taşımaması da enteresan değil mi?

Sansür mü?

Evet, hem de katmerlisi: Kitabı imha ediyorsunuz çünkü.

Ehemmiyetine binaen burada tekrar hatırlatıyorum:

1923 Temmuz’unda Amerikalı yazar Isaac F. Marcosson, Ankara’ya gelmiş ve Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı röportaj Amerika’da çıkan The Saturday Evening Post dergisinde yayımlanmış. Tam 61 yıl sonra, 1984 yılında Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde hukukçu Prof. Dr. Ergun Özbudun tercümesiyle güya yayımlandı bu röportaj. Ben de öyle sanıyordum, ta ki aslıyla karşılaştırıncaya kadar.

İngilizce aslı internette kolaylıkla bulunabilen bu röportajı en azından muteber bir bilim adamı –üstelik değerli bir hukukçu- olarak tanıdığım Ergun Hoca kesmemiştir diye bir ümidim vardı ama ne yazık ki altın makas ona da işlemiş.

Muhtemelen Ergun Özbudun değildir makaslayan; ATAM dergisinin 12 Eylül’ün arkasından gelen yöneticileridir ama o dergide yayımından bu yana koskoca 41 yıl geçti, hala röportajın eksiksiz bir tercümesi yapılamadı. Gidişata bakılırsa yapılamaz da. Çünkü “Cısss”…

Daha Marcosson’un büyük devlet adamlarıyla yaptığı görüşmelerden notlarının yer aldığı Before I Forget yani “Unutmadan Önce” başlıklı kitabında sayfa 377’den itibaren “In sheer ruthlessnes, …” diye başlayan kısmın çevirisine gelmedik bile. Oralar hiç çevrilemez bu şartlarda.

Peki ama neden?

Issac F. Marcosson’un İngilizce yayımladığı söyleşinin yayımından bu yana tam 102 (yüz iki) yıl geçti. Daha bunun gibi hiç yayımlanamayan veya yayımlansa bile kesilip biçilerek resmi ideolojiye uyarlanan nice belge ve bilgiden mahrum bu “ucube”ye -kimse kusura bakmasın- dünya üzerinde kimse Tarih ismini vermiyor.

İnkılap tarihçileri kendileri çalıp kendileri oynuyor velhasıl.