İKİ TARAF DA KAYBETSİN
Ana muhalefet kendi gündemi ile daha doğrusu birbirini savcılıklara ihbar etmekle meşgulken, halk hayat pahalılığı ile cebelleşirken, ülkemiz çok kritik bir sürecin içerisinde.
Ülkemizde 40 yıldır süren ve 40 bin can alan asimetrik, düşük yoğunluklu, güya iç savaş değil ama bir nevi savaş sona eriyor. Terör örgütü kendini lağvetti, birkaç gün içinde de silahlara veda edecek.
Bu hem insan kanının akması hem de ekonominin sürekli kanaması anlamına gelen pis bir savaştı. Savaş elbette büyük ölçüde emperyalizmin ülkemizdeki proksileri (maşaları diye çevirseler olur) ile sürdürdüğü dış sponsorlu bir savaş.
Daha önce de bahsetmiştim; artık “bitmeyen savaş icat ettiler”. Irak, Suriye, Ukrayna-Rusya, İran-İsrail bu tür savaşların bazıları. Savaş başladı mı, bitti mi, sürüyor mu, ara mı veriliyor? Bittiyse kim kazandı? Barış yapıldı mı? Yapıldıysa hangi koşullarda yapıldı? Maksat neydi? “böl-yönet” ise hani nereler bölündü? Yeni sınırlar ne?
Cevap: Hiçbiri
Sanki hiçbir tarafın kazanmadığı, sürekli bir savaş hali isteniyor.
Bunun Türkçesi “iki tarafın da kaybettiği” savaş demektir.
Bizim başımızdaki de böyle bir bela idi.
Kırk yıl terör örgütü bir milim ileri gidemedi ama biz de yıllarca hem birçok canımızı hem de milli gelirimizin önemli bir kısmını kaybettik.
Şimdi siyasi irademiz “iki tarafın da kazanması istenmeyen” bu savaşı bitirmek istiyor.
Lafı neden bu kadar uzattım?
“Terörsüz Türkiye” derken karşımızdaki düşmanın kim olduğunu anlatmak için.
Karşımızda üç tane Kandil Baron’u yok. Pentagon tarafından açıklanan resmi verilere göre, ABD'nin terör örgütü YPG ve SDG'ye son beş yılda yaptığı askeri yardımın toplam tutarı yaklaşık 644,680 milyon dolar olarak kayıtlara geçti.
Daha biz süreci başlatırken ABD yönetimi, 2025 yılı bütçe tasarısında Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) 147 milyon 941 bin dolar ayırmayı planlıyor.
İşte biz PKK sponsorlarının bu yatırımlarının boşa gitmesi için mücadele ediyoruz.
Bu işin bir yönü.
İkinci yönü, dünyada daha önce benzer çatışmaların nasıl çözümlendiğine bakarsanız (IRA, ETA, FARC) hiçbirinin bir oturumda veya bir yılda çözülmediğini görürsünüz. Tuzaklarla, mayınlarla dolu, inişli, çıkışlı, engebeli bir yol. Üstelik her birinde de taraflar önemli ödünler vermiş. Biz ise hiçbir ödün vermeden çözmeye çalışıyoruz.
Üçüncü yönü ise içerideki (en basitinden) kullanılmış eblehler. (Bilinçli olarak PKK’yı destekleyenleri proksilerin uzantısı olarak gördüğüm için onlara ayrı bir madde ayırmıyorum)
Hemen başladılar:
“On iki şehidimizin cenazesi kalkarken, Apo’nun mesajını okudular!”
Toplumun sinir uçlarına dokunup, süreci baltalama peşindeler.
Ne demiş terörist başı?
“PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir.”
Buna mı kızdınız?
Biz 12 değil, 5 binden fazla şehit verdik, bir o kadar da sivil kaybımız var ve bu örgüt şimdi kendini lağvediyor. Hem de en tepesinden devriliyor. İşte terör örgütünün başı bunu ilan ediyor. Ayrıca bir-iki gün sonra örgüt silahları bırakacak.
Buna mı üzüldünüz?
Karın ağrınız ne?
Hayır, korkuları bir sorunun AK Parti tarafından çözülmesi…
Troller hazır;
“AK Parti'nin amacı “terörsüz Türkiye” değil, sadece anayasa değişikliği için Kürtlerle anlaşıyor, kim bilir ne sözler verdi?”
Evet, zaten CHP’li belediyeler de ihalelerde usulsüzlük yapmıyor, belediye kaynaklarının rüşvet, yolsuzluk ve dolandırıcılık için kullanmıyor, çıkar amaçlı çete kurmuyor. Onların hepsi siyasi!
Baklava kutusu?
Siyasidir o, siyasi…
Rüşvet değil o siyasi baklava…
Bir insan bir terör örgütünün kendini lağvetmesine neden üzülür? Silah bırakmasına neden kahrolur?
“Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir.” demiş terörist başı.
E, kardeşim örgütün lağvedilmesine o kadar üzüldüyseniz, gidin alın silahları PKK’nın bıraktığı yerden, “savaşa” devam edin…