
Tam sekiz yıl önceydi. Fenerbahçe, bir seneden uzun süredir uğraştığı "10 numara" transferini sonunda gerçekleştirmişti. O zamanlar Türkiye'deki futbol otoriteleri Alex'in Brezilya'da yaptıkları karşısında saygıyla eğilse de, daha önce sadece yarım sezon Parma'da Avrupa macerası yaşamış ve kısa sürede ülkesine dönmüş bu adamın sert Türkiye futbolunda başarılı olup olamayacağı konusunda şüpheliydi... Ancak Alex de Souza geldikten sonra kısa sürede yeteneklerini sergiledi, kendini fazlasıyla ispatladı. Alex geçen ay itibariyle yabancı oyuncuların büyük takımlarda iki-üç yıl oynadıklarında istikrarlı kabul edildiği Türkiye'de dokuzuncu sezonuna start verdi. Üstelik bu dokuz sezon boyunca yaşadığı şampiyonluklar ve oynadığı futbolla Fenerbahçeliler'in, kişiliğiyle de tüm Türkiye'nin takdirini, sevgisini kazandı.
14 Eylül'de 35 yaşına basacak olan Brezilyalı futbolcunun yeteneklerini daha ne kadar izleyebileceğimizi bilmiyoruz. Ancak bu sene son yılı olsa bile fark etmez. O kendini çoktan Türk futbol tarihine gelmiş geçmiş en iyi oyunculardan biri olarak yazdırdı.
PARMA MACERAM PARA YÜZÜNDEN SONA ERDİ
Kariyerinizde uzun süren bir futsal (salon futbolu) dönemi var. Uzun yıllar futsal oynamanın size nasıl katkıları oldu?
- Kariyerimin her alanında bana yardımcı oldu diyebilirim. Futbolumun bütün altyapısı futsal sayesinde gelişti. Dar alanda hızlı karar vermek bana futsalın getirdiği bir artı. Aynı zamanda tekniğimin gelişmesinde büyük katkısı var. Şu andaki futbolum başarılıysa ve "temeli ne?" diye sorarsanız, "futsal" diye yanıt veririm.
2002 yılındaki Parma macerasının istediğiniz gibi geçmemesinin en önemli sebebi neydi?
- Açıkça söylemek gerekirse tek sebebi paraydı. Çünkü transfer olduğum sırada Parma'dan transfer ücretinin bir kısmını almam gerekiyordu. Bu da yüzde 15'lik bir rakama denk geliyordu. Ben bu sırada bir hata yaptım ve yüzde 15'lik kısmı üç taksit halinde almayı kabul ettim. İlk yüzde beşi imza attığım sırada aldım. Fakat ikinci yüzde beşi alma zamanım geldiğinde Parma bana ödemeyeceğini söyledi. Ben de onlardan önce davranarak FIFA'ya başvurdum. Bana ödemedikleri para yüzünden aramız açıldı. Sonra da iki sene boyunca devam eden mahkemeler ve FIFA üzerinden dava süreci başladı. Brezilya'da top oynayabilmem için de bir mahkemeden "Burada top oynayabilir" belgesinin gelmesi gerekiyordu. İki sene boyunca sıkıntılı zamanlar geçirdim ama davayı kazanıp kariyerime devam ettim.
SAHADA KAVGA DÖVÜŞÜ TÜRKİYE'DE ÖĞRENDİM
Türkiye'ye gelirken beklentileriniz neydi? Sizi burada en çok şaşırtan şeyler neler oldu?
- Beni en fazla şaşırtan şey insanların futbola tutkusu oldu. Buraya gelmeden önce de Türk halkının futbola olan ilgisini biliyordum. Burada oynamış birçok futbolcuyla görüşmüş, fikir alışverişinde bulunmuştum. Taffarel, Bruno, Washington ve Galeano'dan bilgi almıştım. Elbette halkın futbola ilgisinin olacağını biliyordum fakat buraya geldikten sonra gördüğüm tutku beni çok şaşırttı.
Türkiye'de futbol anlamında sizi en çok zorlayan şey neydi?
- Brezilya'da bizim futbol anlayışımız tamamen teknik üzerine... Türkiye'de onun haricinde bir de işin kavga dövüş kısmına alışmam gerekti! İşte onda çok zorlandım. Çünkü burada kendinizi tekniğinizin dışında bir mücadelenin, bir kavganın içinde buluyorsunuz. Brezilya'da alışık olmadığımız bir durum... Bu nedenle en çok zorlandığım nokta fiziksel mücadele oldu.
Türk futbolcularını sizce en büyük eksikleri ve en büyük artıları neler?
- Eksik noktası oyuncuların burada büyük takımlara yani Fenerbahçe veya Galatasaray gibi takımlara gittiklerinde orayı artık son durak diye düşünmeleri. Ondan sonrasını hayal etmiyorlar. Geldikten sonra kendilerini bir duraklama döneminde alıyorlar. "Artık buraya geldim, zaten burada olmam gerekiyor" diye düşünüyorlar. Ondan sonrasını düşlemiyorlar. Bundan dolayı da kendilerini çok fazla geliştiremiyorlar. Artı noktaları ise bulundukları yere gelene kadar sergiledikleri hırs, mücadele, güç, kavga ve kendilerini oynadıkları takıma ait hissetmeleri.
BAŞARIMIN SIRRI BU ÜLKEYE ADAPTE OLMAM
Türkiye'ye Brezilyalı ve sizinle aynı mevkide oynayan birçok oyuncu geldi, çok da başarılı olamadan gittiler. Siz neyi onlardan daha iyi yaptınız da bu kadar başarılı oldunuz?
- Aslında çok farklı bir şey yapmadım. Öncelikle görevimi yapıp futbolumu oynadım. Ek olarak içinde bulunduğum ülke ve şehre adapte olarak insanlarla iyi ilişkiler kurdum. Kendi verimliliğimi de artırmaya çabaladım. Aslına bakarsanız yaptığım herhangi özel bir şey yok. Sadece ortama uyum sürecini iyi geçirdim, o kadar.
Derbilere özel bir motivasyonla mı hazırlanıyorsunuz?
- Hayır, hazırlığım her maç için aynıdır. Elbette derbi maçları da insanın kafasında daha fazla yer eder, futbolcularda daha fazla iz bırakan maçlar olduğu kesindir. Belki de temel farklılığı yaratan budur. Hazırlık olarak benim açımdan değişen herhangi bir şey yok. Galatasaray maçına nasıl hazırlanıyorsam Antalyaspor da aynı şekilde hazırlanmam gereken maçlardan biridir.
Yaşınızın ilerlemesinin performansınıza çok da yansımadığını görüyoruz. Bu işin sırrı ne?
- Benim sihirim şu: İyi beslenip, iyi dinlenip, iyi idman yapıp, biraz da şansı yanınıza aldığınızda başarılı olmamanız için hiçbir sebep yok... Böyle düşünüyorum. Ayrıca ben sadece futbol için yaşıyorum.
FENERBAHÇE AVRUPA'YI HEDEFLEMİYOR
Türkiye'de oynanan futbolu Avrupa ligleri ile karşılaştırırsanız, sizce en büyük eksiğimiz nedir?
- Benim bu noktada Fenerbahçe hakkında konuşmam daha doğru olur. Fenerbahçe 2004 yılından yani benim geldiğim dönemden itibaren Avrupa'da başarıyı yakalama hedefi olan bir takımdı. Zico döneminin sonuna kadar Fenerbahçe bu hedefini sürekli canlı tuttu. Ama Zico'nun gidişi ile birlikte bu hedef yıkıldı, takım ülke içi başarıları hedefleyen bir yapıya büründü. Bu bir plandır. Fenerbahçe, Avrupa'da başarılı olmayı tekrar planlarsa elbette ki başarılı olacaktır.
Hürriyet
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış