Tabağa Koyduklarımız, Vicdanımıza Sığmıyor
Bu hafta yine bir acı habere uyandık.
Fatih’te bir otelde konaklayan 4 kişilik Böcek Ailesi, son bilgilere göre ilaçlama şirketinin ihmali yüzünden zehirlenerek hayatını kaybetti. Ama ilk günlerde gıda zehirlenmesi olduğu haberi herkese aynı soruyu sordurdu.
Parayla kendimizi mi zehirliyoruz!
Ailenin durumu sadece bir zehirlenme vakası değildi. Bu, vicdan zehirlenmesiydi.
Türkiye’de birçok restoranda, kafede, otelde, görünürde şık sunumların, dolgun fiyatların altında hijyen eksikliği, kontrolsüzlük ve ciddiyetsizlik yatıyor.
İşin en acı yanıysa şu; bu yerleri işletenler başkaları değil, biziz.
Amcamız, komşumuz, arkadaşımız, hatta bazen kendimiz yapıyoruz bunu.
Bu bir sistem sorunu evet ama aynı zamanda ahlaki bir mesele.
Çünkü bilerek ya da ihmal sonucu fark etmez, kötü ürün sunmak, sadece sağlığa değil, insan onuruna da kast etmektir.
Denetimler artırılıyor, tedbirler alınacak ama olan oldu. Giden gitti.
Peki sadece bizde mi böyle? Hayır.
Dünya da gıda güvenliği konusunda sınavdan geçiyor. Biraz araştırınca gıda güvenliği konusunun ne kadar kötü durumda olduğumuzu anlıyoruz.
Dünya sağlık örgütü verilerine göre her yıl dünya genelinde 600 milyon insan kontamine yiyecek tüketimi nedeniyle hastalanıyor. Bu neredeyse dünyadaki her on kişiden biri demek.
Daha acı tarafı bu tür zehirlenme vakalarında 420.000 insan hayatını kaybediyor. En az 110 bini çocuk…
Bir belgesel önereceğim, Türkiye de bu konuda hakkaniyetle yapılmış bir işe rastlamadım. Var ise yorum olarak yazın lütfen. Önereceğim yapım ABD’nin gıda endüstrisindeki karanlık tarafını anlatıyor.
Poisoned: The Dirty Truth About Your Food (2023)
Amerikan gıda sisteminin görünmeyen karanlık taraflarını anlatan bu belgesel, gıda güvenliği eksikliğinin ne kadar hayati sonuçlar doğurduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Market raflarındaki ürünlerin arkasındaki denetim eksikliğini, hızlı üretim ve kâr hırsının nasıl katliam benzeri sonuçlara yol açtığını izliyorsunuz.
Bu işin ülkesi milliyeti yok. En gelişmiş ülkelerde bile gıda sektörünün durumu içler acısı.
Yemek sadece malzemelerle değil, bir güven ilişkisiyle yapılır.
Bir lokantaya oturduğunuzda o yemeği yapan insana hayatınızı emanet edersiniz.
Ona güvenirsiniz!
Bu güveni bozanlar, sadece müşteri kaybetmez; toplumsal dokuyu çürütür.
Unutmayalım:
Hijyen, denetim, sorumluluk bir lüks değil, insanlık görevidir.
Ve bu görevi yerine getirmeyenlerin bahanesi yoktur.
Böcek ailesinin trajik ölümü bir milat olsun. Artık hiç kimse yediği yemekten, soluduğu havadan zehirlenerek ölmesin. O çocukların son görüntüleri hepimizin aklına kazındı. Birbirimize bu kötülüğü yapmayalım artık.
Ailesine sabırlar dilerim.