“Roma medeniyeti”nden “tiksinç” detaylar
Vakanüvis
Modern zamanların yaygın ezberleri çokça. Bunlardan birisi de “Batı güzellemesi”nin olmazsa olmazlarından “Roma medeniyeti” ya da “Medeni Roma” söylemi. Elbette hayatın olağan akışı içerisinde, Roma İmparatorluğu / toplumu da insanlığın ortak birikimine katkı yapmıştı ama “kimi detaylar” bu topluluğun en hafif tabiriyle birçok münasebetsizliği barındırdığını gösteriyor. Mesela, yemek kültürleri...
Yemek daveti bir gösteriş vesilesiydi
Filozofların hedonizm üzerine uzun uzun anlatıları olsa da bu kavramın en kestirmeden anlamı “zevkçilik”; keyfe, keyiflenmeye olabildiğince düşkün olmak. İşte, Romalılar, daha doğrusu Romalıların zenginleri, yönetici sınıfında olanları, hayatın değişik katmanlarından azami zevk almak için azami gayret gösterirlerdi. Bu alanların bolca tuhaflıkla malul olanı ise yemek yeme tarzlarıydı.
Romalıların varlıklıları, yöneticileri yemek konusunu gerçekten abartıyorlardı. Verdikleri yemek davetleri kelimenin tam anlamıyla saatlerce sürüyordu. Davet sahipleri, zenginlik ve statülerini göze sokmak için yemek buluşmalarını bir fırsat olarak görüyorlardı.
Kokmuş balık, dondurulmuş fare
Romalılar yemek işini abarttıkça, kaçınılmaz olarak tuhaflıklar da artıyordu. Çünkü sık sık verilen ve uzun uzun süren (sık sık sofra başında uyuya kalan misafirler görülürdü) yemek davetleri, bir süre sonra kaçınılmaz olarak rutine biniyordu. Böyle olunca da zaman içerisinde yeni yeni “deneysel çalışmalar” ortaya çıkıyordu.
Bu çerçevede, aylarca güneşe bırakılmış balıklar kokmuş halde sosa dönüşüyor ve sofraya getiriliyordu. Bu sos hazırlanırken etrafa o kadar kötü koku yayılırdı ki, zaman zaman şehir dışında hazırlanması için kararlar çıkartırlardı. Zengin sofralarında; geyik eti, yaban domuzu, tavşan, sülün, çiğ istiridye, kabuklu deniz ürünleri ağırlıklı yer alırdı. “Papağan dili yahnisi” ile “dondurulmuş fındık faresi” de (çiftliği bile vardı) menüdekilerden bazılarıydı. Balığın içini boşaltıp, yerine kuzu ciğeri koyup misafirleri şaşırtmak da yemek ritüellerindendi. Romalılar, sofra etrafında canlı domuzları dolaştırma ve sonra bunlardan birisini kesip yeme alışkanlığına da sahiptiler. Yine, “domuz kanından puding” de menüdeki tuhaflıklardan / iğrençliklerden birisiydi.
Uzanarak yer, kusmak için odalar tahsis ederlerdi
Zengin bir Romalı için en isabetli tabir / tanım herhalde “obur” olurdu. Davetlerde buluşur, saatlerce tıka basa yemek yerlerdi. Etleri kesmek, tabağına yemek almak gibi “yorucu” işlerle uğraşmak istemeyen davetliler, bu işleri kölelerin yapmasını bekler, hazırlanmış lokmaları yutarlardı.
Bütün bu tuhaf yemek alışkanlıkları, beraberinde elbette daha pek çok itici hali de getiriyordu. Keyif düşkünlüğünden yemeklerini uzanarak yiyen Romalılar, yemek zevkini en üst seviyeye taşımak için tekrar tekrar sofradaki yiyecekleri tatmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Bu nedenle de belli bir seviyeye gelince, sofradan kalkar, midelerini boşaltmak için o berbat fiil için özel inşa edilmiş odalara (vomitoryum) geçerek malum işi yaparlardı.
Her zaman bu berbat işi yapamayan Romalılar, işlemi kolaylaştırabilmek için kanatlı hayvanlardan yolunmuş bir tüyü yanında bulundurup, işlerini bu şekilde görürlerdi. Ortalığın batıp çıktığı vomitoryumu temizleme işi ise - kolayca tahmin edileceği gibi - kölelere düşerdi. Köleler ayrıca, efendilerinin tuvalete gidip gelme gibi yorucu işlerle meşgul olmamaları için ellerindeki “lazımlık”la sofranın etrafında dolaşır, gerektiğinde de efendilerinin yanında biterlerdi.
Batıl itikatlarla donatılmış sofralar
Romalılar, batıl itikat konusunda tarihin gördüğü en tuhaf şeylere inanan insanlardı. Hayatın birçok doğal olayına “uğur” ya da “uğursuzluk” atfetmeye meraklı olan Romalılar, insanın gaz çıkarmasına da böyle bakıyorlardı. Onların inancına göre, “yellenmek” gerekli ve iyi bir şeydi, aksi olursa insan ölebilirdi! Öyle ki, imparator Claudius, masada gaz çıkarmayı teşvik için bir ferman bile çıkartmıştı.
Romalıların yemek eksenli kimi bazı batıl itikatları da şunlardı: Masadan düşen bir şey öte dünyadan gelen bir işaret olduğundan, ölülerin intikam almaması için düşen şeyi geri almamak; uğursuzluk getirmemesi için tuz dökmemek; kötü ruhlardan etkilenmemek için ekmeğe bıçak değdirmeyip sadece elle koparmak; uğursuzluk getirmemesi için alışılmadık bir saatte öten horozu hemen kesmek; ölüleri memnun etmek için kuru kafa şeklinde baharatlıklar yapıp, sofrada bunları kullanmak; sevilen ölüleri yemeğe davet etmek için büstlerini masaya koymak, bu büstlerin önüne yemek dolu tabaklar yerleştirmek…
Yemek artıklarını yerlere atarlardı
Romalıların yemek eksenli iğrençlikleri bitmek tükenmek bilmiyordu. Onların bir başka itici alışkanlıkları da yemek artıklarını, et ve balık kemiklerini yerlere atmalarıydı. Günümüze kadar ulaşmış kimi taban mozaiklerinde, yere dağılmış balık ve yemek artıklarının tasvir edilmesinin bir nedeni de ziyafet salonu tabanında yere atılmış gerçek yiyecekleri kamufle etmek için bulunmuş bir yöntemdi.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış