Zeki Müren'in son ses kaydı

Zeki Müren'in kendi hayatını anlattığı son ses kaydı ortaya çıktı...

Zeki Müren'in son ses kaydı

Geçen hafta 16'ncı ölüm yıldönümüydü. Malvarlığının yarısını bıraktığı Türk Eğitim Vakfı'nın (TEV) Genel Müdür Yardımcısı Güsel Bilal son yıllarında konuştuğu nadir isimlerdendi. Bilal, Hürriyet Pazar'a Zeki Müren'in bilinmeyen bir penceresini açtı. TEV çalışanları için kaydettiği hayat hikâyesini dinletti.

MİRASININ TEV VE MEHMETÇİK VAKFI'NA BAĞIŞLADI

Zeki Müren'le nasıl tanıştınız?

- Mal varlığını TEV 'e bağışlayacağı haberini okumuştum. Bunun üzerine aradım. “Vehbi Bey'in kurduğu bir vakıf mükemmel olmalı” dedi ve ismimi öğrenip telefonu kapadı. Ölümünden üç ay önce kapısına her gün onlarca şehit ve gazi ailesinin geldiğini, içinin parçalandığını söyledi. 1996'da mirasını TEV ve Mehmetçik Vakfı 'na bölüştürdü.

VİDEO İÇİN TIKLAYINIZ!..

Zeki Müren'in son ses kaydı

100 MİLYON TEV'E 100 MİLYON MEHMETÇİK VAKFI'NA

Ne kadar malvarlığı vardı?

- O dönemin parasıyla100 milyon bize, 100 milyon da Mehmetçik Vakfı'na kaldı. Gayrimenkul ve tahvillerle 7 trilyon lira çıktı, bunu da ikiye böldük. Bursa'da Zeki Müren Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi ve bir anıt mezar yapıldı. Bodrum'daki evi müze oldu. Bugüne kadar 2 bin 50 kişiye burs verdik.

SON ZAMANLARINI KARANLIK BİR ODADA YAŞADI

Size son zamanlarındaki ruh halini nasıl anlatırdı?

- “Siyah storları bilirsin, pencerelerime bu storları çekiyorum. Karanlık bir odada yaşıyorum. Dışarıya bakmak için sadece onu aralıyorum ve sokağa bakıyorum. Şeker ve kalp yüzünden 37 ilaç kullanıyorum. Kilo veremiyorum. Herkesin aklında eski Zeki Müren kalsın istediğim için elimi kolumu çektim” dedi.

UNUTAMADIĞI BİRİ VARDI

Aşklarını hiç konuşur muydunuz?

- Evet. Unutamadığı bir kişi vardı. Herkesin bildiği biri değil. Birçok şarkısını onun için yapmıştı. İlk zamanlar aşkı karşılık görmüş ama son zamanlarda kendisine mesafeli davranıyordu. Kim olduğunu söyleyip o isme ihanet edemem.

ZEKİ MÜREN'İN KENDİ AĞZINDAN HAYATI

Yemyeşil Bursa'nın; o zaman yemyeşildi; Tophane Kulesi'nin karşısındaki 30 numaralı evde sıska mosmor minicik bir bebek doğdu. Güzel sesli Hacı Mehmet efendi kucağına torunu verilir verilmez kulağına dini musikiden bir dörtlük okudu. 6 Aralık 1931'de bir Cuma sabahı bu yalancı, bu çileli, bu namertlerle dolu yeşil dünyam ancak lodoslu havalarda pembeleşiyordu. Küçük Zeki evdekilerin mırıldandığı şarkılarda başıyla ritim tutmaya başlamıştı. Daha 3 yaşında gramofonun içine doğru mukavvadan bir boruyla annesinden öğrendiği şarkıları okur ve anne Müren'in eliyle yaptığı bez bebeğini ninniyi andıran incecik melodilerle uyuturdu. Tek dinleyici bu bez bebekti.

SAMAN SARISI SAÇLI ZAYIF ÇOCUK OKULUN MASKOTU OLMUŞTU

İlkokuldaki minicik müsamerelerdeki rolü üç kızın arasında garip bir türkü söyleyen çoban rolüydü. O zayıf, saman sarısı saçlı, siyah önlüklü ve de sarı telli gözlüklü çocuk ilkokulun maskotu olmuştu. Okuduğu her şarkı bir sınavdı. O yaşlarda çok ciddiye alınan komşu teyzelerin hayretle dinlediği bu dal gibi sarı saçlı, zayıf çocuk hiç olmazsa mahallesinde meşhur olmuştu bile. Gazete kağıdından kanat yapıp söylediği ‘Bir Güvercin Mavi Gökte Süzülerek Uçuyor' isimli okul şarkısından ‘İndim Havuz Başına' gibi sadece büyüklerin okuyabileceği şarkılara terfi etmişti artık.

BURSA BANA DAR GELİYORDU

Babacığım Kaya Müren iki kadeh rakısını, biraz peynir ve iki dilimcik kavun ile yudumlarken benden şarkı isterdi ve hiç nazlanmadan okurdum. Çünkü artık büyük insanlar dinliyordu beni. Selahattin Pınar ve Saadettin Kaynak'ları okumaya başlamıştım. Çıngır çıngır okumaya... Gündüz okuldan sonra Çekirge'deki saz heyetinin türlü müzikler yaptığı ve gündüzden provalara başladığı Havuzlu Park'a giderdim. Ağır esans kokan iki şarkıcı hanım daima akşama okuyacakları şarkıları tekrarlardı. Repertuvarım arttıkça artıyor ve artık yeşil Bursa bana dar gelmeye başlıyordu. Zaten yeşilin her tonuyla bir denizi andıran Bursa ovasına fabrikalar yapılmaya başlanmıştı. Benim de tek arzum liseyi İstanbul'da okuyup maviliklere ve müzik hocalarına kavuşmaktı.

BOYNUM BÜKÜKTÜ

Ailesi Zeki'nin ısrarlarına dayanamayıp onu Bebek'teki Boğaziçi Lisesi'ne yazdırmışlardı. İstanbul her şeyiyle çok değişik, güneş batarken parıldayan camlarıyla mücevherden bir cennet idi. İlk sınıfta her gece Bursa'yı özleyip içli içli mırıldanıyordum: “Pencereden kar geliyor, aman anam gurbet bana zor geliyor, ben öleyim...” Loş sınıfta hıçkırıklara sebep oluyordu.

KAPAK OLDUĞUM DERGİ KAPIŞILDI

Sıra radyo imtihanlarına gelmişti. 3 bin şarkı bildiğimi söylediğim zaman Türk sanat müziğinin en klasik parçalarının icra edildiği bu konserler yine Zekiciğe nasip olmuştu. Musikide bembeyaz bir ihtilal, bir köprüydüm. O köprüyü geçemeyenler hiçbir şey olamadılar.

DAYANILMAZ AĞRILARIM VARDI

Yüce Allah'ın lütfu, hiçbir şans oyununu bilmeyişim, bir tek sigara içmeyişim (rol icabı bir film sahnesinde içmiştim büyün seyirciler gülmüştü onu hatırlıyorum) ve Ankara konserlerinde ani başlayan ayak baş parmağım ve dizimdeki dayanılmaz ağrılar. Sahnelerin önüne çiçekler dizdirip dinleyiciler tarafından görülmesin diye uçları kesilmiş rugan pabuçlarla konserler... Gecede binlerce kişinin ekmeğini ağrım var diye kesemezdim ki. Görevim çalışmak, sözüm Zeki Müren sözüydü.

54 GÜNDE 19 KİLO VERDİM

Şu an titreyerek hatırlıyorum: Kuşadası'nda kalp krizi geçirmiştim. Bir hafta elektrotlara bakarak sırtüstü yatış... Bir müddet sonra Teksas Houston... 54 günde 19 kilo veriş... Kilom eksildikçe sinirlerimin feci bozuluşu ve ilk geçirdiğim depresyon... Bir sabah gazete ilanları arasında rastladığım Bodrum evinin şekli, yeri ve yazlık kiraya verilişi... Bodrum'a kaçış benimki. 19 senedir bu şirin beldedeki sevgi ve saygı yumağı... Yüce Allah bozmasın. Acaba çok mu övündüm? Olsun, o kadar nazım geçsin hepimize! Artık içimi dökebileceğim dostlarım var çünkü Türk Eğitim Vakfı'nın ve Mehmetçik Vakfı'nın vefakâr dostları var.