Zihnimizdeki Kafes

Uhud Tekin
Uhud Tekin

Zihinlere pranga vurmak, etki altına almak hiçbir çağda olmadığı kadar kolay hale geldi. Sosyal medya bir ülkenin kaderini değiştirebilecek güce ulaştı.

Bu gücü kullanarak gençleri istediğiniz kalıba sokmayı başarabiliyorsunuz. Anadolu’da meşhur bir söz vardır. Birine kırk kere söylediğiniz şeye inanmaya başlar.

İnsanlara sürekli ve sistematik şekilde “siz iyi insanlarsınız, başarılısınız, güçlüsünüz” gibi pozitif motivasyonlar verdiğinizde karşılığını alırsınız. Bu tarih boyunca işe yaramıştır. Çok güçlü bir propaganda biçimidir.

Gelelim güzel ülkemizin durumuna! Sosyal medya da yıllardır sürekli aynı şeyleri duyuyoruz.

“Bizden bir şey olmaz”, “Bu millet adam olmaz”

Kadın cinayetlerinden trafik kavgalarına, infial yaratan felaketlerden ekonomik krize kadar hemen her kötü olayda aynı şeyi duyuyoruz.

“Sadece biz yaşıyoruz”

Bu cümle o kadar çok kez tekrar ediliyor ki, inanmaya başlıyoruz. Halbuki yaşanana kötü hadiseler dünyanın en gelişmiş toplumlarında bile var. Üstelik hiçte azımsanmayacak seviyelerde.

Ama fark şu, gelişmiş ülkelerde yaşanan hırsızlık, gasp, cinayet ya da cinsel suçları duymuyoruz.

Kolektif bilinç; bir toplumun ortak duygu, düşünce ve inançlarını barındıran o görünmez akıştır.

Bir milletin umutlarını da korkularını da içinde taşır. Bu bilinç, sistematik bir biçimde çaresizlikle dolduruluyor.

“Bu millet anlamaz.”

“Bizden mucit çıkmaz.”

“Her şeyi zaten başkaları bulmuş.”

Bu tür cümleler, sadece sıradan serzenişler değil. Toplumsal bir telkin biçimi. Ve zamanla gençlerin hayal kurma yetisini budayan, başarısızlığı doğal, mücadeleyi boş gösteren bir sabotaj.

Bu öğrenilmiş çaresizlik, sadece bireysel değil, ulusal bir çöküştür. Oysa her nesil bir öncekinin zincirlerini kırmakla sorumludur.

Şikâyet ettiğimiz ne varsa düzeltebiliriz. Bizden öncekilerin yaptığı hataları yapmayabiliriz. Ama biz kötülüğün ekranına takılıp kalmışız.

Medyanın bu anlamdaki gücünü bir yapımla anlatalım.

Monstar: The Ed Gein Story

Ed Gein’in gerçek hayatını anlatan bu yapım, modern popüler kültürdeki birçok korku karakterine ilham veren karanlık bir suç profilini ele alıyor. Ama dizinin asıl çarpıcı tarafı şu:

Ed Gein’in işlediği suçlar 1957’de gazetelere yansıdığında, o dönemin medyası hikâyeyi abarttı, sansasyonelleştirdi ve geniş kitlelere duyurdu.

Bu haberler yayıldıkça tuhaf bir fenomen ortaya çıktı:

Ed Gein’in “hayranları” oluştu.

Evet, gerçek bir suçlunun, toplumda takıntılı bir hayran kitlesi ortaya çıktı.

Ve daha kötüsü, sonraki yıllarda Ed Gein’i taklit eden, ondan “ilham aldığını” söyleyen suçlular ortaya çıktı.

Bazı araştırmalara göre, Gein’in suçlarının medya tarafından sürekli gündemde tutulması sonucunda:

ABD’de en az 3 büyük katil, açık ifadelerinde Gein’den etkilendiklerini söylemiş,

10’dan fazla suç vakasında “Gein tarzı” ritüellere atıf yapılmış,

1960’lar ve 70’lerdeki korku-kültür patlamasıyla bu “karanlık figürün” kültleşmesi hızlanmıştır.

Bu bize ne anlatıyor? İnsanların içinde ışık ve karanlık birlikte var. Hangisini çoğaltırsanız onun esiri olursunuz.

Bir katilin hikayesini anlatırsanız, içinde ortaya çıkmayı bekleyen karanlık olanlara yol gösterirsiniz.

Ne yazık ki bir çocuk katlediliyor, ilgili makamlar işe el atıp katilleri yakalamaya çalışıyor. Toplumda infial yaratacak, örnek oluşturma riski olan hikâye günlerce sabah programlarında işleniyor.

Neden?

Biz bu cinayetin tüm detaylarını neden bilelim? Bahsettiğim şey pisliği halının altına süpürmek değil. Sorunlarımızla mücadele etmeliyiz.

Ama ne hikmetse hep kötü olayları duyuyoruz. Bu ülkede sadece kötülük mü var? Sokaktaki gençlere sorun, cevap “evet” olacak. Çünkü iyi örnekleri kimse büyütmedi.

Medya sadece katilleri, sapıkları, hırsızları gösterdi onlara.

Çocuğunu yerden yere vuran anneyi duyuyoruz, günlerce konuşuyoruz ama engelli doğan çocuğunu 40 yıldır sırtında taşıyan, bundan hiç rahatsız olmayan Hatice teyzeyi anlatmıyorlar.

Çünkü etkileşim almıyor!

Son söz…

Bir ülkenin gençlerine sürekli “başaramazsınız” dersen, bir gün haklı çıkarsın. “Bu toplum kötü” dersen, iyiliğin varlığını unutturursun.

Şunu unutmayın, daha bir asır evvel büyük bir savaştan çıkarak, yoklukla, yoksullukla, salgınlarla, darbelerle, depremlerle, yangınlarla ve daha birçok sorunla mücadele ederek bugünlere geldik.

Hala ayaktayız. Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bize has güzelliklerimiz var. Anadolu’nun bir şehrinde on katil var ise bir milyon da iyi insan var.

Kendi çevrenize bakın. Ailenizi düşünün. Kaç tane hırsız, katil, sapık sayabiliyorsunuz? Sonra kaç tane kendi halinde iyi insan sayabildiğinizi düşünün.

Bizden olur arkadaşlar…

Ülkeden, toplumdan, aileden umudunuzu kesmeyin. Kötü örneklere aldanıp karamsar olmayın.

İyiliği besleyelim, o büyüsün…