Feminizm kadınlar üzerinden aileyi yok etme projesidir
Bir kadınlara “özgürlüktür” diye tutturmuşlar gidiyorlar! Sanki biz kadınlar “özgür olmasın” diyoruz, kadınlar tabii ki özgür olmalı. İslam dininde de kadınların rahatı ve özgürlüğü her zaman ön planda tutulmuştur. Kadın ve erkek kavramıyla 19. yüzyılın başlarında oynamaya başladılar. İşte bu oynama aslında kadını özgürleştirmekten öte kadını yalnızlaştırma projesiydi. Şimdi diyeceksiniz ki “aman Sevda çok abartıyorsun”.
Hiç de abartmıyorum ve bu planları da tıkır tıkır işlemeye devam ediyor. Ve işin acı tarafı da gerçekten kadınlar, erkeklere karşı üstünlüğü veya erkeklere karşı asi olmayı bir özgürlük olarak algıladılar. Oysaki gerçek manada özgürlük; hayata karşı saygı duymaktır.
Bu saygının içinde; aile, akraba, konu komşu, arkadaşlık yani hayatın içindeki tüm insanlar ve onların değer yargıları vardır. “Feminizm” dediğiniz şey, kadınları erkeklere karşı kışkırtmaktan başka hiçbir işe yaramadı. Ufak ufak, ince ince işlediler ve 21. yüzyılda konu artık öyle bir hale geldi ki “Erkekler dünyanın en kötü insanı, kadınlar dünyanın en iyi insanı” olarak tanımlandı. Oysaki insanın iyisi kötüsü vardır, kadının da erkeğin de iyisi olduğu gibi kötüsü de var. Tamam kabul ediyorum; tarihler boyu erkekler tarafından ezilen kadın kimliğini asla görmemezlikten gelmiyoruz. Burada konu bizler kadını özgürleştirirken bir yandan da aile olmanın en büyük önemi olan annelik kavramlarından da uzaklaştırdık. Sonra iş, eş olma kavramından tamamen uzaklaştırmaya kadar geldi. Günümüz gençliğine bakıyorsun: hem bir erkekle flört etmek ya da evlenmek istiyorlar, erkeklerin imkanlarından faydalanmak istiyorlar, zengin eş arıyorlar ama aynı zamanda o erkeği emir kulu gibi kullanmak ya da küçük görmek istiyorlar. Diğer taraftan da kanunlarla birlikte ve toplumsal baskıyla kadınların her konuda haklı oldukları topluma pompalanınca otomatik olarak erkekler itibarsızlaştırılmaya başlandı.
Bu aile içinde annenin babaya davranışlarıyla birlikte evdeki çocuklara ve özellikle kız çocuklarına kötü örnek olmaya başladı. Bugün etrafımda konuştuğum bir sürü erkek eşinden dolayı kızının da ona saygı duymadığını ve özellikle kızına söz geçiremediğini veya oğluna söz geçiremediğini söylüyor. Bu gerçekten de böyle, ailelerin bugünlerde en büyük şikayeti çocuklara söz geçirememeleri. Aile olmanın içinde baba otoritesi anne disiplini aslolandır. Fakat bunu ortadan kaldırdılar, işte bu özgürlük kavramını feminizmle birlikte harmanlayıp, özellikle kadın kimliği üzerinden toplumsal bir yozlaşma oluşturdular. Vallahi bunu da çok iyi becerdiler; iyi bir durum değil ama negatif olsa da bu da bir başarı.
Oysaki kadın ve erkek tarihler boyu hep birbirini tamamlayan iki canlı olarak hayatımızdaydı. Şimdiyse kadının özgürlük adı altında yanlış bir şekilde erkeğe karşı adeta doldurulduğu bir hale geldik. Bir hikaye okudum: Kadın gençliğinden beri bu feminist akımını savunmuş ve arkadaşlarıyla yıllardır feminist olarak yaşamışlar. Elli beş yaşına geldiğinde ne kadar yanlış bir şekilde yönlendirildiğini ve bunun aslında kocaman bir yalnızlık olduğunu fark etmişler. 55 yaşındayız arkadaşlarımızla hala toplanıyoruz ama evlenmemişiz, aile olmamışız, çocuğumuz yok ve yalnızız. Bu akımın ne kadar yanlış bir şey olduğunu yaşlanınca anlarlar.
Ve bu feminizmin beraberinde her şeyi yapabilen kadın özgürdür yanlışıyla da erkeklerin üstüne çok gidince şimdi de erkekler evlenmek istemiyorlar.
Bu vesileyle ne oldu evlilik olmayınca evlilik dışı ilişkiler, evlilik dışı çocuklar çoğalmaya başladı.
Nasıl; planları tıkır tıkır işlemiş öyle değil mi?
Zaten istedikleri de buydu, özellikle Müslüman toplumlarda bunları yapmak istemişlerdi ve maalesef büyük ölçüde de başardılar.
Oysaki ulus devletlerin en önem verdiği şey ailedir. Aile yani evliliklerin çok sağlam olması lazım ve çocukların olması lazım. Bugün dünya nüfusunun azaltılması için bir sürü şeyler uyduruyorlar. Daha yeni Aile Bakanımız, "Türkiye nüfusu hızla azalıyor, böyle giderse nüfusumuz 50 milyona düşecek" dedi. Doğru söylüyordu: Böyle giderse, 50 milyon olsa öpüp başımıza koyarız.
İşte etrafınızda olan olayları çok iyi irdeleyin. Bazen sizin önünüze özgürlük diye süsleyip koydukları şey, aslında ileriki senelerde yaşayacağınız bir sürü sıkıntının kandırmacasından başka bir şey değildir
Ya evlenemezsiniz ve yaşlanınca yalnız kalırsınız !
Ya evlenmişsinizdir ve eşinize karşı feministçe davranıp onu bezdirirsiniz ve ayrılmışsınızdır.
Veya ayrılmayıp hep bir kavga gürültüyle süren evliliğiniz vardır.
Veya bu özgürlük naralarııyla hem evlenmek isteyip ama karşınızdaki erkeği de ürküttüğüünüz için evlenememişsinizdir.
Veya evlilik dışı bir çocuk sahibi olmuşsunuzdur, daha kötüsü de bununla övünebilirsiniz.
Evlilik dışı çocuk sahibi olmak övünülecek bir şey değildir, özellikle o doğan çocuk için.
Sonuçta bir aile olamamışsınızdır, serbest hayatın içinde bir çok ilişki yaşamak özgürlük olabilir ama ne kadar doğru orası tartışılmalı !
Böyle konuştuğunuz zaman kalkıp “sen kadın düşmanı mısın” diyorlar.
Oysaki tüm yazdıklarıma bakarsanız; tamamen kadınları koruyan ve kadınlar için bir şeyler yapmaya çalıştığımı anlarsınız.
Burada bizim dikkat etmemiz gereken şey öncelikle çekirdek ailemizde aile olma kavramını unutmamak ve çocuklarımıza unutturmamaktır.
Dışarı hayatı insanlara çok cazip geldi ve eğlenmeyi, dışarıda yemek yemeyi çok fazlaca alışkanlık haline getirdik.
Oysaki aile olmak evde başlayan bir unsurdur, sofrada birlikte yemek yemek ve evde birlikte vakit geçirmektir.
Ama sofralar kurulmaz oldu, eşler ayrı ayrı arkadaş grupları ile çıkar oldu, çocuklar ya kendi başlarına ya da imkanı olanların bakıcılarıyla buyur oldu.
Böyle olunca ne oldu aile olmayı bir kenara bıraktı toplum ve evlilik çatısı altında birlikte yaşayan insanlar olmaya başladılar.
Bu kopuş işte o toplumsal yozlaşmanın fitilini ateşledi. Çocuk, anne ve babayı örnek alacakken, hiç tanımadığı bir bakıcının kültürü ile büyüdü.
Anne-baba en iyi okullara yolladı ve en iyi şekilde büyüttü ama çocuk kendi kültüründen uzaklaştı ve bunun farkına varamadılar.
Çocuklar şimdi büyümüşler, anne babaya kafa tutuyorlar ve anne baba “Bu çocuk kime benzedi?” diyor.
Seninle büyüseydi, baba otoritesi ve anne disiplini ile aile ortamını tam anlamıyla alsaydı sana benzeyecekti.
Çocuğu nasıl bir ortamda bıraktıysanız neye maruz kaldıysa büyüdüğünde de karşına o şekilde çıkacağını bilmen lazım.
Evet değerli dostlar; aslında burada ana konu, kadının önemi ve kadının dünya düzeni üzerindeki en önemli canlı olmasıdır. İşte bu yüzden de feminizm, kadın üzerinden aileyi bozma ve otomatik olarak toplumu yozlaştırma projesinden başka bir şey değildir. Yoksa kadınlar sonuna kadar özgür olsun ve kadınlar el üstünde tutulsun. Fakat bu erkekleri ezerek, kadınların karşısında küçük düşürerek, kadını erkeğe karşı doldurarak olmaz.
Zaten bu projeyi piyasaya sürenler bunun olmayacağını da biliyorlar, bildikleri için yapıyorlar ki toplum bozulsun.
Gariptir ki insanoğlu da balıklama atlıyor böyle durumlara!
Özgürlük aile kurumunu ortadan kaldırmaz, aksine daha çok aileyi aile yapar. Ama içi boşaltılmış bu özgürlük kavramlarıyla işte elimizde avucumuzda aile diye bir şey kalmayacak hallere geldik.
Bu sebeple çocuk yetiştirmek çok önemli, çocuklarınız öncelikle inançlı sonrasında da terbiyeli yetiştireceksiniz.
Zaten dinin yarısı ahlak yarısı ibadet!
İnançlı ve ahlaklı çocuklar yetiştirdiğiniz zaman, ne kadına şiddeti konuşuruz ne de itibarsızlaşan erkekleri konuşuruz ne de aile için endişeleniriz.
Anlayacağınız; feministlik falan bahane, amaç toplumu kendinden etmek ve yozlaştırmaktan öte bir şey değil.
Akıllı olup fabrika ayarlarına geri dönüp gerçek manada aile olup, hem kendimiz hem de çocuklarımız için geleceğe dair hayırlı bir iş yapalım!