Mete Tunçay, Şerif Mardin, Atatürkçülük ve İslam
Türk akademi tarihinin yetiştirdiği en önemli ve en cesur sosyal bilimcilerinden biri olan Mete Tunçay’ı, yakın bir zaman önce kaybettik.
*
Mete Tunçay’ın vefatından sonra kimi akademisyenlerin ve gazetecilerin, Mete Tunçay ile Şerif Mardin’i sanki aynı akademik-entelektüel ekolün temsilcisi gibi sunduğu yaklaşımları gördüm. Bunlar son derece uyduruk ve boş sözler.
*
Hem Mete Tunçay’ın hem Şerif Mardin’in eserlerinin çok iyi okuyucusu olan bir yazarım. İkisi de değerli beyinler olmakla birlikte kesinlikle dünyaya bakışları, akademik yöntemleri esastan farklıydı.
*
Bu mevzularda tamamen ezberlenmiş kalıplar yazılıyor. Hem Mardin hem Tunçay, her ikisi de anti-Kemalist diye adlandırılarak tamamen klişe ve üzerinde hiç düşünülmemiş uydurma laflar ifade ediliyor.
*
Araştırmak, incelemek, mukayese etmek ve en önemlisi düşünmek denen eylem, zaten uzun süredir bu ülkeyi terk etti. Öyle olunca tahlil yok, teşhis yok hatta yalın tespit bile yok. Ezberlenmiş kalıplar tekrarlanıyor.
*
Evet, Mete Tunçay bir anti-Kemalist idi ama Şerif Mardin bir anti-Kemalist değildi. Hatta bana göre Kemalizm çerçevesi içinde bir adamdı Şerif Mardin.
*
Şükrü Hanioğlu’nun da hem Şerif Mardin hem de Mete Tunçay’a dair mukayeseli olarak yazacaklarını çok merak ediyorum. Jön Türklerin siyasi fikirlerinin incelenmesine dair bayrağı Mardin'den devralarak daha gerçekçi ve bilimsel bir zemine oturtan Hanioğlu'nun yazacakları önemli olacaktır.
*
Eserlerinin hemen hemen hepsini okuduğum Şerif Mardin'e dair izlenimci bir portre denemesinde bulunacağım birkaç yazıyla bu köşede.
*
Fakat önce Şerif Mardin vefat ettikten sonra yani 8 sene önce Türk medyasında çıkan yazıların ve Mardin'in ölümü karşısında AK Parti'den politikacıların söylemlerinin hemen hepsinin Mardin'in siyasi görüşlerine dair temel bir yanılgı içinde olduğunu ifade etmek istiyorum. O yazıları ve demeçleri dün gibi hatırlıyorum.
*
Mesela siyasi olarak zıt kutuplardan gelen iki isim, hem milliyetçi Taha Akyol hem Marksist Tayfun Atay Mardin'e saygı dolu yazılarında "Aslında Mardin'in de Atatürk'ü sevip Kemalizm'e karşı olmadığını" ifade etme gereği duymuşlardı o zaman. Aynı şeyi Oral Çalışlar da yazmıştı.
*
Yani Mardin'in "Kemalizm'in ve Atatürk'ün kuvvetli bir eleştirmeni" olduğu baştan kabul ediliyor ama Mardin'in tam olarak öyle olmadığı ifade ediliyor. Aynı hatayı "İslamcı" kökenli politikacılar da yapıyor.
*
Bence bu yanılgı "Şerif Mardin olgusu"nu bir yana bırakıp Türkiye'deki "Şerif Mardin algısı"na teslim olmaktan kaynaklanıyor.
*
Bir şekilde bu algı oluşmuş (Nasıl oluştuğunu da yazacağım). Kendine Kemalist diyen artık tımarhanelik olmuş kimi adamlar da bu "algı" üzerinden Mardin'e dümdüz giderek hâlâ küfrediyor.
*
Anlaşılan kimse Mardin'in yazdıklarını sistematik ve adamakıllı okuyup siyasi düşüncesini anlama derdinde değil.
*
Oysa Şerif Mardin, bana göre hayatının her döneminde bir Kemalist'ti. Öyle yarım yamalak değil tam laisist ve tam Kemalist bir düşünceye sahipti.
*
Hakkında çok yazdığı İslam ve İslami hareketler meselesine de-yer yer istemese bile insiyaki olarak -hep laisist- Kemalist normatif çerçeveyle baktı.
*
Mesela "Bediüzzaman Said Nursi Olayı" başlıklı çok ses getiren eseri de Kemalist perspektiften yazılmış bir "tanıma ve anlama çabası"dır. Bunun niye böyle olduğunu da açıklayacağım.
*
Mardin'in Türkiye'de nedense hiç atıf yapılmayan ve Türkçeye de sanırım çevrilmeyen bir başka makalesi "Culture Change and the Intellectual: A Study of the effects of secularization in the Modern Turkey: Necip Fazıl and the Nakshibendi" de tamamen Kemalizm'in bakış açısıyla İslamcı aydınlara, Necip Fazıl'a ve Nakşibendiliğe yaklaşan bir makaledir.
*
Bu yazdıklarımın okuyanları şaşırttığını biliyorum. Çünkü Türk entelektüel ve medya âlemindeki mevcut algılar çok farklı.
*
Hatta İslamcılar daha çok Mardin'i seviyor, hatta benimsiyor ve Kemalistler Mardin'den nefret ediyor.
*
Mardin'in son olarak çalıştığı Şehir Üniversitesi, İslamcı aydınların kurduğu bir üniversite.
*
Evet, gerçekten "Şerif Mardin olgusu" ile "Şerif Mardin algısı" arasında dehşetli bir uçurum var. Elbette tüm bunların da sebepleri var.
*
O sebepler aslında bu ülkede topluca yaşadığımız entelektüel sefaletin de ipuçlarını veriyor.
*
Bu yazıdan itibaren bu köşede hepsini anlatmaya çalışacağım. Değer mi değmez mi bilmiyorum ama Pandora'nın kutusunu biraz aralayacağız...