Vakanüvis'in kaleminden 'Peygamber Efendimiz’in Filistin’i'
Özel Haber

Peygamber Efendimiz’in Filistin’i

Vakanüvis

Filistin’in dramı artarak sürüyor. İsrail saldırılarıyla Gazze’de insanlık bir kez daha sükût ederken, Cuma günü Mescid-i Aksa’ya gelen Filistinlilere de gerçek mermilerle ateş açıldı. Bölgedeki kanlı kaosun boyutlarının nerelere varacağını kimse öngöremiyor. Bütün bunlar, İslâm âlemini can evinden vuruyor. Yüce Kur’an’da Müslümanların ilk kıblesi oluşu ve Miraç vesilesiyle Kudüs ve çevresinden ihtiramla bahsediliyor. Peygamber Efendimiz (sav) nazarında da hem Mirac olayı hem de kişisel hayatındaki kimi detaylar bakımından Kudüs’ün, topyekûn Filistin’in çok özel bir yeri var.

Peygamberlerin hatıraları her yerde

Kudüs ve çevresi, dünyanın en eski yerleşimlerinden birisi. Mescid-i Aksa ve Kubbetu’s - Sahra başta olmak üzere Kıyamet Kilisesi, tarihi surlar ve canlı pazarların yanı sıra iki yüzü aşkın tarihi ve kültürel ize sahip olan şehrin tarihinin 5000 yıldan fazla olduğu tahmin ediliyor. Bölge bu uzun tarihinde; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet için kutsiyet dolu pek çok olaya şahitlik etmişti.

Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya’nın Eskiyeni’nin 36’ncı sayısında (2018) yayımlanan "Hükümdar Peygamberler Şehri, Dinlerin Merkezi Kudüs" başlıklı makalesinde anlatılanlara göre; Hz. İbrahim Kudüs’e gelmiş, Lut Gölü’ne yakın ve bugün de bir Filistin bölgesi olan Kudüs’ün devamı El Halil’e yerleşmişti. Hanımı Hz. Sare, oğlu İshak Peygamberi Filistin yakınlarındaki Sebu’da dünyaya getirmişti. Hz. İshak vefat ettiğinde, babasının da kabrinin bulunduğu El Halil’e, Yakup ve Yusuf Peygamberler ile Hz. Sare ise Kudüs’e defnedilmişlerdi.

Hz. Davud, bugünkü Kudüs’ün olduğu yere devlet merkezini kurmuştu. Oğlu Süleyman Peygamber, ikinci mabedin temelleri üzerine yenisini burada yükseltmişti. Hz. Lut’un gençlik dönemi Kudüs ve Filistin’in değişik bölgelerinde geçmişti. Hz. Musa ve Hz. Harun, İsrailoğullarıyla Mısır’dan çıkıp Kızıldeniz’i geçtiklerinde, Yüce Allah Kudüs’e gitmelerini işaret edince, onlar da Filistin’e göç etmişlerdi. Musa Peygamber, sağlığında mezarının bu beldede olmasını niyaz etmiş, duası kabul olunmuştu.

Hz. İsa’yı müjdeleyen Hz. Zekeriyya ve oğlu Hz. Yahya da Kudüs’te yaşamış, Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem burada doğmuş, oğlu İsa Peygamber de halen Filistin’in bir şehri olan Beytüllahim’de dünyaya gelmişti. Meşhur Doğuş Kilisesi, Hz. İsa’nın doğduğu mağaranın üzerine, Hıristiyanlığı kabul eden ilk Roma İmparatoru olan I. Konstantin ve annesi Helena tarafından yaptırılmıştı. Hz. İsa’nın Allah katına yükseltildiği yer de yine Filistin’di.

İsra ve Mirac’ın beldesi

Filistin, coğrafî ve tarihî bir bölge kimliğiyle dünya tarihinde hemen her zaman çok önemli olaylara sahne olmuştu. En mühimi de Kudüs, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) İsra ve Miracıyla İslam’ı tarihinde ve Müslümanların inanç dünyasında çok önemli bir konuma gelmişti. Hz. Peygamber, 620 yılındaki o mübarek gecede, önce İsrâ safhasında Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya vasıl olmuş, bilahare de oradan göklere yükseldiği, Allah’ın ayetlerini ve birçok mucizevî olayı müşahede ettiği Mirac’ı yaşamıştı. “Kulu Muhammed’i geceleyin, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O’dur.” (İsra Suresi, Âyet 1) Ayrıca, Müslümanlar Hicret’ti takiben, birbuçuk yıla yakın bir süre, namazlarını Kudüs’teki Mesci-i Aksa’ya yönelerek kılarken, 623 yılında gelen bir Vahiyle kıble Kâbe-i Muazzama olmuştu. Bu özelliğinden dolayı Mescid-i Aksa, Mekke’deki Kâbe ve Medine’deki Nebevi Mescidi’nden sonraki en kutsal üçüncü ibadethane olmuştu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Filistin ve Kudüs’le ilgili pek çok hadisinin birinde de, “Allah Arş ile Fırat arasını mübarek, bereketli ve özellikle Filistin’i mukaddes kılmıştır.” buyurmuşlardı.

Peygamber Efendimiz’in dedesinin kabri Gazze’de

Hz. Peygamber’in İslam’ı vazediş sürecinde böylesi mühim hadiselere mekân olan Filistin, Kudüs, O’nun ailevî bağları açısından da çok özel bir yerdi. Peygamber Efendimiz’in babası Abdullah b. Abdülmuttalib’in dedesi, Kureyş’in ileri gelenlerinden Haşim b. Abdümenaf, bölgenin büyük bir tüccarıydı ve Filistin, özellikle de Gazze, sıklıkla gidip geldiği, ticaret yaptığı bir bölgeydi. Peygamberimizin büyük dedesi, yine bir Filistin seyahatindeyken emr-i Hak Gazze’de vaki olmuş, buraya da defnedilmişti. Bu müstesna mezar yerinden dolayı Gazze’den kimi tarihî kayıtlarda “Gazzetu Haşim” diye bahsedilecekti.

Mescid-i Aksa kandillerinin yağı Osmanlı’dan

İslamiyet ve Hz. Peygamber nezdinde böylesine müstesna bir yeri olan Kudüs ve çevresine, ilerleyen asırlarda Osmanlı Devleti yöneticileri de büyük saygı göstermişlerdi. Resulullah’ın, “Mescid-i Aksa’ya gidin ve orada namaz kılın. Eğer oraya gidemez, içinde namaz kılamazsanız, kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.” şeklindeki hadisinden hareketle Osmanlılar, Mescid-i Aksa’nın kandillerine gereken zeytinyağı için – zeytine “zeytun-i İslamî diyorlardı - bir kuyu yaptırmışlardı. Osmanlılar, Kudüs’ün Yavuz Sultan Selim tarafından fethedildiği 1517 yılından itibaren Mescid-i Aksa’nın yağ ihtiyacını karşılamış, bilahare kuyuyu inşa etmişler, ziyaretçilerden yağ bağışlamak isteyenler için de kuyuyu kullandırmışlardı. Geçtiğimiz asrın başlarından itibaren aydınlatma için yağa gerek kalmasa da bu eski güzel adet sembolik olarak yine de - 1990’ların ilk yıllarına kadar - yaklaşık 4,5 asır sürmüştü.