12 Eylül ve sol entelektüeller

Rasim Ozan Kütahyalı
Rasim Ozan Kütahyalı

Geçen haftaki Ensonhaber yazımda, 45 sene önce yaşanmış 12 Eylül askeri darbesi vesilesiyle “12 Eylül ve sol” meselesine giriş yapmıştım.

*

Bugünkü yazıda da devam edelim. 12 Eylül sapına kadar alçak, zalim, gaddar ve barbar bir darbeydi, fakat 80 öncesi kuşaklarının bu tür söylemleri de bir o derece sapına kadar yalan ve sahtedir.

*

Sadece 12 Eylül öncesi değil, 60-80 arası Türkiye'si tamamen riya dolu bir fanteziler ülkesinden başka bir şey değildir.

*

1960-80 arası 20 yıl adeta yalan ve kendini kandırma dönemi olarak tarihe geçecek bir dönem.

*

Bu ülkenin tarihinde bu kadar sahte bir entelektüel atmosferi, ne öncesinde ne de sonrasında görebiliyorum.

*

O dönemin dergilerini, yayınlarını ve sözde entelektüel tartışmalarını dikkatle inceliyor, okuyorum.

*

Ortada sürekli kendini kandıran zırva bir aydınlar güruhu var.20 yıllık dönemin Türkiye'sinde yetişen tüm beyinlerin olması gereken yerden daha aşağı seviyede olmak durumunda kaldığını düşünüyorum.

*

Ancak Orhan Pamuk gibi o dönem Türkiye'sinin atmosferinin tamamen dışında kendi dünyasını, meczup olarak algılanmak pahasına tek başına kuran adamların farklı olabildiğini görüyorum. Böyle insanlar da çok çok az...

*

Hele dönemin sol içi tartışmalarını okuduğum zaman güleyim mi, ağlayayım mı bilemiyorum.

*

Solun entelektüel hegemonyasına karşı ezik vaziyette kalan sağın zaten kendi gündemi yok o yıllarda, bu sol içi tartışmaların zavallılığının yansıması olarak sağ kanat daha da zavallı halde.

*

Yani ortada 12 Eylül yüzünden bitmiş çok değerli bir entelektüel ortam falan yok.

*

Sosyal ve siyasal meseleler üzerinde ciddi anlamda düşünmek isteyen bir beyini iğdiş edebilecek bir kültürel atmosfer hakim Türkiye'nin o 20 yılına.

*

Marksizm anlamında da bu böyle. O yılların Türkiye'sinde nitelikli bir solculuk da entelektüel anlamda yok.

*

80 sonrası çok daha iyi durumda bu açıdan Türkiye.

*

Ancak İstanbullu Seyla Benhabib gibi hakiki bir akademik atmosferin olduğu Boston ortamlarına göç eden bir Türkiyeliden siyaset ve toplum üzerine dünyada herkesin itibar edeceği ciddi şeyler söyleyebilen biri çıkabilmiş.

*

Bugünden baktığımda keşke Halil Berktay da Benhabib gibi ABD'den hiç dönmeseydi diye düşünüyorum.

*

Keşke Murat Belge ve yakın zamanda kaybettiğimiz merhum büyük bilim adamı Mete Tunçay, 12 Mart'ın hemen sonrasında ya da çok daha önceden Londra'ya yerleşseydi…

*

O ülkelerin hakiki entelektüel atmosferiyle sahici temas içinde olarak düşünüp, yazsalardı...

*

Bu ülkeye has zavallı tartışmalar içinde nefes tükettikleri o yıllar bana göre kayıptır.

*

David Shankland'ın "80 öncesi sağ-sol çatışması diye adlandırılan şey esasen kamufle edilmiş bir Alevi-Sünni iç savaşıdır" tespiti üzerinde de düşünmek lazım.

*

Türkiye'nin hakiki toplumsal meselelerinin üstünü örttüğü 1960-80 arası yıllar.

*

Alevi meselesi, Kürt meselesi ve İslam meselesi bu kadar geç tartışılır hale gelmemeliydi.

*

Alevilik, sosyalist hareket içinde, dindarlık ülkücü hareket içinde ikame edilebilir insan depoları yaratan zeminler olarak değil, başlı başına bir olgu olarak görülmeliydi.

*

İşçilerin hak mücadelesi de o zaman daha hakiki ve güçlü bir zemine sahip olabilirdi.

*

Slavoj Zizek'in Sovyetler'in Prag işgali için söylediği bir şey vardır. "Prag baharının başarısızlığını kamufle etti o işgal" der Zizek.

*

12 Eylül askeri darbesiyle o yılların anadamar Türk solu için de aynı analoji kurulabilir bence.

*

12 Eylül darbesi, sol hareketin sahte dünyasının sorgulanmasını geciktirdi.

*

80 öncesi o içi boş sol mitleşerek kamufle oldu. O sol anlayışın dönüşmesi şarttı, normal bir akış olsaydı da kendi kendine dönüşecekti.

*

İşte o Türk solunun muhafazasını sağladı 12 Eylül. Bu sol mitleştikçe de içi boşluğunu korumaya devam etti bugüne kadar maalesef.