Hürriyet yazarı Ahmet Hakan bugünkü köşesinde Danıştay saldırısını yazdı, hem de daha önce Hürriyet'te görülmedik açıdan ele alıyor. Hakan araştırdım, inceledim ve olayla ilgili "kişisel" tutanağımı açıklıyorum diyor.
İşte Hakan'ın yazısı..
Danıştay saldırısına dair kişisel tutanak
YAZILIP çizilenlerin hepsini okudum... Verilen her ifadeye baktım... Dava dosyasına girdim... Sanık ve tanık ifadelerine göz attım... Birleştirme tutanaklarını inceledim...
Ve bir kanaat oluşturdum.
Fikrim hür, vicdanım hürdür...
Tarihe "Danıştay saldırısı" diye geçen olayla ilgili "kişisel" tutanağımı açıklıyorum...
- Memlekette ortalığı karıştırmak ve sivil hükümetin aleyhinde kamuoyu oluşturmak isteyen bazı güçler, Cumhuriyet Gazetesi'ni bombalamaya çalıştılar. Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması için birkaç kez girişimde bulundular, ancak girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı.
- Tam bu sırada Danıştay'dan "türban" ile ilgili hayli tartışmalı ve hayli zorlama bir karar çıktı. Çıkan karar, hükümetin tepkisini çekti. Provokatörlüğü ile tanınan bir gazete ise, "İşte kararı veren üyeler" diye manşet atıp Danıştay üyelerinin resimlerini manşetten yayınladı. Danıştay üyeleri, "Hedef gösteriliyoruz" açıklamaları yaptılar. Yani provokasyona çok açık bir ortam doğdu.
- Cumhuriyet Gazetesi'ni bombalatmaya çalışan karanlık güçler, bir durum değerlendirmesi yaparak, çok daha şahane bir hedefin oluştuğuna kanaat getirdiler. Yeni hedef Danıştay'dı...
- Planları şuydu: Danıştay'a silahlı bir baskın yapılacak, yargıçlara ateş açılacaktı... Türban hakkında olumsuz karar veren yargıçlar, dinci bir militanın silahından çıkan kurşunlarla katledilmiş olacaktı. Bu gelişme, hükümetin alaşağı edilmesine yol açacak olayları tetikleyecekti. Zaten hedef de buydu.
Tetikçi bulundu
Bu iş için çok uygun bir "tetikçi" bulundu... "Biraz ülkücü, biraz İslamcı, biraz psikopat, biraz ulusalcı, biraz karanlık, biraz milliyetçi" bir avukat... Adı: Alparslan Arslan... Avukat Alparslan Arslan, bin türlü vaatlerle eyleme gönderildi. Her şey planlandığı gibi gitti... Güvenlik zaafları had safhadaydı... Ve "avukat" kimliğinden yararlanan saldırgan elini kolunu sallayarak Danıştay'a girdi... Yargıçlara ateş açtı... Ancak bir aksilik oldu: Kahraman bir polis, Alparslan Arslan'ı olay yerinden kaçarken yakalamayı başardı.
Ama failin yakalanması, ilk etapta sonucu değiştirmedi... İlk etapta provokasyon tuttu, beklenen sonuç alındı... "Katil hükümet" sesleri yükseldi, olay "Bir dinci militan, türban kararı yüzünden yargıç kurşunladı" şeklinde yorumlandı.
Dinci katil kurşun saçtı
Dönemin Cumhurbaşkanı Sezer, muhalefet partilerinin sözcüleri, merkez medyadaki kalemler, laik kesim ayağa kalktı. Karar verilmişti: "Hükümet azmettirdi, dinci katil kurşun saçtı." Saldırıda hayatını kaybeden yargıcın cenaze töreni, hükümet karşıtı protestolara döndü, bazı bakanlar törende saldırıya uğradı.
Cumhuriyet'i de bu ekip bombalatmış
- Ve çok sonra şunlar anlaşıldı: Ergenekon diye bir örgüt varmış... Bu işi bu örgüt planlamış... "Katil" dinci değilmiş... Veli Küçük ve tayfası ile ilintiliymiş... Cumhuriyet'i de bu ekip bombalatmış... Ümraniye'de ele geçirilen bombalar ile Cumhuriyet'e atılan bombalar arasında bir ilişki varmış... Ve hepimizin ama hepimizin çok uyanık olması gerekiyormuş...